HTŞ ve tesadüf!

30 Kasım 2024 Cumartesi

Suriye’de uzun bir aranın ardından saha yine karıştı. Her Ortadoğu krizinde olduğu gibi onlarca olasılık havada uçuşuyor. Cihatçı HTŞ liderliğindeki bazı muhalif gruplar, İdlib’den Şam yönetiminin kontrolündeki Halep’e girdi, kent merkezine dek kontrolü ele geçirdi. Aslında İdlib’deki HTŞ liderliğindeki grupların hareketliliği bir süredir sinyallerini veriyordu. Ancak kimse böylesine geniş bir operasyona girişeceğini, sahadaki gelişmeleri yakından bilmesine karşın Suriye rejimiyle birlikte destekçisi Rusya’nın alanı adeta boş bırakabileceğini tahmin etmedi.

Sahadaki durumun gidişatında Rusya’nın tutumu, Irak ve İran’daki Şii milislerin tepkisi gibi, Trump dönemi politikalarıyla ABD destekli terör örgütü YPG/PKK’nın hamlelerinin de belirleyici olacağı gözüküyor. Bu arada YPG’yle, Rusya ve İsrail’in iyi ilişkileri olduğu unutulmamalı.

'MUHALİFLERİN KALESİ' İDLİB

Gelişmeleri değerlendirmek için öncelikle Türkiye açısından son derece kritik olan İdlib konusuna kısaca bakmakta fayda var. Türkiye sınırına uzanan İdlib, Suriye’de savaşın başladığı 2011’den bu yana “pimi çekilmiş bomba” yorumlarıyla  gündemde. Rusya ve İran’ın Şam yönetimine desteği savaşın seyrini değiştirirken İdlib, “muhaliflerin kalesi”ne dönüştü. Bölgede, Esad yönetimi karşıtı silahlı güçler adına yok yok...  Etkin grupların başını El Kaide-Nusra bağlantılı HTŞ çekiyor. Türkiye de aralarında olmak üzere uluslararası toplum tarafından HTŞ terör örgütü kabul ediliyor. İdlib bölgesindeki muhalif güçler arasında, Asya, Kafkasya kökenli radikal İslamcıların olduğu da söyleniyor. Aynı zamanda Türkiye’nin desteklediği, muhalif  “Suriye Milli Ordusu” da (ÖSO) bölgede hakim.  TSK’nin alanda kontrol noktaları bulunuyor. İdlib, Suriye’den Türkiye’ye göç akınının merkezinde.

İSRAİL'İN ‘Şİİ EKSENE’ DARBESİ

Vilayet aynı zamanda, Rusya, İran ve Türkiye’nin Astana süreciyle birlikte 2017'de  “gerginliği azaltma bölgeleri"nin içinde. Ankara’nın anlaşmalar çerçevesindeki taahhütlerinden biri de, İdlib’deki muhalif güçlerin ve cihatçıların silahsızlandırılmasıydı. Ancak uzun yıllar bu konuda sorunlar dinmedi, Moskova’dan Ankara’ya ara ara sert çıkışlar yükseldi. Türkiye de Rusya destekli Suriye ordusunun İdlib’i kuşatmasına, sivilleri hedef almasına tepki gösterdi. TSK ve Rus ordusu süreçle birlikte bölgede zaman zaman ortak devriyeler yaptı. Rusya için aynı zamanda amaç, Halep'i başkent Şam'a doğru bağlayan stratejik M5 karayoluyla birlikte M4 karayolunun kontrolünün sağlanmasıydı. 

Bölgede İran liderliğindeki Şii eksenine karşıt olan HTŞ’nin yaklaşık dört yıldan sonra, yeniden hareketlenip, sonunda bu haftayı seçmesinde aşağıdaki gelişmelerin etkisi tesadüf olmasa gerek... 

-İsrail, Lübnan’da Hizbullah’la ateşkese varırken “artık İran’a odaklanacağız” mesajı verdi. 

-İsrail’in, Tahran’ın desteklediği Hamas ve Hizbullah’a a ağır kayıplar yaşatması İran’ın bölgede yıllara yayılan “Şii hilali” planında büyük kırılmaya yol açtı. Tel Aviv,  Hizbullah bağlantılı milislerin Suriye’de etkinliğine darbe vurma arayışında.

-Uluslararası alanda sıkışan, İsrail/ABD baskısı artan İran, Avrupalı güçlerle nükleer görüşmelere oturarak diplomatik açılım peşinde. Bu noktada, Halep’te kritik bölgelerde İran bağlantılı güçlerin etkinliğine karşın HTŞ’nin büyük bir direnç görmeden kent merkezine girmesi de dikkat çekici.

TRUMP ÖNCESİ...

 - Suriye’deki üssü ile Akdeniz’e çıkan Rusya, son dönemde Batı ile Ukrayna üzerinden yürütülen savaşa odaklı. Tahran-Moskova arasında ittifaklığa karşın iki ülkenin pekçok politikasında birbirinden farklı yaklaşımlar var. 

-ABD’de 20 Ocak’ta Trump yönetiminin işbaşı yapması öncesinde Ukrayna, Suriye gibi çatışmalı alanlarda taraflar olası müzakere pazarlığı için el yükseltme arayışında.

-Şam yönetiminin, ABD/İsrail baskısının merkezindeki İran’a karşı biraz mesafe koymak istemiş olabileceği yorumları da yapılıyor. Suriye topraklarının sık sık İsrail tarafından İran bağlantılı milisleri hedef alma gerekçesiyle vurulduğu hatırlatılıyor.

PARÇALA/ BÖL PLANLARI

Suriye’de “vekalet güçler” üzerinden yürütülen savaşta yeni bir perde daha açılırken Irak’ta olduğu gibi ülke haritasında bütünlük umudu yine uzaklarda. Emperyalist güçlerin oyun alanına dönen Ortadoğu coğrafyasında parçala/böl senaryoları bitmek bilmiyor. “ABD bölgeden çekilir mi, çıkarları, güvenliği için İsrail’e alan mı açar, IŞİD ve türevleri üzerinden muhalif oluşumları yeniden mi kullanır? Moskova ile Suriye/Ukrayna konularında masa mı kurulur” soruları akıllarda uçuşuyor.

Yaşananlar kuşkusuz Türkiye için kritik önemde. HTŞ’ye “cihatçı örgüt ama zamanla El Kaide ile ayrıştılar, ılımlı oldular, tüm muhalif güçlerle onlara destek verelim” diyerek alkış tutanlara sormak gerek... Ortadoğu coğrafyasında “kim kiminle ittifak bilinmez”den yola çıkarak HTŞ’nin arkasındaki gerçek destekçi kim? Böylesine büyük operasyonlar için silah, mühimmatın kaynağı nereden? Rusya’nın ve ABD destekli YPG’nin bölgedeki etkinliği de düşünülürse HTŞ nasıl önü kesilmeksizin Halep’e yürüdü? Üstüne üstelik Suriye güçleri bazı kritik bölgeleri terk edip alanı neden YPG/PKK’ya bıraktı? Türkiye’nin desteklediği muhalif gücün, cihatçı HTŞ liderliğindeki yapının kendi içinde eritip daha radikal eksene çekmesi olası mıdır? Bu sınırlarımıza doğru nasıl bir tehdit yaratır?.. 

MHP lideri Bahçeli’nin “Öcalan açılımı”na ilişkin Türkiye iç ve dış siyasetindeki tartışmalar sürerken Ankara’nın, son dönemde Esad yönetimi ile görüşme talebine olumlu yanıt alamaması, Moskova’nın TSK’nin Suriye’nin kuzeyine yeni bir operasyon yapmasına karşıtlığını gündeme getirmesi de son gelişmeler arasında. İdlib merkezli muhaliflerin hareketlerine ilişkin Astana uzlaşı çerçevesinde Moskova-Ankara hattındaki diyaloğun seyri de iki ülke ilişkileri açısından zorlu başlıklardan. HTŞ’nin Halep ilerleyişiyle birlikte dün gündeme yansıyan Moskova-Ankara-Tahran arasında diplomatik görüşme trafiği bu çervede önemli.

Geçen yıllarda HTŞ lideri Colani’nin Türkiye’nin Suriye ile normalleşme girişimlerine tepki göstererek “Şam'a ulaşıp hükümeti devirene kadar mücadeleye devam edecekleri” yönündeki açıklamasını hatırlamak gerekir. Türkiye, ulusal çıkarlar temelinde, bölgedeki gelişmelere karşı çok yönlü bir değerlendirmeyle politika çizmek durumundadır. Bu konuda iktidarı, muhalefeti beraber akıl yormalıdır. Ülkemizdeki sığınmacı sayısını düşündüğümüzde Suriye’nin geleceği hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Danışıklı dövüş, mezhepçi yaklaşım tuzaklarına, “Şam Emevi cami rüyalarına” karşı uyanık olmak gerekir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

HTŞ ve tesadüf! 30 Kasım 2024
Uyanık kalmalı 18 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları