Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Eski ile yeni ABD’nin seçimi

13 Ekim 2024 Pazar

Kampanyanın en belirleyici eyaletlerinden Pensilvanya’da demokrat aday Harris için destek konuşması yapan Obama, alabildiğine makul, “Gücünü sürdürmekten başka hiçbir şey düşünmeyen Trump’a hâlâ nasıl bel bağlayabilirsiniz? Sizler için iyi bir şeyler yapabileceğini nasıl düşünebilirsiniz?” diye sordu. Ardından da Kamala’ya oy vermeye hevesli görünmeyen siyah hemcinslerine ayar verdi: 

“Harris’e sırf kadın olduğu için oy vermeyip sizi yıllar yılı aşağılayan bir erkeğe mi oy vereceksiniz? Bu mu sizin erkeklik anlayışınız?” 

Sert çıkan Obama, böylelikle klasik “toplumsal cinsiyet” ve “ırkçılık” kartlarını da kampanyanın orta yerine sürmüş oldu.

Obama’nın bu rasyonel söylemlerini izlerken gözümün önüne birkaç gün öncesinde yarışın kızıştığı aynı eyaletteki Trump ile Musk mitingi geldi. 

MAGA şapkası, “Mars’ı işgal edin” tişörtüyle sahne aldığı kürsüde Musk, Trump 

ile el ele Obama’nın temsil ettiği zihin dünyasından öyle uzaktı ki... İçerikle hiç ilgili olmayan ikili Trump’ın yaz başında suikast girişimine uğradığı kürsüde, yalnız “güç birliği” ve “iyimser coşku” algısı yapmakla meşguldü. Her şeyin pervasızca salt algı üzerine inşa edildiği böyle bir kampanyada gerçeklerle nereye dek ileri gidilebilir ve ne kadar etkin mücadele edilebilir? 

Bu soruların yanıtını bilmiyoruz ve ancak seçim sonuçlarına uyandığımız 6 Kasım sabahında alabileceğiz. 

MUSK KASIRGASI

“Algı ve gerçek” çatışmasının en çarpıcı son örneklerine, ABD’yi kasıp kavuran Milton kasırgasında tanık olduk. 

Tıpkı bizde sandık öncesinde yaşanan 6 Şubat depreminde olduğu gibi, başkanlık seçimine haftalar kala patlayan kasırga da afetlerin bile “gerçek tanımayan/post truth” siyasetin ayrılmaz parçasına dönüştüğünü gösterdi. 

Trump sevdalıları, “reis”lerinin bir numaralı destekçisi ve müttefiki olan Musk’ın sosyal medya X platformu üzerinden her türlü asılsız rivayet ve yalan propagandayı yaymaktan kaçınmadılar. Cumhuriyetçi eyaletlere yapılan yardımların örneğin işbaşındaki Demokrat Biden-Kamala Harris yönetimi tarafından engellendiğini X yoluyla dolaşıma soktular. 

Felakette evlerini yitiren Amerikalılara gitmesi gereken yardımların, kaçak göçmenlere yönlendirildiği masalını uydurdular. 

Öyle ki ABD’de bir çeşit AKUT işlevi gören FEMA (Federal Emergency Management Agency) başındaki Deanne Criswell, “hayatında böyle bir dezenformasyon kampanyası görmediğini” söyledi. 

Bu örgütlü yalan ve atmasyon üretimi öyle bir noktaya geldi ki Guardian yazarı Marina Hyde, Musk ile Trump’ın kendilerine bir kasırga konu olduğunda dahi gerçeklerden tümüyle kopuk ve bağımsız apayrı bir gezegen kurabildiklerini belirtti.

TEKNO-FEODALİZMİN SEÇİMLERİ 

Hyde, örneğin, Musk’ın, afetzedelere yardımların engellendiği safsatasını, kendisinin sahibi olduğu Space X istasyonlarından aldığı (sözde!) bilgilere dayanarak X’ten bizzat dolaşıma soktuğunu ifade etti.

Özetle bundan önceki tüm ABD başkanlık seçimlerinden farklı bir seçimle karşı karşıyayız. 2024 seçimlerinin kampanyasını, Trump’ın “post-gerçek” çığrını açtığı ilk 2016 kampanyası ile dahi karşılaştıramayız. Bu artık çok daha örgütlü ve başka bir evre. 

Siyaset algısı ve gerçeğini bu kerte büken, bu yeni düzen ve evreye gerçekte “tekno-feodalizm” deniyor. 

Yunanistan’ın eski ekonomi bakanlarından Varufakis’in son yıllarda geliştirdiği “tekno-feodalizm” kavramı ile ortaçağın feodal beyleri örneğinde olduğu gibi hiyerarşik güç sahibi olan modern derebeylerin hükmettiği yeni bir düzen kastediliyor. 

248.5 milyar dolarlık serveti ile dünyanın en zengin adamı ve sosyal medyanın, uzayın patronu olan Musk, “tekno-feodalizm”in bir numaralı derebeyi. 

Para, algoritmalar, uzayın gözetimi ve denetimi onda... 

Bu araçlarla dünya yüzünde fiilen kendi Mars’ını zaten yaratmış durumda.         

Musk ve Trump Mars’tan... 

Obama ile Harris Venüs’ten... 

“Başa baş”, “yazı-tura” gibi ifadelerle tanımlanan Harris-Trump yarışı özetle bir gezegenler savaşı misali eski dünya-yeni dünya çarpışmasına dönüştü.

Bu kendi kurallarını ya da kuralsızlığını dayatan “yeni dünya”ya karşı, “eski dünya”nın kuralları, araçları, söylemleri ile ne kadar etkili olunabilir ki? 

2000’lerin ilk on yılında tabanda, internet üzerinden örgütlenerek “Yes we can/Evet yapabiliriz!” sloganı ile çıkış yapan ve Başkanlığı “yenilikçiliği” ile fetheden Obama bile bundan böyle tümüyle “eski dünya”ya ait kaldı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları