İşgal eden mi, ettiren mi suçlu?

29 Eylül 2024 Pazar

Türkiye ve Yunanistan devletleri, tam yüz yıldır gayet kullanışlı bir düşmanlıktan besleniyor. Birinin hükümeti ne zaman içeride dara düşse, hooop tarihsel düşmanın sınırsal bir ihlali, işgali, tacizi vb. imdadına yetişiyor. 

Göklerde it dalaşı, denizlerde su güreşi falan derken milli duygular şahlanıyor ve zordaki hükümet, içeride yediği naneyi unutturacak gündemi dışarıda yakalamış oluyor. 

Yunanistan, son yirmi yılda Lozan Antlaşması’na aykırı olarak Ege’deki adaları silahlandırdı mı? Evet, silahlandırdı. Kaş’a 15 dakika, en yakın yurttaşı Rodos adasına 3 saat mesafede olan minnacık Meis adasına bile askeri üs kurdu mu? Evet, kurdu. 2004 yılından beri Ege’de Türkiye’ye ait 18 ada ve 135 kayalığı işgal etti mi? Evet, etti. 

Sizler gibi, ben de yurtseverim. Tabii ki Yunanistan devletine kızar, hatta diş bilerim. 

Ama saydığım ihlal, işgal ve tacizlerden 10.5 milyon nüfuslu Yunanistan’ın arsızlığına karşı ağırlığını koyamayan 90 milyonluk Türkiye devletini, daha doğrusu bu güzelim ülkeyi yirmi iki yıldır tarumar eden AKP hükümetini sorumlu tutarım!

KULLANIŞLI HUSUMET

Artık danışıklı dövüş olduğunu düşündüğüm ve zaman zaman Türk, zaman zaman Yunan hükümetlerinin işine yarayan kullanışlı husumet politikasını bir yana koyun... Türk ve Yunan halklarının arasındaki yüzyıllık düşmanlığın gerçekliği, üç yüzyıllık ve son yarası daha taze Fransız-Alman düşmanlığı kadardır. Yani toplumsal alanda dostluk çoğunluktur, düşmanlık ise her iki ülkede marjinal azınlıkların siyasal metası.

1800’lerden beri birbirinden ölesiye nefret eden ve en son 1940’larda bu kini kanla yıkayan Almanlarla Fransızlar acı geçmişi nasıl kapatıp el ele bir geleceğe yürüdülerse Türk ve Yunanların ezici çoğunluğu da siyasal itiş kakışa nanik yaparak dostluğu seçmiştir.

İki ülke arasındaki elbette nüfusa oranlı turizm etkinliği, yani Türkiye’ye güle oynaya gelen Yunanlar ve Yunanistan’a akın akın giden Türkler bu gerçeğin doğrulamasıdır. 

YERLİ KAZIK ACITMAZ MI?

Nas, nas, diye ekonomisi batırılmadan önceki Türkiye, Yunanistan’dan daha ucuz bir yaşam sunuyordu. Ege’deki Yunan adaları sakinleri Türkiye’ye alışveriş ve tatil yapmaya gelirlerdi. 

Şimdi tersi yaşanıyor ve Türkler, hemen her şeyin daha ucuz olduğu kendi ülkemizde artık gidemediğimiz kadar pahalı otel ve lokantaların da üçte bir fiyata kusursuz hizmet sunduğu Yunan adalarına gidiyorlar.

Yurtseverliğin, illaki Türk patrona yolunmak, Türk işletmesine kazıklanmak olduğunu hiç sanmıyorum! Hatta Türkiye’deki bencil, vur kaççı ve hak edilmeyen para oburu oportünist ticaret zihniyetine hem öfkeliyim hem de bıktım!

Dolayısıyla bu yaz Yunan adalarına akan Türklere katıldım. 

Arkadaşlarımla birlikte böyle bir tatilden yeni döndüm. Altı gün süren yolculukta Fethiye’den Türk feribotla Rodos’a geçtik. İki gün kaldık ve Yunan gemisiyle önce Leros, sonra Patmos adalarına gittik. Patmos’tan ömrümde bindiğim ilk kruvaziyer, orta büyüklükte lüks bir gemiyle Rodos’a, oradan da Fethiye’ye döndük. 

SIĞINMACI TECRİT KAMPLARI

Her şeyden önce, küçücük Yunanistan’ın Ege’deki adaları arasında mekik dokuyan gemileri ve çok ucuz biletleriyle deniz ulaşımına ve denizcilik politikasına hayran kaldık. Dört denizle çevrili Türkiye’nin yetersiz deniz ulaşımına, yolcu gemisi yokluğuna, bir denizcilik bakanlığının bile olmamasına bir kez daha yandık.

Rodos’tan Leros’a gittiğimiz Yunan feribotuna bindiğimizde, alt katın yarısı geçilmez şeritleriyle ayrılmıştı. Tabii ki anlam veremedik. Tüm yolcular bindikten sonra silahlı dört polis, yakalanan kaçaklardan oluşan sığınmacı kafilesini şeritli bölüme yerleştirdi. Çoğu genç ve erkek kaçaklar, ikişer ikişer plastik kelepçeyle birbirlerine bağlanmıştı. Leros’ta önce onlar indirildi ve iki otobüse doldurulup tecrit kampına gönderildi. 

Leros feribotunda yaşadığımız sahne, Patmos’ta bindiğimiz kruvaziyerde de tekrarlandı. Gemiye yolculardan önce alınan kaçak kafilesi, gece uğradığımız adalardan birinde indirildi. 

SINIRLAR KEVGİR, ÜLKE YOL GEÇEN HANI

Pek çok Yunan adasında böyle tecrit kampları var. Çalışma izni alan sığınmacılar sabah çıkıp akşam kampa dönmek zorunda, diğerleri dışarı bırakılmıyor. Turistik adaların hiçbirinde sokakta serbest gezen sığınmacı yok!

Hemen hepsi Türkiye sularından çıkışta (hatta Datça’da olduğu gibi kıyılarımızda!) yakalanan ve çalışma izni verilmeyen kaçaklar, bu kamplarda tabii ki Türkiye’ye geri gönderilmek üzere bekletiliyor. 

Çünkü bizim sınırlarımız kevgir, ülkemiz yol geçen hanı ve devletimiz, AB’nin verdiği para karşılığı “düzensiz göçmenleri iade anlaşması”nın imzacısı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Asker oldu, piyade 28 Eylül 2024
İstanbul güncesi 22 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları