Olaylar Ve Görüşler

İnsan hakları evrenseldir - Av. Kemal AKKURT

10 Aralık 2021 Cuma

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edildiği 10 Aralık 1948’den bu yana 73 yıl geçti. Ancak bildirgenin istediği insan hakları düzeyinin çok uzağındayız.

 İnsan hakları, ulusal değil, ulusal üstüdür. Gerek uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mahkemeler de ulusal üstüdür. Bu nedenle, insan hakları ihlallerinin yaşandığı ülkeler, “Bu benim iç işimdir, kimse karışamaz” diyemez. Yaşanan insan hakları ihlallerine karşı, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, demokrasiden ve insan haklarından yana olan kuruluşların müdahalesi, iç işlere karışmak olarak görülemez. Bu durum, insan haklarının evrensel niteliğinin sonucudur. 

SİSTEMATİK SORUN

AİHM’nin her yıl yayımladığı istatistiklere göre, insan haklarını en çok ihlal eden ülkelerin başında Türkiye geliyor. En fazla ihlal kararı da haksız ve usulsüz tutuklamalarla ilgili. AİHM’ye göre Türkiye’de tutuklamalarla ilgili sistematik ve yaygın bir sorun var. Bu sorun da kısmen yasalardan, ama daha çok uygulamalardan ve yargının işleyişinden kaynaklanıyor. Bu sonuçlar, hükümetin AİHM ilkelerine uyum sağlamak için gereken çabayı göstermediğini de ortaya koyuyor. Son yıllarda yazarlara, düşünürlere, gazetecilere, siyasetçilere ve insan hakları savunucularına karşı yoğunlaşan usulsüz aramalar ve tutuklamalar nedeniyle de Türkiye’nin AİHM’de mahkûm olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. 

Dünya’da 70 ülkede insan hakları uygulamalarını izleyen İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) her yıl hazırladığı insan hakları raporlarında, polis ve savcılık sorguları ile mahkeme dosyalarından hareketle, Türkiye’de polisin aşırı güç kullandığı, başta yaşama hakkı olmak üzere, işkence ve kötü muamele konularında ülkemizin insan hakları karnesinin Avrupa ülkelerinin tamamından daha kötü durumda olduğu vurgulanıyor. 

ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ

Şubat 2009’da Ankara’da, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ve Avrupa Birliği Komisyonu tarafından ortaklaşa düzenlenen “Kolluk Kuvvetlerinin Güç Kullanımı” başlıklı uluslararası bir seminer düzenlenmişti. Avrupa Birliği’nden, Avrupa ülkelerinden ve Türkiye’den çok sayıda hukukçu, insan hakları uzmanı, Emniyet müdürü, jandarma ve subayın katıldığı seminere, ben de Türkiye Barolar Birliği’ni temsilen katılmıştım. İki gün süren seminerde, Türkiye’nin insan hakları sorunları ve uygulamadaki aksaklıklar masaya yatırılmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı Rıza Türmen de seminerde Avrupa İHM’nin uygulamalarını anlatarak Avrupa ve Türkiye ili ilgili verilen örnek içtihatları anlatmıştı. Benim de uygulamalar konusunda kısa bir sunumum olmuştu. Türkiye, insan hakları alanında 2009 yılının da çok gerisine düşmüştür. 

İnsan hakları çalışmalarında tek yol gösterici; BM Genel Kurulu’nda 9 Aralık 1998 tarihinde oybirliği ile kabul edilen “BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi” ve ekleridir. Türkiye’nin de imzaladığı bu bildirge ile ülkelerin görevi, insan hakları savunucularını korumak ve bu kişilere karşı olası eylemleri engellemektir. Yani işlerini kolaylaştırmaktır. Ülkemizdeki uygulamalar ise tam tersine işlemektedir. 

Bildirgeye göre, taraf devletlerin özellikle ırk, renk, cins, dil, din, politik ve diğer düşünce, ulusal ve sosyal köken, mülkiyet, soy ve tüm diğer durumlara dayanan ayrımlar gözetmeksizin, uluslararası toplumun tüm üyelerinin, birlikte ve tek tek, herkes için insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirme ve teşvik etme yönündeki önemli yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekir. İlaveten, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi için uluslararası işbirliği yapmanın önemi de vurgulanmıştır. 

DEVLETİN SORUMLULUĞU

İnsan hakları ve temel özgürlükleri koruma ve geliştirme konusunda temel sorumluluk ve ödev, devletlere düşmektedir. Bildirge ile devletler, bireylerin, grupların ve derneklerin insan hakları ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirme ve bu hakları ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtma hak ve sorumluluğuna sahip olduklarını taahhüt etmişlerdir. Uluslararası sözleşmelere ve mevcut anayasaya rağmen, devletin şiddet içermeyen barışçıl etkinliklere müdahale etmesi, soruşturmalara ve yargılamalara meydan verilmesi, tek başına insan hakları ihlalidir.    

İnsan, haklarıyla birlikte insandır. Bu nedenledir ki insanlık tarihinde insan haklarının her koşulda korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmaları engellemek mümkün olmamıştır. Çünkü insan hakları, günü geldiğinde bu hakları ihlal edenlere de lazım olacaktır...

AV. KEMAL AKKURT

SOSYAL DEMOKRAT AVUKATLAR DERNEĞİ KURUCU BAŞKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları