Leyla Tavşanoğlu

Toplumu anlayamıyoruz

03 Ağustos 2014 Pazar

CHP Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş siyasetin halkla birlikte yapılması gerektiğini söylüyor:  

CHP’nin iktidar olabilmesi için çok büyük bir iradeye gereksinim var. Hem yapısal olarak siyasetin özünü anlayamamaktan hem de zaman içinde Türkiye’deki toplumsal değişimi okuyamamaktan kaynaklanan bir sorun var. 

Aydınlar, seçkinler halkı hep hor görmüşler, anlayamamışlar ve saygı göstermemişler. Ecevit’in dediği gibi halkla beraber çağdaşlaşma devrimleri yaratılmalıdır, halka rağmen değil. 

CHP Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’le son yazdığı “Adalet Çağrısı” kitabını konuşuyoruz. Güneş, Türkiye’de aydınlar ve seçkinlerin halkı hep hor gördükleri ve halkı hiç anlamadıkları için siyasete bulaştırılmamaları gerektiğini savunuyor. Güneş’in bir de şu tespiti çok çarpıcı: Ecevit’in dediği gibi halkla beraber çağdaşlaşma devrimleri yapılmalıdır, halka rağmen değil. CHP aydınlardan yana değil, tercihini halktan yana koymalıdır.”
- Adalet Çağrısı kitabını neden yazdınız?
H. G. - Bu kitabı 2011 seçimlerinden sonra içinde bulunduğum yeni parti yönetimi ile de yeterince oy alamadığımızda, CHP’nin iktidara çıkmasında toplumsal sorunlar olduğu kanısına vardığım için kaleme almaya karar verdim. Tabii biraz da düşündüm. Bir siyasal partinin milletvekili iken bu kitabı yazmak kolay değildi. Ama CHP’de cesaretle bazı konuları dile getirmek gerekiyor.
CHP’nin iktidar olabilmesi için çok büyük bir iradeye gereksinim var. Hem yapısal olarak Türkiye siyasetinin özünü öteden beri doğru anlayamamaktan, hem de zaman içinde Türkiye’deki toplumsal değişimi okuyamamaktan kaynaklanan bir sorun var.
- Kitapta tam olarak anlatmaya çalıştığınız nedir?
H.G.- Bu kitap, çok partili yaşama geçilmesinden bu yana yani neredeyse 70 yıldır CHP’nin tek başına iktidara gelememesinin nedenini anlamak ve buna bir çözüm, bir çıkış önermek için kaleme alındı. CHP bir türlü tek başına iktidara gelemiyor… Pekiyi nasıl olacak da gelecek? Ne yapılması gerek? Kitapta bunları tartışmaya çalıştık.
Kanımca, CHP’nin çok partili yaşama geçilmesinden bu yana bir türlü tek başına iktidara gelemeyişinde etkili olan en önemli unsur Türkiye’de siyasetin toplumdaki sosyo-kültürel yarılma üzerine yapılanmasıdır. Bir yanda Batılı yaşam tarzını ve çağdaşlaşmayı isteyen aydınlar/seçkinler, diğer yanda geleneklerini korumak isteyen ama refah artışı talep etmeye devam eden geniş muhafazakâr kesim. CHP’nin destek bulduğu toplumsal kesimler ise bu yarılmada “ayrıcalıklı” ve azınlık olan ilk kesimdir. Kısacası, son dönemde serpilen kimlik siyasetini bir tarafa bırakırsak, Türk siyasetinin temel eksenleri bu yaşam tarzı yarılması üzerine yapılanmaktadır.
- Siz CHP’ye ne öneriyorsunuz?
H.G.- CHP’nin ülkedeki siyaset eksenlerini ve temsil etmeye çalıştığı toplumsal kesimleri tümüyle değiştirmesi gerekiyor. Bir siyasal partinin toplumsal tabanını değiştirmesi elbette kolay değildir ve politikalarında değişim gerekir. Ancak bu bazen zaman alabilir. Hele CHP gibi köklü bir partide toplumsal tabanın genişlemesi sadece bu diğer kesimin zorlanmasını getirmez, aynı zamanda da mevcut toplumsal taban da tepki gösterebileceğinden buna direnmek gerekir. Bizim partinin toplumsal tabanının bir kısmı geride kalan büyük kütleyi tutucu, geri kalmış hatta kısmen bağnaz görür. O nedenle yaklaşmak zordur.
Kitabın ilk kısmında CHP’nin tabanı sosyolojik olarak irdelenmekte, sonra da geri kalan toplumsal kesimlerde oy arttırabilmek için bir politika değişimi önerilmektedir.

CHP’de yenilenme, özüne dönüş

CHP hep yenilenmeye çalışmıştır. Üstelik yenilenmeye direnmek Atatürk’ü de inkâr etmektir. Bizim önerdiğimiz CHP ruhunun yeniden hayat bulmasıdır

- Kitabınızda, aydınların dışında siyaset yapılmalı, diyorsunuz, oysa aydınlar çağdaşlaşma istiyor... Buna karşı mısınız?
H.G.- Hayır, elbette değilim. CHP’nin kökenindeki aydınlanma ve modernleşme projesi bir “çağdaşlaşma ütopyasıdır”. Bu ütopya onu Batı’daki sosyal demokrat partilerden farklı kılsa da, onun bir sosyal demokrat parti olmasını engellemez. Aksine, Cumhuriyetin modernleşme çabası ancak sosyal demokrat bir siyasetin öncülüğünde gelişip, toplumsallaşabilir. “Çağdaşlaşma ütopyasının” toplumun geniş kesimlerindeki sosyal adalet, özgürlükler ve demokrasi arayışıyla beraber öne çıkması ya da çıkartılması onun yaygın biçimde başarı kazanmasını da sağlayacaktır. CHP, geniş toplum kesimlerinin adalet talebini “çağdaşlaşma ütopyasıyla”, aydınlanmanın temel değerleriyle ve özgürlüklerle uyumlu biçimde örgütleyebilirse, sosyal demokrat hareket Türkiye’ye özgün iktidarı kurabilir. Tabii bunun çok zorlu bir çaba olacağını da peşinen belirtmeliyim.
Ancak bütün bunlarla beraber şu da unutulmamalı. Büyük kitlenin yaşam tarzını geleneklerini, dini vecibelerini, kısacası kültürünü korumada aydınlara/seçkinlere ciddi bir direnci ve tepkisi vardır. Aydınlar/seçkinler kütleyi hep hor görmüşler, anlamamışlar ve saygı göstermemişlerdir. Ecevit’in dediği gibi “halkla beraber” çağdaşlaşma devrimleri yapılmalıdır, halka rağmen değil! CHP aydınlardan yana değil, tercihini halktan yana koymalıdır.
- Sizce CHP tutuculaştı mı?
H.G.- Belli dönemlerde CHP’de tutuculaşma gözlenmiştir. Bunu inkâr edemeyiz. Hep de aynı tezleri savunurlar; CHP’nin özünden uzaklaştığını söyler, sonra da partiyi terk edip giderler! Ancak her şeye rağmen Türkiye’nin tarihsel açıdan en dinamik partisi CHP’dir. 1947’de 7. olağan kurultay ile çok temel değişimler olduğu, hatta 6 Ok’un yeniden tanımlandığı göz ardı edilmemelidir. Yine 1959’daki CHP’nin 14. kurultayında “İlk Hedefler Beyannamesi” bir başka örnektir. Nihayet 1972’de 21. olağan kurultayda ortanın solu hareketinin parti yönetimine gelmesi değişimin müthiş örnekleridir.
Şu anda da partinin tabanında inanılmaz bir değişim ve yenilenme talebi birikmiş durumda. Adeta fay hattında bir yük binmesi gibi. O nedenle ben CHP tabanının tutuculaştığı fikrine katılmam.
-CHP’nin yenilenmesini savunuyorsunuz. Nasıl bir yenilenme bu? CHP dönüştürülüyor iddiaları da var?
H.G.- Laiklik ve resmi dil. Cumhuriyet değerlerinin en kıymetli olanları bunlardır. CHP’nin temel umdeleri ise 6 Ok. Ancak son yıllarda bu altı ok içinde devrimcilik ya da inkılapçılık ile halkçılık göz ardı ediliyor. Biz 40 yıl önce sosyal-demokrat olmayı kabul ettik ancak bu konuda ilerleyemedik. Bunu farklı yorumlarla saptırmaya gerek yok: CHP’de yenilenme özüne dönüştür. CHP hep yenilenmeye çalışmıştır. Üstelik yenilenmeye direnmek Atatürk’ü de inkâr etmektir. Bizim önerdiğimiz CHP ruhunun yeniden hayat bulmasıdır.
- Sizce CHP halktan kopmuş durumda mı?
H.G.- Evet, bu konuda önümüzde çok ciddi veriler var. Kürtlerden oy alamadığımız ortada. Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde yüzde 3-4 civarında oy alıyoruz. Sosyal demokrat bir parti günümüzde sadece fikir ya da görüş özgürlüğünü savunmakla yetinemez. Kimlikler de önemlidir.
Ankara’da Altındağ ile Çankaya arasındaki oy oranı farkı yüzde 33, Beşiktaş ile Zeytinburnu arasındaki fark ise yüzde 38’dir. Bu tarihi yüksek bir farktır. AKP iktidardadır. Bu iktidardan mutsuz olması gereken işsizlerin yüzde 38’i onlara oy verirken, sadece yüzde 20’si CHP’ye oy vermektedir. Köylü arasında CHP’nin gücü daha da düşüktür. 1200 TL’nin altında geliri olan kesimde (ki neredeyse bu toplumun yarısı demek) AKP yüzde 46, CHP yüzde 17 oy alıyor. Evet, hem adaletçi ekonomik politikalarımızla, hem de özgürlüklerle gelenekçi kesimden daha fazla oy almamız gereği görülüyor.

Bizim parti Güneydoğu’da samimi
- Siyaset sosyo-kültürel yarılma temelliyse, CHP bu muhafazakâr kesimden sadece adalet vaat ederek oy alabilir mi?
H.G.- Hayır, bunu da söylemiyorum. Kuşkusuz kitapta belirttiğim gibi, Prof. Yılmaz Esmer’in de araştırmalarında görüldüğü gibi sırf din saikıyla oy veren kesim küçümsenmeyecek boyutta. Ancak çağdaşlaşmadan yana bir parti sadece bu farklılıklara saygılı olduğu ve özgürlük tanıdığı ölçüde takdir bulacaktır. Hatta destek bile bulabilir. Bu nedenle farklı kesimlere demokratik hoşgörü gösterilmesi, empati yapılması adalet vaadiyle destek elde etmeyi kolaylaştıracaktır.
- Kimlikler üzerinden siyaset yapılıyor. CHP siyasetin kimlikler üzerinden yapılmasını ulus-devleti bölen yanlış bir yönelme olarak niteliyor. Kürtlerden ise CHP’nin çok az oy aldığı ortada. Bu konuda ne diyorsunuz?
H.G.- Kürt kökenli yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı illerde aldığı oy belli. Ne yazıktır ki, 2011 seçimlerinde de istediğimiz alanı bulamadık. Bence bugünün koşullarında göze dişe dokunur bir mesajımız da olmuyor. Bakınız 1977 seçimlerinde Diyarbakır’da yüzde 34 oy almıştık, 1983’te 12 Eylül ortamında yüzde 42 almıştık. 1991’deki özel durumu hiç ele almıyorum. Urfa’da da durum aynı 1977’de yüzde 33, 1983’te yüzde 27. Ya şimdi? Diyarbakır yüzde 2, Urfa yüzde 3! Bu sonuç sadece Kürtlerin çok farklı bir yere savrulduğu ile açıklanamaz. CHP’nin de bu bölgeden savrulup yabancılaştığını kabul etmeliyiz. Bu savrulmanın etmenleriyle de mücadele etmek gerekir.
Evet, kimlik siyaseti var. Hatta kimileri alenen ayrılıkçı... Ama buna rağmen özgürlük ve adalet ekseninde kimlik sorununa CHP samimiyetle yaklaşarak bölgeyi hallaç pamuğu gibi oynatabilir ve açık söyleyeyim HDP’yi de, devleti temsil eden AKP’yi de sıkıntıya sokabilir. Kitapta belirttiğimiz bu iki eksen çerçevesinde bölgede somut önerilerle açılım yapılmalıdır.

Soma bir sosyal facia
- Soma’yı nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP’nin tavrı sizce ne olmalı?
H.G.- Soma’yı herkes bir insanlık dramı olarak görüyor. Doğru fakat aslında Soma bir sosyal facia! Hükümetin emekçi sınıfı adeta köleleştirerek sömürülmesine neden olan politikaları ortaya çıkardı. Diğer bir deyimle, Soma faciasının yoksul emekçi sınıfın başına gelen, çok kişinin öldüğü bir acı olaydan öte, bir sınıfın (tarımdaki yoksulların) içinde bulunduğu dramatik durum diye nitelenmesi gerekir. Soma benim için en az Gezi kadar ve ortaya çıkan yolsuzluklar kadar önemlidir. Hatta çok daha fazla! Solda yer alan, emek vurgusu yapan bir parti olarak CHP’nin öncelikle Soma’yı unutturmaması gerekir.
- Adalet konusunda CHP için 3 aşamalı bir programdan söz ediyorsunuz. Nedir bunlar?
H.G.- Adaletsizlik her alanda olabilir ama biz sadece ekonomik adaletsizliği önlemek için bir yol haritası sunduk. Bu kavramın diğer toplumsal alanlara da açılması gerekir. Elbette Amerikalı filozof John Rawls’un “hakkaniyete dayalı adalet anlayışını” önemsememek mümkün değil. Nihayet adalet bir vicdani duygu ve moral bir konu. Ancak Hint kökenli İngiliz iktisatçı Amartya Sen’in “Özgürlüğe Dayalı Kalkınma” ve “Adalet Fikri” kitaplarından bir hayli esinlendiğimizi itiraf etmeliyim.
Önce eşitsizliklerin temeline gitmelisiniz. Ekonomik alanda en temel eşitsizlik işsizlikten kaynaklanır. İngiliz iktisatçı Keynes de bundan bahsetmiştir. İşsizlik azaldıkça gelir dağılımı ve adaleti de düzelecektir.
Bu yetmez. Fırsat eşitliği gerekir. Bunun da en temel yolu eğitimdir. Hem kaliteyi yükseltmek, hem de herkese aynı olanağı tanımak gerekir. Tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarında denendiği gibi...
Üçüncüsü, hâlâ eşitsizlikler bulunuyor, hele yoksulluklar varsa, (AKP iktidarının yaptığı gibi değil) bir hak olarak sosyal yardımların yani bunun telafisinin sistemi kurulmalıdır. Bunun da finansmanı kuşkusuz varsıllardan alınacak vergilerdir.
- Kitabınızın CHP’de nasıl bir tepki ya da yankı yaratacağını bekliyorsunuz?
H.G.- Bu kitap CHP’nin iktidara gelmesini isteyenlere bunun ancak bir değişimle gerçekleşebileceğini anlatıyor. Bu, değişimin de yönünü gösteriyor. Adalet Çağrısı! Tabii özgürlüklerle beraber.

PORTRE
Prof. Dr. HURŞİT GÜNEŞ 
Ankara, 1957 doğumlu. Eski Dışişleri bakanlarından Prof. Dr. Turan Güneş’in oğlu. DYP-SHP koalisyon hükümeti döneminde Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’nün ekonomi konularında başdanışmanlığını yaptı. Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nde 25 yıl süreyle dersler verdi. 2010’da emekliye ayrılarak Bahçeşehir Üniversitesi’ne geçti. Aynı yıl CHP Genel Başkan Yardımcısı seçildiği için üniversiteden ayrıldı. Haziran 2011 genel seçimlerinde CHP’den Kocaeli milletvekili seçildi. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları