Olaylar Ve Görüşler

Demokrasiyi içselleştirebilmek

25 Ağustos 2016 Perşembe

Demokrasi acaba toplumumuzda yaygın kanı doğrultusunda salt bir sandık unsuru mudur? Peki, demokrasiyi salt sandık unsuruna indirgemek ne denli doğrudur?

Demokrasi sözcüğü Latince halk anlamına gelen “demos” ile egemenlik anlamına gelen “kratos” sözcüklerinden oluşur. En basit ve en yaygın tanımıyla da halkın halk tarafından yönetilmesidir. Burada halk tarafından yönetilmekten anlaşılan egemenliğin göksellikten uzak olarak anlaşılması gerektiğidir. Bu bakımdan demokrasi kavramı laiklikle de yakından ilişkilidir. Laiklik olmadan demokrasi gerçekleştirilemez. Ama biz konuya laiklik- demokrasi ekseninden değil bir toplumda demokrasinin içselleştirilmesinin koşullarını ve buna engel olabilecek unsurları bir gazete yazısının olanaklı kıldığı ölçüler doğrultusunda irdelemeye çalışacağız.
Demokrasi acaba toplumumuzda yaygın kanı doğrultusunda salt bir sandık unsuru mudur? Demokrasiyi salt sandık unsuruna indirgemek ne denli doğrudur? Bu açıdan demokrasinin sadece siyasal bir rejim biçimi olarak ele alınması, demokrasi dışı unsurlar için ne ölçüde caydırıcı olabilir? Başka bir deyişle demokrasi sadece belirli aralıklarla sandığa gidip oy kullanmak mıdır?

Yaşam biçimi
Oysa çağdaş anlamda demokrasi bir yaşam biçimidir. Demokrasinin içselleştirilmesi buna bağlıdır. Bunun için de demokrasiyi sadece siyasal boyutuyla değil, toplumsal boyutuyla da ele almak gerekir. Bu açıdan bakıldığında halk olarak toplumsal demokrasinin neresindeyiz? Neden karar alma mekanizmasında yer alanlardan tutun sokaktaki sade yurttaşa kadar bir türlü demokrasiyi içselleştiremiyoruz?

Ekonomik bağımlılık
Toplumsal demokrasinin gerçekleştirilmesi için her şeyden önce toplumsal aktörlerin birbirlerine olan ve çeşitli şekillerde ortaya çıkan bağımlılıklarının ortadan kaldırılması gerekir. Bu bağımlılık biçimleri en başta ekonomik bağımlılıktır. Ekonomik bağımlılığı sosyal bağımlılık izler. Toplumsal aktörlerin birbirlerine olan ekonomik bağımlılığını ortadan kaldırmak, ilk olarak gelir dağılımı adaletsizliğini gidermekten ve yoksulluğu azaltmaktan geçer. Herkesin insanca yaşayabileceği bir ekonomik sistem yaratmak, bireylerin birbirlerine ekonomik bağımlılığını ortadan kaldırarak onları bağımsız kılacaktır.

Sosyal bağımlılık
İkinci unsur ise sosyal bağımlılıktır. Ekonomik bağımlılıktan ayrı düşünülmez. Ancak ekonomik bağımlılık ortadan kaldırılsa bile sosyal bağımlılığı ortadan kaldırmak dünya görüşüyle yakından ilişkilidir. Baskıcı toplumlarda sosyal bağımlılık halkaları adeta birbirine kenetlenmiştir. Oysa özgürlükçü toplumlarda sosyal bağımlılık toplumun işleyişi açısından en aza indirgenir. Bunun için gerekli olan ise sürü içgüdüsüyle davranan, kendisinden her koşulda otoriteye boyun eğmesi istenen yığınlar değil, sağlıklı bir bireyselleşmeye olanak tanıyan eğitim sistemi, özgür ve bağımsız düşünceye verilen önem, düşünce ve ifade özgürlüğüne duyulan sarsılmaz inanç, çoğulculuktur.

Kadın-erkek eşitliği
Buna eklenecek en önemli unsurlardan biri de kadının toplumsal konumunun her alanda güçlendirilmesidir. Çünkü demokrasi her şeyden önce ailede başlar. Kadın-erkek eşitliğini sağlayamamış toplumların demokrasiyi yaşatmaları olanaksızdır. Ülkemizin içinde bulunduğu durum, bir zihniyet değişimini gerekli kılmaktadır. Nesnel koşullar ise bu zihniyet değişiminin ya da demokratik rejimin yaşatılmasının çoğulcu, laik, özgürlükçü, eşitlikçi bir zeminde oluşması gerektiğini bize adeta dayatmaktadır. Bize bu zihniyet değişiminde en sağlam yol gösterici ışık ise Atatürk ilkeleri olacaktır.

Yrd. Doç. Dr. AYŞE ATALAY Emekli Öğretim Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları