Olaylar Ve Görüşler

Çağımızın insanını yetiştirmek - Erdal ATICI

01 Ocak 2022 Cumartesi

Cervantes’in Don Kişot adlı romanı, tüm zamanların en sevilen yapıtlarındandır. Cervantes romanında, derebeylik düzeninin yıkılışını, bu yıkılışı göremeyen bir adamın umutsuz çırpınışlarını anlatır. Kahramanımız çağın değiştiğini görebilse, o kadar gülünç olay başına gelmeyecektir.  

Çağın gereklerini yerine getir(e)meyen uluslarda ne yazık ki kısa süre sonra çöküş dönemi başlıyor. Böyle dönemlerde ülkeyi yönetenlerin, eğitimle, bilimle, teknolojiyle uğraşanların görüşünü alarak çağın gerekleri üzerine düşünmeleri, başta eğitim olmak üzere yaşamın her alanında hızlı dönüşüm yapmaları gerekir.  

GERÇEK GÜNDEM

İyi niyetli düşünecek olursak, 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde Ankara’da yapılan 20. Milli Eğitim Şûrası, eğitimde böyle bir arayışın sonucudur, diyebiliriz. Fakat şûrada son anda getirilen bir maddenin apar topar oylanarak oyçokluğuyla kabul edilmesi, bu arayışı gölgelemiştir. Bu maddede “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” denmiştir.   

Bu madde çok tartışıldı. Maddeyi ilk okuduğumda dünya ulusları neyle uğraşıyor, biz neyle uğraşıyoruz, diye acı acı gülmüştüm. Çağın gereği ve gerçeği bu muydu? Din, ahlak, değerler eğitimi gibi ağır ve soyut kavramların, soyut düşünemeyen küçücük beyinlere verilmek istenmesinin temelinde inançsal dayatmadan başka ne olabilirdi?  

Oysa şûranın ana konusu; düşünme, iş yapabilme becerisine sahip, soran, sorgulayan, çağı anlayabilen, yaratıcı kuşakları nasıl yetiştirebiliriz, olmalıydı. Olmadı.  

YAPAY ZEKÂ DEVREDE

Şûrada 128 maddede tavsiye kararı alındı. Yazık ki bu maddeler içinde, ezberci, uyutucu, tatsız tuzsuz dizgeden nasıl kurtulacağız sorusunun yanıtı yoktu. Öğrencileri okuldan soğutan eğitim dizgesinin yerine ne konulacağına dair hiçbir ipucu yoktu. Milyonlarca çocuğun en verimli çağlarını kuru sıraların üstünde geçirmelerinin ne zaman sona ereceğine ilişkin somut bir öneri yoktu.  

Çocuklarımızın beynine sürekli bilgi yığmak yerine, bilgiyi yaşama uyarlayacak, düşünmeyi öğretecek bir yaşam okuluna gereksinimiz var. Bu konuda da ne yazık ki bir çalışma sergilenemedi.  

Yüzyılımız, değişim ve dönüşüm yüzyılıdır. Yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler, insanlığın yüzyıllardır bildiklerini ve öğrendiklerini altüst etmektedir. Sözgelimi, düne kadar, insanların yerleşik yaşama tarımla geçtiğini ve köyler kurduğunu öğrenmişken, bugün Göbeklitepe’nin ortaya çıkarılmasıyla birlikte, insanların ilk olarak tapınaklar kurup o tapınakların etrafında köyler kurduğunu öğrenmiş olduk. Geçmişte, insan kanında birkaç değer bilinirken bugün birçok değerin daha olduğu keşfedildi. Bilim yerinde durmuyor. Bilmediğimiz gezegenler keşfediliyor, ulaşılamayan yeni gezegenlere araçlar gönderilip fotoğraflar çektiriliyor. Yapay zekâ teknolojisi her alanda uygulamaya konuluyor! 

İHTİYACIMIZ OLAN

Böyle bir çağdan geçerken 1980’li yılların eğitim dizgesiyle, öğretim yöntem ve anlayışıyla yola devam etmeye çalışmamız, büyük sorunlar yaratmaktadır. O dönemin koşulları gerilerde kaldı. Bilgi günümüzde çocuklarımızın ellerinin altındaki küçücük telefonlarda. Sorduğunuz sorunun karşılığına birkaç saniye içinde ulaşılabiliyor. Çocuklara, dört duvar arasında saatler boyunca bilgi yüklemenin anlamı kalmadı.  

Bu dönemde, okulları bilgi yükleyen kurumlar olarak görmek, bu yönde eğitim yapmak, öğrencileri okuldan soğutan en önemli etkenlerdendir. Yeni kuşaklar, kuru bilgi dinlemekten çok, görmek ve yapmak istiyor. Okulların, her şeyi bilen insanlar yetiştirmek yerine iyi düşünen, iyi iş yapan, iyi analiz eden, soran, soruşturan insanlar yetiştirmeye yönelmesi gerekiyor. Bu çağda, papağan gibi ezberleyen, edilgen insanlara değil, çok yönlü, yaratıcı insanlara gereksinim var...  

ERDAL ATICI / KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI BAŞKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları