Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çirkin Amerikalı

23 Şubat 2025 Pazar

Münih Güvenlik Konferansı (MGK), gözyaşları arasında sona erdi.

Konferansın başkanlığını yapan 70 yaşındaki Büyükelçi Christoph Heusgen, protokolü es geçerek kameralar önünde ağladı.

Önce yapay zeka şakası sandım. Ama baktım sahiden ağlıyor.

II. Dünya Savaşı sonrasında bildiğimiz, tanıdığımız dünya düzeninin gözler önünde çöküşünü ve orman kanunlarına yuvarlanışını el kol bağlı izlemekten belli ki adamın sinirleri gevşedi. Ve konferansın kapanış konuşmasını yaparken, kürsüyü terk etmek zorunda kaldı.

Uluslararası hukuk ve kurallara dayalı düzenden, “Machtpolitik” tabir edilen “güç politikalarına” yuvarlanışın, bundan daha grafik betimlemesi düşünülemezdi.

Üç gün öncesinde, MGK başkanının böyle gözyaşlarına boğulduğu kürsüde, Trump’ın yeni başkan yardımcısı JD Vance konuşmuş ve bundan böyle ABD’nin, Avrupa güvenliğiyle işi olmadığını belirtmiş... Eski Kıta’ya tehdidin Rusya ve Çin’den değil, kendi içinden geldiğini söylemişti.

Avrupa’yı mayınlayan “iç düşman” -Vance’e göre- bu kıtanın dünyaya Trump yönetimiyle aynı gözlüklerle bakmamasından kaynaklanıyordu.

Mademki” diyordu ABD Başkan Yardımcısı Vance, “Aynı değerleri paylaşmıyoruz sizin için yapabileceğimiz bir şey yok. Başınızın çaresine bakın”!

İÇ DÜŞMAN

Bu hafta başında sona eren MGK’de dolaşıma sokulan en ürkütücü ifade bu: “iç düşman!”

Savunma bakanları, askeri uzmanlar, diplomatlar ve dünya basınının izlediği bu çok üst düzey toplantıda alışılmadık biçimde boy gösteren “iç tehdit/iç düşman” kavramı, gözlemciler tarafından “Hitler dili” ile eş tutuluyor.

ABD’de Demokrat Partili Kongre Üyesi Seth Moulton örneğin Vance’in dilinin “karanlık” olduğunu, Holokost’u çağrıştırdığını söylüyor.

Vance bu faşizan ifadeyi tozlu raflardan indirip, dolaşıma soktuktan sonra Münih’te ayrıca neo Nazi parti olarak tanımlanan “Alternative für Deutschland/AfD” ve lideri Alice Weidel’i ziyaret de etti.

Alman dış işlerinde güvenlik politikalarından sorumlu olmuş, BM’de büyükelçilik yapmış görmüş geçirmiş diplomat Christoph Heusgen’in gözyaşlarına neden engel olamadığını, bu geri plan üzerinden daha iyi okuyoruz.

MGK’nin bu sürreel bitişi ile başlayan hafta, bugün AfD’nin Almanya’daki seçimlerde tarihi bir çıkış sağlamasıyla sona erecek.

AfD’nin yüzde 20-21 bandında, sandıktan 2. parti olarak çıkması, Bundestag/Alman parlamentosundaki sandalye sayısını ikiye katlamasına yetecek.

Almanya gibi Nazi geçmişi olan bir ülkede ABD’nin açık desteğini alan bu kaygı verici yükseliş, AfD’yi iktidar dışında tutmak için tüm diğer partilerce oluşturulan “ateş kordonu” üzerinde de ilaveten zayıflatıcı ve baskılayıcı bir etki oluşturacak.

NORMALLEŞTİRİLEN NAZİ SELAMI

ABD’nin Avrupa aşırı sağına verdiği destek artık bir sır değil.

Bu satırları yazdığım sırada Washington’da sürmekte olan “Conservative Political Action Conference/Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı”nda konuşan Steve Bannon, “Avrupa’yı koşulsuz Trump boyunduruğu altına sokmak” anlamında “Avrupa ülkelerini, Berlin’in (AfD) zaferinden sonra bir bir avlayacağız” dedi.

Bannon herhangi bir isim değil.

Trump’ın en etkili stratejistlerinden ve karanlık prenslerinden biri.

Bannon bununla sınırlı kalmadı, Trump’ın yemin töreninde Nazi selamı veren Musk gibi konuşmasında Nazi selamı da verdi.

Neler yaşıyoruz? Nelere tanıklık ediyoruz? İnanması çok zor.

ABD başkenti Washington’da, Nazi selamı veren verene...

Filmlerde gördüğümüz ve düşünülmez olduğunu varsaydığımız pek çok şey gerçek oluyor.

Trump Beyaz Saray’a çıkalı bir ay oldu ve korkunç bir Pandora kutusu açıldı: JD Vance’ler, Elon Musk’lar, Steve Bannon’lar ve elbette Trump’ın kendisi...

Tam “The Ugly American/Çirkin Amerikalı” tanımına karşılık gelen isimler.

Çocukluğumda herkesin dilinde olan böyle bir film vardı.

1963’te Marlon Brando’nun oyunculuğuyla, bestseller olan bir kitaptan beyaz perdeye aktarılan film, Soğuk Savaş söylemini etkileyen ve siyasi jargona yön veren bir film olarak uzun yıllar konuşulmuştu.

Üşenmeyip YouTube’dan izledim.

Vietnam alegorisi olarak yaratılan kurgu bir ülkeye giden ABD Büyükelçisi MacWhite ile halkının çıkarlarını sahiplenmeye çalışan yerel bir liderin çatışması aktarılıyor hikâyede.

Halk lideri Deong, “Biz Soğuk Savaş’ın parçası olmak istemiyoruz” diyor; “Fillerin tepişmesi altında ezilmek istemiyoruz. Tek hedefimiz kendi halkımızın refahı. ‘Özgürlük Yolu’ olarak pazarladığınız, ancak üzerinden Pentagon tanklarının ve silahlarının geçtiği yolları istemiyoruz. Tıpkı Küba’da Batista’ya verdiğiniz destek gibi siz yalnızca, diktatörlere destek vermeyi bilirsiniz. Demokrasiniz de sadece beyazlara hizmet eden bir göz boyamadan ibaret.”

ABD büyükelçisinin adının nitekim “Beyaz”, “MacWhite” olması rastlantı değil.

60 yılda bir şey değişmemiş diye düşünüyor insan.

Hatta daha da gerilere savruluş var.

“Rüşveti kelam/lip service” adına “Özgürlük Yolu” filan önermesi bile yok bu sosyal medya çağında.

Lafı uzatmadan “Nadir madenlere giden yol nereden?” diye soruyor bu yeni yönetim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Romancının ölümü 20 Nisan 2025

Günün Köşe Yazıları