Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İspanya’nın ‘Hukuk Devleti’ Farkı

09 Ocak 2014 Perşembe

Kral Juan Carlos; “Kızım ve damadım, hısmım diye İspanya’da iş yapamayacak mı? demeyi akıl edemedi…
Bir yolsuzluk skandalına karışan “damat” Inaki Urdangarin ile tahtın vârislerinden… Prenses Cristina hakkında soruşturma yapan yargıçları da bu soruşturmadan alıp bir yerlere sürmeyi düşünmedi.
Bilakis…
Son kertede sürülen, damat Inaki Urdangarin oldu!
“Urdangarin” adı, kraliyet ailesinin “web” sayfasından bile silindi.
Juan Carlos’un tahtı bırakması halinde kral olacak veliaht Felipe ile eşi Letizia; “yoz” enişte ile her türlü teması kesti.
Bitmedi.
Üç yıldır konuşulan skandalın kralın küçük kızı Cristina’ya uzandığı ve prensesin yargı önünde “ifade vermeye çağrıldığı” noktada; “saray” tarafından yapılan bir açıklamada, açıkça “yargıya ve kararlarına saygı duyulacağı” duyuruldu.
Bunun adı “hukuk devleti” oluyor.
“Hukuk devleti” ile yönetilen ülkelerde; yasalar önünde yurttaşlar arasında ayrım yapılmıyor.
Kimse makamından ötürü kayırılmıyor ve dokunulmazlık zırhına sarılmıyor.
Yurttaşların eşitlik ilkesinin birebir hayata geçirilmesini de; yasama, yürütme ve yargı güçlerinin “baskıya” boyun eğmeyen “bağımsızlığı” sağlıyor.

‘Demokratik toplumun sağlık işareti’
“Yargıya hesap vermeye çağrılan prenses” örneğinde; hukuk devletinin tüm bu unsurlarını görüyoruz.
“Demokrasi” ve “hukuk devletinin zaferi” şeklinde yorumlanan bu durumu, İspanyol gazetesi El Pais’in başyazısı “Prenses yargıç önünde” başlığı altında dün şöyle özetliyordu:
“Prenses Cristina yargıç tarafından (eşinin merkezde olduğu bir skandal dolayısıyla) sahte ödemeler ve kara para aklamaya ilişkin olarak ifade vermeye çağrıldı. Kraliyet üyelerinin özel dokunulmazlığı olmadığından, çağrının kesinleşmesi halinde Cristina, sıradan yurttaş gibi yargı önüne çıkmak zorunda kalacak. Bunda yadırganacak bir şey yok. Bu, demokratik bir toplumda ‘sağlık işareti’dir. Aksine prensesin ifadesine, bir kral kızı olduğu için başvurulmasaydı, asıl bu savunulamaz ve garip kaçardı. Yargıcın yaptığı yalnız yargı sürecinin olağan prosedürünü göstermekle kalmıyor, aynı zamanda vatandaşların yasalar önündeki eşitliğini ve fiili güçler ayrılığını kanıtlıyor… (Prensese ilişkin) kuşkuların havada kalması, demokrasinin karanlık bir yanı olduğu havası yaratırdı ki, asıl bu kabul edilmezdi!”
Yolsuzluk skandalı üzerinde aynı gazetede bir süre önce yer alan bir başka başyazıda ise gene aynı noktadan hareketle şu saptama yapılıyor:
Bu davada yargının sonuna dek gitmesi şart. Çünkü bu zorunluluk, sadece yolsuzluk skandalının vahametiyle sınırlı değil. Skandal aynı zamanda monarşi rejimi için ağır prestij kaybına yol açıyor...”

Marie Antoinette misali
İspanya prensesinin yargıda hesap vermeye davet edilmesiyle yeni bir aşamaya ulaşan skandalın, dünya çapında ilgi yaratmasının nedenlerinden biri “örnek hukuk devleti” boyutuysa; diğeri “prestij kaybı” ile gelen “rejimin meşruiyeti” sorunu.
Üç yıl önce patlayan ve zamanla dal budak saran “hortumcu damat skandalının”, İspanya’da doğrudan kralın kızını da içeren hal almasıyla birlikte; kraliyetin temelinden sarsılması söz konusu.
Cristina’nın da yüzde 50 ortaklığı bulunan bir aile şirketi için “hayali konferanslar” ve “hayali danışmanlık” hizmetleri adına kamu fonlarını “hortumlayan” ve “kara para aklayan” “damat” Urdangarin’in marifetleri, son yıllarda çok boyutlu kriz yaşayan “kraliyet rejiminin” varlığına gölge düşürüyor.
Demokrasiye geçiş döneminde askeri müdahale tehditlerine karşı duran ve ayrılıkçılığa karşı “birleştirici tutkal” rolü oynayan, bu nedenle popülarite sağlayan kraliyet; son dönemde 76 yaşındaki kralın bizatihi sorumsuz, tutarsız davranışları yüzünden yıpranıyor.
5 milyon kişinin işsiz olduğu, gençlerin yüzde 55’inin iş bulamadığı; inşaat balonu krizinde ipoteklerini ödeyemedikleri için 350 bin ailenin evlerinden olduğu, konut kredileri/ipotekler yüzünden intihar olaylarının yaşandığı bir dönemde, kraliyetin ölçüsüz davranışları büyük tepki çekiyor.
Kralın iki yıl önce Afrika’da sevgilisiyle çıktığı bir av safarisinde katlettiği hayvanlar yanında çektirdiği fotoğraflar; bu bağlamda hayvanseverler denli “ekonomik kriz mağdurlarını” örneğin, çileden çıkarmıştı.
Bunlara şimdi bir de “damadın” “hortum rezaletinin” eklenmesi; Marie Antoinette’i giyotine götüren “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” aymazlığını çağrıştırıyor.
Son kamuoyu yoklamaları, İspanyolların monarşi desteğinin yüzde 49.9’un altına düştüğünü gösteriyor. Yüzde 51.1 İspanya’da artık monarşi istemiyor.
Bu “meşruiyet kaybına” karşın, henüz 40’larında olan veliaht Felipe; rejim için bir “emniyet supabı”.
Aynı araştırma, Juan Carlos’un tahtı Felipe’ye bırakması halinde; veliahtın yüzde 62 destek sağlayacağını gösteriyor.
Felipe, kısaca, İspanya’da rejimin “joker”i.
Ama artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki krallar dahi arkalarını kollamak durumunda.
Sorgulamaksızın biat eden “teba”ların yerini, hesap soran yurttaşlar alalı beri, saltanat sürdürmek velhasıl çok zor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Noel katliamı kâbusu 22 Aralık 2024
Emevi Camisi’nde namaz 15 Aralık 2024
‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları