Siyasal Sı-fırlama!

13 Mayıs 2014 Salı

Demokrasinin bir yönetim şekli olarak ilk kez 2500 yıl önce Atina’da dillendirildiği söylenir. O dönemde yönetime bütün yurttaşların katılabileceği “agora”larda ilan edilirdi. Tüm yurttaşlar bu bağlamda bir araya gelir, ülke yönetimi hakkında söz söyleme hakkını kullanırdı.
İlk bakışta herkesin yönetime katıldığı sanısını veren bu anlayışın öyle bir yurttaş tarifi vardı ki, kentin en çok yüzde 5’i bu tanıma girerdi.
Deyim yerindeyse demokrasinin ilk dillendirildiği günlerde toplumun siyaset yapma hakkı yüzde 5’i geçmiyordu.
Başbakan’ın her kızdığı kişiye, “Cüppeni çıkar, siyasete gir”, “Elbiseni çıkar, siyasete gir”, “Önlüğünü çıkar, siyasete gir” diye çıkışması, bizi 2500 yıl öncesine götürdü. O dönemde hiç değilse nüfusun yüzde 5’i ülke yönetimine katılabiliyordu. Bugün ise Başbakan’ın mantığına göre toplumun sadece ülke yönetimini onaylama hakkı var.
Bunun dışında en ufak bir eleştiri, hatırlatma hatta herkesin gönlündeki ideal cumhurbaşkanı tarifini yapması bile darbe girişimi. Başbakan hemen karşılığını veriyor, soyun gel diyor.

***

Başbakan’ın demokrasiyi sadece kendinden ibaret sayan bu tutumu Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde çok daha net biçimde ortaya çıktı. Daha şimdiden seçilmiş gibi eylül ajandası yapmaya girişiyor. 1982 Anayasası, bu anayasanın oylanmasıyla birlikte cumhurbaşkanı seçilen Evren’e göre düzenlendiği için neresini düzeltmeye kalksanız bir tarafı bozuluyor. Başbakan da böyle bozuk bir anayasayı tümüyle kendisinin şekillendirdiği anayasadan sonraki en iyi seçenek olarak görüyor. Zira burada cumhurbaşkanının yetki ve sorumlulukları, buraya çıkan kişinin zorlamalarına göre değişebilecek nitelikte.
Evren’den sonra Köşk’e çıkan Özal ve Demirel siyasetten geldikleri için Çankaya’nın bahçesinin geniş, yetkilerinin ise dar olduğunu gördüler. Kendilerine göre değişiklikler denediler, olmayacağını görünce her şeye karşın devlet terbiyesi sınırlarında kaldılar.
Erdoğan ise sınır mınır tanımayacağını söylüyor. Özellikle son bir haftada çizdiği portreyi dikkate alırsak, Erdoğan’ın Köşk’e çıkması halinde Bakanlar Kurulu toplantıları Çankaya’ya alınabilir, başbakan da başkan yardımcısı statüsüne gelebilir.

***

Yeniden girişte değindiğimiz demokrasiye katılım konusuna dönersek... AKP iktidarıyla birlikte Meclis dışındaki kişilerin ve kurumların yönetime ve yasalara katkısı zaten ortadan kaldırılmıştı. AKP öncesindeki yerleşik sisteme göre bir yasa hazırlığı başladığında ilgili toplumsal kuruluşların temsilcilerine taslağı gönderilir, görüş alınırdı. Örneğin çayır ve mera yasası değişiyorsa, taslak Ziraat Mühendisleri Odası’na da gönderilirdi. İnşaat alanında bir sistemsel değişikliğe gidiliyorsa üniversiteler ve inşaat mühendisleri odalarının da görüşleri alınırdı. Taslak yapımı tabana yayıldığı için gazeteciler de bir kanaldan edinemese öteki kanaldan taslağı edinir, haber yaparak dolaylı da olsa toplumun katılmasını sağlardı.
Bugün ise daha çok şu tür haberler görüyoruz; “sürpriz yasa”, “acil yasa değişikliği”, “gizli taslak”...
Hal böyle olunca yasaların çoğu yanlış çıkıyor, pek çoğu uygulamaya konmadan değişikliğe uğruyor.
Belki de bütün bunlara boşuna kafa yoruyoruz. Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasıyla birlikte bakarsınız yasa çıkarmak da gerekmez.
Başbakan her şeyi sıfırlarken siyaseti de sıfırlıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları