Olaylar Ve Görüşler

Hangi bağımsızlık? - Sercan LEYLEK

09 Kasım 2021 Salı

Her yıl 29 Ekim ve 10 Kasım tarihleri arasındaki dönemi milli meseleleri düşünme açısından daha kıymetli buluyorum. 98 yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca onlarca nesil bayrak yarışını devam ettirdi ve her nesil kendi döneminin zorluklarına karşı bir mücadeleye girişti. Örneğin Cumhuriyeti kuran nesil ulusal bağımsızlık mücadelesini verdi ve öyle görünüyor ki, Cumhuriyeti 100 yaşına ulaştıracak olan nesil ise bireysel bağımsızlık mücadelesi vermeye devam edecek. Öyleyse, sizce hangisi daha hayati bir önem taşır? Ulusal bağımsızlık mı? Yoksa bireysel bağımsızlık mı?

Eğer bir toplum işgal tehdidi altındaysa ulusal bağımsızlık ağır basar. Fakat sulh döneminde bireysel özgürlük mücadelesi daha önemlidir. Zira bireysel özgürlükler güç kaybettiğinde ulusal bağımsızlık da kısa süre içerisinde tehlikeye girer.

SAKLANARAK SALDIRI 

Bu düşünceleri şahit olmaya alıştığımız örneklerle ele alalım. Ülkenin yönetimiyle ilgili her kararın tek bir kişiye devredildiği son yıllarda ne yazık ki Cumhuriyetin değerlerinden uzaklaştık. En tepedekiler “Bunu söylemeyin! Böyle giyinin! Yoksulluktan şikâyet etmeyin!” demeyi kendilerine hak gördükçe, onların emrinde yer alan yetkililer de aynı tavrı takınmaya cüret edebiliyorlar. Üstelik bu tehditleri korkuyla savururken suçlu birer çocuk gibi bir şeylerin arkasına saklanıyorlar. Bu saklandıkları yer de genellikle ya milli beraberlik oluyor ya din ya da devletin bekası...

CUMHURİYET ‘İNSAN’I

Peki gerçekten de başarılı olabiliyorlar mı? Dilerseniz bu soruya cevap vermeden önce, Mustafa Kemal Atatürk’ün durumumuzu özetleyen sözlerini anımsayalım: “Cumhuriyet, ahlaki fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”

Tıp biliminde “beyin ölümü” diye bir tabir vardır. Bu söylem, aynı zamanda ideolojik meselelerin tanımında da pekâlâ kullanılabilir; çünkü vakti geldiğinde bazı politikaların da beyni ölür ve onun hâlâ hayatta olduğunu zanneden organları çalışmaya devam ederler. Mesela hastanın beyin ölümü gerçekleştiği halde kalbi atmaya devam eder, böbrekleri her zamanki gibi kanı süzer ve bağırsakları da çalışabilir. Yani bizlere ne yapacağımız veya ne söyleyip söylemeyeceğimiz konusunda telkinlerde bulunan kişilerin çıkardıkları seslerin aslında bağırsak gurultusundan bir farkı yoktur. 

ÜLKEDE UMUT GÖRMEYİNCE...

Bunun en somut örneklerini sokak röportajlarında gözlemliyoruz. Elli yaş üstü amcalar ile lise / üniversite çağındaki gençlerin tartışmalarını milyonlarca kişi izliyor. Yetişkinliğe adım atan yeni nesil daha fazla bireysel özgürlük diliyor. Neden milyonlarca genç Türkiye’yi terk etmeye çalışıyor zannediyorsunuz? Bizler bireysel bağımsızlık dediğimizde, sadece kişinin özel hayatını veya ifade özgürlüğünü kastetmiyoruz. Aynı zamanda, ekonomik özgürlük de bu paydanın büyük bir parçası. Gençler tüm bunlara erişebilme umuduyla ülkeden kaçmayı arzuluyorlar.

BOŞA ÇABA

Velhasıl, şu yaşadığımız günler bize şunu kanıtlıyor. Zorla kurulmaya çalışılan düzenler, içi boş söylemler ve hamaset üzerine inşa edilmiş ideolojiler, özgürlüğü ve Cumhuriyetin değerlerini tatmış toplumlar üzerinde uzun ömürlü olamıyor. Bu düzenlerin önce beyin ölümü gerçekleşiyor, daha sonra kendileri ise içten içe çürüyerek kayboluyorlar. Fakat, aklı ve erdemi kendisine düstur bellemiş düşünceler ise hayatta kalmaya devam ediyor. 

SERCAN LEYLEK

YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları