Olaylar Ve Görüşler

‘İstifa’ bir sözcük değildir!

15 Mart 2016 Salı

Başkent Ankara son 6 ay içerisinde üçüncü bombalı terör saldırı yaşadı.

 

Hemen her Ankaralının her gün gidip geldiği, otobüse, metroya bindiği noktada, gerçekleşen bombalı saldırıda bir kez daha dostlarımızı, arkadaşlarımızı, evlatlarımızı, anne- babalarımızı kaybettik.
Yakınlarının o an orada olabilme ihtimalinin boğuculuğuyla telefonlarına sarılan insanların yaşadıklarını sözler anlatmaya yetmez. Peki, yetkililer ne yapmış?
İlk işleri sosyal medyayı yavaşlatmak olmuş. Sosyal medya kullanılamaz hale geldikten sonra her biri ekranlarda arzı endam etmiş.

Malumu ilan etmek!
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan, “En ahlaksız, en vicdansız yollara başvurarak masum vatandaşlarımızı hedef almaktadırlar” demiş. Başbakan Davutoğlu da ondan geri kalmamış; “Otobüs bekleyen sivilleri hedef alacak kadar gözü dönmüş bu insanlık ve vicdan yoksunu katilleri, ülkem, milletim ve hükümetim adına lanetliyorum” diyerek hamaset yapmış. Yani “malumun ilanı” ile güya görevlerini yerine getirmişler.
Halbuki terör, zaten “vicdan yoksunu” teröristlerin yapmış olduğu “gözü dönmüş” bir eylemdir. Asıl mesele, o “gözü dönmüş” teröristlerin Ankara’nın göbeğinde altı ay içinde üçüncü kez bu tarz bir saldırı gerçekleştirirken, hükümetin ne yaptığıdır. Sadece hamaset yaparak, ülke yönetilebilir mi?
Tıpkı daha önceki bombalı saldırıların neden olduğu kitlesel katliamlarda olduğu gibi ekranların karşısına geçip, “ciddi bulgulara rastlanılmıştır” demek bir marifet midir? Bütün bir ülkeyi aptal yerine koymanın ifadesidir bu! Neymiş? “Ciddi bulgulara rastlamış”lar!
37 masum insanın ölümünden daha ciddi bulgu mu olurmuş?
Kitlesel bombalı katliamların son üç yıllık sonuçlarına baktığınızda bütün bir toplumu terörize edip susturmak için nasıl da sinsi çalıştıklarını göreceksiniz. İlki, 11 Mayıs 2013 Reyhanlı’da, sonuncusu Ankara’da gerçekleşen yedi bombalı saldırıda 253 kardeşimiz öldürülmüş; 1295 kişi ise yaralanmış.

Savaş istenir mi?
İddialara bakılırsa bombalı eylemlerde kullanılmak üzere 20 araç daha çalınmış.
Yani kim bilir hangi bomba yüklü araç, ülkenin hangi köşesinde, hangi masum insanların hayatlarına mal olacak?
En küçük bir ihmal nedeniyle yürüttükleri görevden istifa etme geleneği uluslararası bir kural haline gelmişken bizdekilerin kendilerini sadece ölü ve yaralı rakamlarını açıklamak ile yetkili sanmaları, “fıtratları”nın gereği anlaşılan.
Onlar, istifayı, TDK sözlüğünde yer alan öylesine bir sözcükten ibaret sanıyorlar. Oysa istifa, yalnızca bir sözcük değil; görevini yerine getirmekten aciz kalanların uygulamaları gereken sahici bir eylemdir. İstifa etmiyorlar bari saldırıları önleseler... O da yok!
Anlaşılan toplumun terörize edilip teslim alınması, pek çoklarının işlerine geliyor. Bazıları, FB antrenörü Vitor Pereira’nın dediği gibi “hep savaş isteyerek yaşıyorlar”.

Peki, ya biz?
İki güzel arkadaştan Ali Deniz Uzatmaz’ı 10 Ekim saldırısında kaybetmiştik; O’nun ardından içimizi parçalayan mesajlar paylaşan Ozancan Akkuş da dünkü saldırının kurbanı oldu. O güzel çocukları korumanın yolunun “barış ve huzur”u tesis etmekten geçtiğinin; “barış ve huzur”un gerçekleşebilmesinin ise geleceğimize sahip çıkmakla mümkün olabileceğinin farkına ne zaman varacağız?  

YÜKSEL IŞIK Gazeteci-Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları