Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Amerika'dan Dersler
BAŞKA ülkelerin siyasal tartışmalarını yakından izlemek, sanıldığı kadar yararsız bir merak değildir. Tam tersine, onların kendi sorunlarına bakışlarını ve çözümlerini izlerken kendi ülkesini düşünür insan, ister istemez.
İzlenen ülke, Amerika gibi uzak ve çok farklı bir yer de olsa.
Oradaki seçim kampanyasının dış politika tartışmalarında Türkiye’ye ilişkin olarak şöyle bir özellik dikkati çekiyor: Övünç payı çıkarmak için yanlış bir değerlendirmeyle “stratejik müttefik” saydığımız ABD’nin seçimlerinde Türkiye’nin adı bile geçmiyor. Şu bölgede büyük müttefike yardımcı olmamız istenen ya da taşeronluğuna soyunduğumuz sorunlarda bile.
Nelerdir bunlar? Yahut, hiç değilse kendiliğinden yaptıklarımızın ABD’ye sağladığı yararlardan söz edilebilecek durumlar hiç mi yok? İsrail-Filistin çekişmesi, Suriye-Lübnan-İsrail üçgeni, Rusya’nın Kafkaslar’a ilgisi, İran’la nükleer teknoloji sorunu, Irak ve Afganistan çıkmazları, Kıbrıs’ta barışçıl çözüm, Batı’ya uzanan enerji hatlarının açık tutulması gibi?
Ankara’daki iktidar bütün bu konularda iyi-kötü bir şeyler yaptığı ve olumlu bir rol oynamaya çalıştığı halde, ABD’deki kampanyalarda Türkiye’nin adını olsun ağza almaya ne başkan adayları cesaret edebiliyor, ne de başkan yardımcılığına soyunanlar. Hepsi özenle kaçınmakta bundan.
Ermeni ve Yunan kökenli seçmenler korkusu mu? Yoksa, düpedüz, stratejik müttefik görünmek isteyen bir ülkeyi önemsemeyiş mi?
O halde, bizimkilerin göze girme telaşları ve gidip gelişleri niye?
Öte yandan, bambaşka bir alanda, son kriz konusunda ABD’de yaşananlar Türkiye için neleri akla getirebilir?
Onlar, 1929 bunalımına Roosevelt’in getirdiği çözümler kadar ideolojik bakımdan köklü düşünemiyorlar. Demok-ratlarla Cumhuriyetçiler aynı ideolojik çerçeve içinde dönüp durmakta. Bankaları ve borsa yatırımcılarını kurtarmak amacıyla devletin batıklara yardım elini uzatmasından ve çarşıdaki vatandaşın vergi yükünü hafifletmekten söz ediliyor.
Devrimleri yarım bırakılmış ve ekonomik-sosyal gelişmesi güdük kalmış bir Türkiye böyle davranabilir mi? Bizdeki çareler bu kadar yüzeysel mi olmalı?
Başbakan, krizden zarar görmeyeceğimizi, hatta bunun birtakım fırsatlara dönüştürülebileceğini söylemişti. Onun aklı fikri böylesine basit ve bencil bir fırsatçılığa dönük olsa da, doğru olan bu mudur? Özal’dan beri izlenen savrukluğu bırakıp planlı bir karma ekonomi modeline geçmenin, akılcı bir kalkınma seferberliğinde kamunun güvenilirliği ile özel kesimin dinamizmini birleştirerek yeni bir devrimci sinerji yaratmanın günü gelmemiş midir?
Son çeyrek yüzyılın savruk ekonomik-sosyal politikalarına karşı ciddi muhalefet, bu kriz dolayısıyla böyle bir temele oturtulursa başarılı olabilir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!