Olaylar Ve Görüşler

Atatürk’ten günümüze milli eğitimin durumu - PROF. DR. AYŞE YÜKSEL

12 Aralık 2023 Salı

Bugünden tam elli sekiz yıl önce, İstanbul’da devlet ilkokulunda birinci sınıfa başladım, saçlarını topuz yapmış, döpiyes giymiş, güler yüzlü bir öğretmen, Atatürk’ün gerçekleştirdiği Harf Devrimi ile harfleri, kelimeleri ve cümleleri okumayı öğreniyoruz. Kız ve erkek çocukları aynı sınıfta, aynı sıralarda.

Müdürümüz erkek, ceket pantolon giymiş, kravat takmış, ayakkabıları pırıl pırıl. Okul binası tertemiz, musluklarda sabun var. Ne güzel günlerdi, haftada beş buçuk gün koşa koşa okula giderdik.

‘Alev topu olarak döneceksiniz’

O yıllarda, ilkokul beş yıl, sonrasında isteğe bağlı ortaokula giderdik. İlk diplomamızı aldığımızda, gururlu, bir o kadar da daha almamız gereken çok diploma olduğunun sorumluluğunda idik. Arkasından liseli yıllar geldi, Atatürk’ün laik eğitim ile bize neler kazandırdığını öğrenmeye, anlamaya başladık. Cumhuriyetimizin ilanı sonrasında; “Saltanat ve hilafet kaldırılmıştı”, “Eğitim Birliği sağlanmıştı”, “Tekke ve zaviyeler kapatılmıştı”, “Çağdaş hukuk, Latin harfleri, Avrupa ölçü sistemi kabul edilmişti’, “Yeni kılık ve kıyafetler kabul edilmişti”, “Millet Mektepleri açılmıştı”. Ben de bu değişimin içine doğmuş, çağdaş ve laik eğitime devam ediyordum. Çok mutlu günlerdi, hayaller kurar, gelecekte seçeceğimiz mesleğin ön provalarını yapardık.

Büyük önder Atatürk’ün, İstiklal Savaşı sırasında kurduğu hayaller, yoksul, eğitimsiz halkı refaha kavuşturmak, çağdaş eğitim ile kadını erkeği eğitimli kılmak, meslek sahibi olup ekonomik koşulları güçlü bireyler yaratmak idi; bunları tek tek hayata geçiriyordu.

En önemli gereksinim, çağdaş eğitim ile yetişmiş nitelikli insan gücü idi, yurtdışına öğrenci gönderdi; “Kıvılcım olarak gidip alev topu olarak döneceksiniz” dedi. Onların sayesinde de ülke içinde yeni nitelikli yurttaşlar yetişti.

Üniversite kurdu, Avrupa ülkelerinden konusunun uzmanı bilim insanları getirtti, ülkemizde bilimsel düşünceyi yaygınlaştırdı. O yıllarda, yapılanları, gelişmeleri daha kapsamlı okuduğumuzda hayrete düşmemek mümkün değil.

Türkan Saylan ile çalışmak

Ben de Atatürk’ün başta biz kadınlar olmak üzere tüm bireylere sağladığı haklardan yararlanarak eğitimin her aşamasında kendimi erkeklerle, diğer öğrencilerle hep eşit gördüm. Tek bir şeye ihtiyaç vardı; onu da Atatürk söylemişti, “çalışkan olmak”. Yıllar geçti, meslek sahibi bir kadın oldum, “Eğitimli her kadının Atatürk Cumhuriyeti’ne borcu var” diyen Prof. Dr. Türkan Saylan ile çalışmaya başladım. O zaman da ondan ülkemiz için gönüllü emek vermek gerektiğini öğrendim, önce “Cüzzamla Savaş Derneği” sonra da ‘Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde çalışarak ülkemin sorunlarına çareler bulmaya çalıştım.

Atatürk’ün kaybından sonra, yerleştirdiği laik eğitim tehdit altında idi, çağdaş eğitimin yerini din ağırlıklı eğitim alsın diye uğraşılar vardı. 1997 yılında, çağdaş toplumun gayreti ile ilk ve ortaokul birleştirildi, zorunlu eğitim sekiz yıl oldu. Çok sevindik, Türkan Hoca’mızın “İlköğretimin sekiz yıl olması, Cumhuriyetimiz için çok önemli bir kazanım” dediğini hatırlıyorum. Atatürk, biz kadınları birey yapsa da özellikle kırsal alanda binlerce kız çocuğu zorunlu eğitime bile devam edemiyordu. Bir taraftan yoksulluk ailelerin belini büküyor, bütçede eğitime ayrılan pay ancak erkek çocukları için harcanabiliyordu. Sorunun değil, çözümün bir parçası olmayı kendine ilke edinen Türkan Saylan, kız çocuklarının eğitim bursu ile desteklenmesi çalışmasını başlattı, “Anadolu’da bir kızım var öğretmen olacak” adıyla günümüzde binlerce kız çocuğuna ulaşıldı. Öğretmen, hemşire, doktor, mühendis, sanatçı genç kadınlar yetişti.

Temel bilimler

Bu yıl Cumhuriyetimizin 100. yılı, ben de 65 yaşındayım. Gönüllü çalıştığım derneklerde görüyorum, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), PISA’nın raporlarını okuyorum, geçmişi düşünüyor, kendi eğitimimi anımsıyor, bugünü değerlendirdiğimde çok üzülüyorum. Birkaç gün önce PISA sonuçlarına göre, öğrencilerimizin temel bilimler alanlarındaki başarısı, okuduğunu anlama durumu Atatürk’ün hayallerinin çok altında. Mahçubuz, yüz yıl önce ile yüz yıl sonra karşılaştırıldığında çağdaş, bilimsel, laik, karma ve kamusal eğitimde sınıfta kaldık. MEB’de yirmi yılda, dokuzuncu bakan görev yapıyor. Aynı hükümete rağmen adeta bakan dayanmıyor, her geçen gün paylaşılan eğitim politikaları önceki politikaları aratıyor neredeyse.

Cumhuriyetin 100. yılı

Kendi yaşamöykümde anlattığım, çağdaş eğitimden uzaklaşıldı, okullarda öğretmenin yanında din adamları, dini kıyafetlerle sınıflarda öğrencilerle buluşuyor, onlara dini mesajlar veriyor. MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı, dinci vakıflar ile işbirliği protokolleri imzalıyor, şeriat devletine doğru yeni bir nesil oluşturulmaya çalışılıyor. “Çevreme duyarlığım değerlerime saygılıyım projesi” kulağa çok hoş geliyor, tabii ki öğretmenler uyguladığı takdirde.

Okullarda din insanları dini semboller eşliğinde bu projeyi uyguluyor. Son günlerde “toplumsal aile dersi” çıktı karşımıza, bu da tabii ki belirli bir amaç için konuluyor, Cumhuriyetin 100. yılında, din temelleri üzerine kurulmuş, kadının yeri olmayan, çağdaş aile tanımından çok uzak aile modelleri öğretilecek.

Büyük öndere borcumuz

Bütün bunlar çok üzücü, bu kararları alanlar da Atatürk Cumhuriyeti’nde eğitim gördü, çalıştıkları makamlara o sayede geldi ama bugün din devletine dönüştürülmek isteniyor. O zaman eğitime açık, Atatürk devrim ve ilkelerine hemen uyum sağlayan, çağa ayak uyduran, öğrenen, gelişen toplum vardı. Şimdilerde ise yeni nesiller, okulöncesinden itibaren, şeri hükümlerle tanıştırılıyor...

Cumhuriyet Devrimi yok edilmeye çalışılıyor.

Büyük Atatürk, sana borcumuzu son nefesimize kadar ödeyeceğiz, yarattığın Cumhuriyeti yaşatacağız. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı kutlu olsun. Kazanan Atatürk Cumhuriyeti olacak.

PROF. DR. AYŞE YÜKSEL - Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) GENEL BAŞKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları