Doğu cephesinde yeni bir şey yok...

13 Ekim 2024 Pazar

Türk Dil Kurumu, yandaş yetersizlerle doldurulmadan önce yetkin yazar ve ozanların çalıştığı; Türk edebiyatının yolunu aydınlatan ve kusursuz dilbilgisi öğreten saygın bir kurumdu. 1960’lı yıllardaki efsane çalışmalarından biri, büyük ozan Behçet Kemal Çağlar’ın emek verdiği “Atatürk’ü bugünün diliyle konuşturmak” oldu. 

Çağlar, varlığımızı borçlu olduğumuz dahi önderin tüm söylevlerini yabancı sözcüklerden arındırarak yüzyıl sonra bile gerçeklik ve öngörü içeren düşüncelerini herkesin anlayabileceği duru bir dille salt şimdiki değil, gelecek kuşaklara da armağan etti. 

Behçet Kemal Çağlar, söylevler üzerinde çalışırken öylesine etkisi altında kalmış ve coşkuluydu ki onlara ilişkin; hiçbir eserinde yayımlanmayan bir de koşuk (şiir) yazdı:

SÖYLEVLERİ OKURKEN

Ya bir gece yarısı, ya bir sabah çok erken;

Gözlerim yorulurken, parmaklarım donarken;

Bir cümle, gözlerimin-ellerimin altında,

Bir kavram şahlanıyor bir söyleyiş atında;

Geziyor damarımı bir kutsal ısı gibi;

Şaklıyor içerimde Tanrı kamçısı gibi...

Gazi’ce kımıldanıp Ata’ca doğrularak

Birden dalgalanıyor baş ucumda al bayrak.

Haydi yiğit duygular; korkunç karanlıkla cenk...

Babil duvarındaki ateşten harflere denk!

 

Dolaşıp ülke ülke, dolaşıp durak durak,

Her geride durana-uyuyana çarparak,

Şu bu kurdun ağzından kapıp arslan hakkımı;

Yakasından tutarak bir bir bütün halkımı

Mustafa Kemal’imin eliyle silkiyorum...

Sanki her söyleneni ben duyup ben diyorum...

Mondros’tan Lozan’a aklım çıkıyor yola;

Ankara’dan İzmir’e, duygularım dört nala!

Tutuşuyor ne varsa gece gibi, kış gibi.

Çağlıyor balkonumda yağmurlar alkış gibi...

CUMHURİYETE DOĞRU

Behçet Kemal Çağlar’ın bu coşkulu dizeleriyle, 29 Ekim 2024 Cumhuriyet Bayramı’na doğru Atatürk’ün niçin bunca sevilip sayıldığını, yüz yıl sonra bile neden hâlâ öncümüz ve önderimiz olduğunu ortaya koyan bazı söylevlerini tarih sırasıyla yayımlamaya başlıyorum. 

Bugünkü polikacıların seçim konuşmalarına, hiç tutmadıkları sözlere ve TBMM’deki danışıklı dövüş laf sokmalarına bakarak “söylev” deyip geçmeyin. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Atatürk, Anadolu’yu dolaşıp halkı yanına çekerken, ordudan önce Büyük Millet Meclisi’ni kurarken, Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar sakladığı kutsal emeli Cumhuriyetin ilanına doğru adım adım ilerlerken salt o günleri değil, ne yazık ki 105 yıl sonra bugünleri de anlatıyor. 

İHANETİN DIŞ BORSASI

23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi’ni şu sözlerle açıyor:

“Sayın Delegeler,

Tarihin ve olayların sürüklemesiyle içine düştüğümüz bugünkü kanlı ve kara tehlikeleri görmeyecek, bundan ürperip etkilenmeyecek hiçbir yurtsever düşünülemez. Bağımsızlık uğrunda, namusu ile yiğitçe dövüşen ulusumuz, 30 Ekim 1918’de imzalanan ateşkes anlaşması ile silahını elden bıraktı. İstanbul’umuz işgal edildi. Rumlarla Ermeniler, kışkırtmalar ve arkalamalar sonucu, ulusal şerefimizi yaralayacak taşkınlıklardan başlayarak, sonunda işi gözyaşına ve kana bulayacak kadar küstahça saldırılara kadar ilerlettiler. Ama derin bir acı ile açıklamalıyız ki bu alçaklıklar sekiz aydan beri birbiri ardı sıra gelen, ulus denetiminden yoksun hükümetlerin birinin ötekini aratan korkaklıklarından ve güçsüzlüklerinden, bir de, asıl payitahtta ve bazı gazetelerde görülen pek aşağılık hırsların, ulusal vicdanı hiçe sayıp, ulusal şahlanışı hesaba katmaması yüzünden gelişip yayılmıştır.

Şurada acıklı bir gerçek olarak belirtelim ki yurdumuzda yabancı parasıyla işleyen birçok propaganda yapılıyor. 

Bundaki amaç pek belli: Ulusal dayanışmayı verimsiz hale sokmak, ulusal istekleri kötürümleştirmek,Yunanların ve Ermenilerin dileklerini ve yurdun şu bu parçasının ele geçirilmesini kolaylaştırmak.

ULUSUN ZARARINDAN BESLENENLER

Her çağda, her ülkede, her zaman ortaya çıkabildiği gibi bizde de sinirleri zayıf, anlayışı kıt insanlarla birlikte kişisel geçimini ve mutluluğunu yurdun ve ulusun zararında arayan vatansız alçaklar da vardır. Doğu işlerini çevirmekte ve zayıf noktalarını arayıp bulmakta pek becerikli olan düşmanlarımız yurdumuzda bunu neredeyse düzgün bir işletme haline getirmişlerdir. Ama kutsal varlıklarının kurtarılması amacıyla çırpınan bütün ulus, bu direnme ve savaşma çabasında her türlü engeli, her halde ve hiç kuşkusuz kırıp süpürecektir.”

Gördüğünüz gibi değerli okurlarım, 1919’dan 2024’e; Doğu cephesinde yeni bir şey yok. Ne yazık ki önümüze düşecek, bize kurtuluş yolunu gösterecek bir Mustafa Kemal de yok.

Devamı gelecek haftaya. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları