Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Hollande Niye Geldi?
Ya da enişte bizi neden öptü?
Değil mi ama…
İlk yanıt: Gül muhatabına hemen yanağını uzattığı için!
6 Mayıs 2012’de başkanlık koltuğu değişir değişmez, Cumhurbaşkanı Gül yemeyip içmeyip Fransa Cumhurbaşkanı’nı derhal Türkiye’ye davet etmiş.
İki devlet başkanı, Hollande’ın katıldığı ilk NATO zirvesinde (20 Mayıs 2012) karşılaşmışlar ve Gül -Türkiye’nin AB üyeliğine engel üzerine engel çıkaran- Fransa’nın çiçeği burnunda devlet başkanını vakit geçirmeden Türkiye’ye buyur etmiş.
Üst düzey Fransız yönetiminin Türkiye ile atılan köprüleri inşa etmek için büyük telaşa girmesini anlayabiliyorum.
Sarkozy döneminde çünkü Fransa sanayisinin Türk piyasasındaki payı yarı yarıya daralmış…
2009’da yüzde 6 olan pay… 2012’de yüzde 3’e inmiş…
Ekmeğin aslanın ağzında olduğu kriz döneminde ağır bir darbe…
Fransız sanayicileri ve diplomasisi… besbelli kapının ardında hemen “yav şu Sarkozy bir gitse de Türkiye’deki eski faaliyet/etki alanımıza geri dönsek” diye gün saymışlar ve Hollande’a Türkiye davetinin ilk fırsatta yapılması için büyük ihtimalle önayak olmuşlar...
Bunları tahmin etmek zor değil.
Ama Türkiye’nin bu acelede çıkarı ne bunu saptayabilmiş değilim.
François Hollande Türkiye’de 22 yıl önce boy gösteren adaşı Mitterrand’dan sonra, ilk kez gelen Fransa cumhurbaşkanı oluyor.
Türkiye’yi küçümseyen Fransa
Mitterrand’dan önce Pompidou ve Giscard… Ankara’ya hiç uğramamışlar. ’68’de yalnızca De Gaulle gelmiş. De Gaulle’den önce “devlet katında” yapılan biricik ziyaret de III. Napolyon zamanında gerçekleşmiş. Ama III. Napolyon’un kendisi teşrif etmemiş de yerine İmparatoriçe Eugenie’yi göndermiş…
Fransa öteden beri kısaca bizi bariz biçimde “küçümseyen/snobe eden” bir ülke olageldi.
Sarkozy’nin Ankara’ya açık “hasmane” tutum içine girmesi ardından ipler gerildi, ilişkiler derin dondurucuya kaldırıldı.
İlişkilerin şimdi o derin dondurucudan çıkarılıp yeniden ısıtılması için ortada makul ve somut bir sebebin olması lazım. Kırıp döken hep Fransa tarafı olduğundan, normal olanı Paris’in engel koyduğu konularda geri adım atması ya da gözle görülür bir tavır değişikliğine gitmesi...
Fransa çıkar örneğin, Türkiye’nin AB üyeliği için koşmuş olduğu prosedür dışı referendum şartını kaldırdığını söyler…
Ya da takvim belirler.
Veya Ermeni soykırımı iddialarındaki buyurgan pozisyonundan vazgeçer…
Bu dostluk işaretlerine karşılık siz de kültürel, siyasi, ekonomik işbirliği için tekrar kapılarınızı açarsınız.
Ama değişen bir şey yok.
Zarf farklı, mazruf aynı.
Heyette yalnız AB bakanı yok
AB konusu başta olmak üzere somut bir değişiklik olmuyor...
Öylesine olmuyor ki Hollande, beraberinde getirdiği 7 kişilik kalabalık bakanlar heyetine -bir yanlış anlama olmasın diye- “AB bakanını” özel olarak dahil etmiyor!
Gül’le ortak basın toplantısında “AB üyeliğine destek verip vermediği” konusunda yöneltilen soruları, Türk tarafının kanıksadığı biçimde “Önemli olan, sürecin devam etmesidir!” şablonuyla geçiştiriyor.
Gül’ün aynı soruya verdiği yanıt, AB kapısında yarım asırdır bekleyen bir ülke için apaçık zavallıca; “Acelemiz yok!” diyor TC devlet başkanı; “Bir tek konuda acelemiz var. O da önümüze siyasi blokaj konmaması!”
Bir parmak bal çaldı
Eh! Taleplerin düzeyi bu kadar düşük olunca; Hollande haliyle… hedefi on ikiden vuran bir ziyaret gerçekleştiriyor.
Gül ve Erdoğan’la yaptığı siyasi temaslar ardından İstanbul Galatasaray Üniversitesi’nde kültür dünyasıyla, Türk- Fransa iş forumunda iş dünyasıyla “gönülleri ve akılları fetheten” bir pi-ar yapıyor.
Amerikalıların deyişiyle buna “charm offensive” diyebiliriz.
Bizdeki karşılığı “ağza bir parmak bal çalmak” olarak da nitelendirilebilir.
Elysee’den “Valerie”yi defetmenin verdiği hafiflemeyle Candan Erçetin’e öpücükler ve gülücükler arasında “kültür-sanat nişanı” takıyor. Düşüp bayılan Ortaylı’ya “Bu talihsiz olay ve aramızdaki Fransız basını sayesinde İlber Ortaylı’nın eserleri daha çok bilinecek!” diyerek esprilerle takılıyor. Boğaz’a karşı velhasıl Hollande’ın keyfinden geçilmiyor. Nasıl geçilsin ki…
Lokum gibi bir nükleer santral anlaşması yapmış, “Orient Express’i de biz yapmıştık. Hızlı trene de talibiz!” diyerek Türkiye’nin 10 bin kilometrelik hızlı tren ağına yazılmış; elektrik santralı için anlaşma imzalamış, diğer enerji yatırımları için sıraya girmiş; 15 milyar Avro’luk ticaret hacmini Gül’le 20 milyar Avro’ya çıkarmak üzere anlaşmaya varmış…
Liste böyle uzayıp gidiyor.
Ya Türk tarafı ne almış?
Bir otomatik vize muafiyeti dahi sağlayamamış…
Hollande, Türkiye’den ayrılırken burada geçirdiği 48 saati haklı olarak “tarihi” olarak nitelendirdi.
“Yere bakan yürek yakan” Fransa cumhurbaşkanı, kendi açısından çok başarılı bir gezi gerçekleştirdi.
Bizimkiler ise “22 yıllık arayla gelen bir Fransa cumhurbaşkanı”nın ayağına kırmızı halı sermekle övündü.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Cüneyt Özdemir'den teğmen Ebru Eroğlu'na iş teklifi
- Fikret Orman'dan Talisca yanıtı!
- Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
- İşte en yüksek faiz veren bankalar...
- Enes'in cezaevi konuşmaları ortaya çıktı
- Nevzat Bahtiyar'ın oğlu ilk kez konuştu
- İmamoğlu'ndan Bakan Tunç'a sert yanıt
- 'Bedeli çok ama çok ağır olur'
- DP'de deprem: İstifa ettiler
- Cemal Enginyurt'tan Cumhuriyet'e ilk açıklama!