Leyla Tavşanoğlu

‘Tayyiban hortumculuğu’

29 Aralık 2013 Pazar

MHP TBMM Grup Başkanvekili Oktay Vural AKP’nin yolsuzluk düzenine isim buldu

Üç hortumculuk yapıyor. Maddi, milli irade ve din hortumculuğu. Üçü birden bir araya gelince de Tayyiban hortumculuğu oluyor.
Milli değerlerimiz,
Cumhuriyet’in temelleri sorgulanır hale geldi. Maddi, manevi açıdan hortumculuğun en ön planda olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

LEYLA TAVŞANOĞLU
MHP TBMM Grup Başkanvekili Dr. Oktay Vural, AKP ve Başbakan Erdoğan’ın ülkede “Tayyiban Cumhuriyeti” kurmayı amaçladığını söylüyor. Her zamanki esprili diliyle konuşan Vural, hükümetin maddi, dini ve milli irade hortumculuğu yaptığını vurguluyor. “Bu üç hortumculuk birleşince de Tayyiban hortumculuğu” oluyor diye kahkahayı patlatıyor.
- AKP’li bakanların istifasına yol açan yolsuzluk operasyonlarının altında paralel devlet kurduğu iddia edilen Gülen Cemaati’nin olduğu söyleniyor. Siz bu iddialara inanıyor musunuz?
O.V.- Benim siyasi muhatabım hükümet. Birtakım kadrolara atamalar yapan, sorumluluklar veren hükümettir. Dolayısıyla ben muhatabıma siyasi olarak bakarım. Öyle bir tercihte bulunmuşlarsa onun sorumlusu da kendileridir.
Sorumluluğu bir başkasının üzerine atmakla kendini aklama mekanizmasına başvurulması kabul edilebilir değil. Cemaatle iktidar arası çatışma olarak atfedilen bu çatışma günümüzde ortaya çıkan sonuçları itibarıyla reel bir şey ortaya çıkarmış mı? Böyle bir şey olduğu zaman siyasi iktidarın davranışının nasıl olduğunu sorgularım.
Bazen çeşitli gruplar bir siyasi partiyi destekleyebilir. Ama o süreç içinde o siyasi partinin her attığı adımı doğru kabul etmeyebilir. İllegal çete var, deniyor. Bu çete varsa bunu hukuk tespit edecektir. Uluslararası komplo deniyor. Bunu da ortaya hükümetin kendisinin koyması gerekiyor.
- Başbakan’ın ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone’yi istenmeyen adam ilan etmekle tehdit etmesine karşın gerek hükümet gerekse de Dışişleri Bakanlığı’nın buna itibar etmemesine ne diyorsunuz?
O.V.- Ortada bir sorun var. Başbakan böyle diyor ama Dışişleri Bakanı buna itibar etmiyor. Bu durumda görülmektedir ki bu iş siyasi amaçlı bir söyleme dönüşmüştür. Bu söylemler Sayın Başbakan’ı açıkçası itibarsız konuma düşürmüştür. Hükümetten yapılan açıklamada bu konudaki suçlamaların medyada yer aldığı söyleniyor. Bunları söylerken AKP’nin Dışişleri Bakanı nedense Türkiye’de medyanın hür olduğunu söyleyemedi. Bu da çok ilginç bir paradoks. Demek ki bu yapılan yayınlarla ilgili hükümetin doğrudan illiyeti olduğu ortaya konmuştur. İki değer açısından bakıldığında demokrasimizin ne kadar tehdit altında olduğu ve hükümet tarafından basın hürriyetinin nasıl bir politik pazarlama aracı haline getirildiği apaçık gösterilmiştir. Amaç vatandaşı kandırmaktır, hedef saptırmaktır.
- Başbakan’ın kabinede revizyon yaptıktan sonra bütün çürükleri ayıkladıklarını söylemesini nasıl karşıladınız?
O.V.- Bu çok utanç verici bir ifadedir. O bakanlara, “Beni rahatlatacak deklarasyonu yaptıktan sonra istifanızı verin” dedikten sonra il başkanlarına “Çürükleri temizledik” demek tamamıyla kendini kurtarma amacına yöneliktir. Bu zihniyet çok tehlikelidir. Halbuki başlangıçta onları yol arkadaşı olarak görmüştü. Acaba Sayın Erdoğan Bayraktar’ın isyanı da buna değil midir? Başbakan, “Hep beraber yürüdük” demişti ama anlaşılıyor ki, “Hep beraber yürüttük” demiş.
Bayraktar, bütün imar planlarının Başbakan’ın isteğiyle yapıldığını açıkladı. Ben de, bir başbakanın imar planlarıyla ilgili ne ilgisi olabileceğini soruyorum. Demek ki bir oligarşik yapı, rant dağıtım merkezi oluşturulmuş. Bu rantla da ilgili kararları Başbakan vermiş.
Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay İstanbul’daki rant lobisinden söz ettiği için Başbakan’ın kendisini dinlemediğini söylemişti. Sonra da zaten görevden alındı.
Türkiye’de tek adam sistemi olduğu için Başbakan’a ulaşabilen işini hallediyor. Ezel ve ebed başkan. Bakanlar, milletvekilleri onun her sözünü sünnet olarak kabul ediyor. Ezel ve ebed başkan Türkiye’de “Tayyiban Cumhuriyeti” kurmak istiyor. Ümir Yaşar Oğuzcan’ın “Ayten” şiiri var. “Günde iki lirayla doyarım yeter ki üç öğün Ayten’le olsun.” Yani, üç öğün Tayyip olsun.
Suyun başını tutan götürüyor, gibi. Bu bir zihniyet.

Suskun Cumhurbaşkanı post arayışında
Önümüzdeki dönem Cumhurbaşkanı seçimi var. Bu makam ve mevkiler derin koalisyon içindeki pazarlıklarla paylaşılıyor. Nasıl pazarlıklarsa... Devleti düşünen yok
Siz Türkiye’de değerler yozlaşması olduğunu söylersiniz...
O.V.- Birtakım kamu görevlilerinin rant arayışlarına girmesi durumu var. Bu olabilir. Ama sistemin bunu ayıklaması lazım. Hırsız her dönemde olabilir. Ama bu bir partiye atfedilmez. Toplumsal bir sorun olarak görmemiz lazım. Ama asıl tehlikeli olan bunun bir toplumsal sorun olarak kabul edip bu işleri yapanları ayıklamak yerine bu yapılanların üstünü örtmek, yani yargıya müdahale etmektir.
Bu olayların üzerini örtmek için adli kolluk yönetmeliğini, yapılanları izleyen polisleri değiştirmeye başladıysanız o zaman biz yolsuzluğu meşrulaştıran bir zihniyetle karşı karşıyayız demektir. Asıl mücadele etmemiz gereken zihniyet budur. Düşünün, Türkiye’de savcı savcıya güvenmiyor; polis polise, polis savcıya, savcı polise güvenmiyor. Şüpheliyi mali polis, mali polisi istihbaratçı, istihbaratçıyı da asayiş polisi takip ediyor. Bu korku ortamı yaratmaktır. Sayın Başbakan’ın çok sevdiği bir laf var. “Aptesinden şüphesi olmayan namazından şüphe duymaz” denir. Erdoğan Bayraktar, bütün bunları Başbakan’ın bilgisi dahilinde yaptığını söylediğine göre o zaman Sayın Başbakan’ın da soruşturmaya dahil edilmesi gerekiyor. Ben bu olanları derin bir siyasi yozlaşma, zihniyet yozlaşması olarak görüyorum. İkinci husus da şu: Bu tip yolsuzluk ve rüşvet olaylarında bağış, hayır tekniklerinin kullanıldığını görüyoruz.
Deniz Feneri skandalı gibi mi?
O.V.- Evet. Vatandaşın temiz, dini duygularla verdiği paralar siyaset ve ticaret için kullanıldı. Bu, bir inanç hortumculuğudur. Yine yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın tasarrufları vardı. O tasarrufları camilerde topladılar. Halkımız mukaddes değerlerin böylesine ucuz işler için kullanılmayacağına inanır. Ama o paralar hortumlandı. O insanların bu yüzden dini duyguları yozlaştı.
Ayrıca bütün milli değerlerimizi tartışılır hale getirdi. Cumhuriyetimizin temelleri sorgulanır duruma geldi. Maddi ve manevi açıdan hortumculuğun en ön planda olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Bu bizi toplumsal çöküntüye götürür. Bir toplumda insanların birbirine olan güvenini, birbirine bağlayan ortak değerleri ortadan kaldırırsanız, güç sahibi insanlar sadece kendine yakın bildiği çeşitli gruplara sahip olduğu gücü ulufe gibi verirse bu, toplumsal dejenerasyon demektir. Kendini muhafazakâr demokrat olarak adlandıran bir hükümetin rant arayışlarını meşrulaştırmasının ülkede değerler krizi yarattığını görüyorum. Başbakan, “Komşuyu komşuya, komşunuzu polise ihbar edin” diyor. Böylesine uzlaşma sistemimizi çökerten bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Siz zamanında Devlet Denetleme Kurulu üyeliği yaptınız. Kurul Cumhurbaşkanı’na bağlı. Böylesine bir kasırganın yaşandığı ülkemizde acaba Cumhurbaşkanı neden suskun? Neden Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmez?
O.V.- Cumhurbaşkanı aynı zamanda yasama, yürütme ve yargının sağlıklı çalışmasını temin etmekle sorumlu. Peki, Sayın Cumhurbaşkanı adli kolluk yönetmeliğine yapılan bu müdahaleye neden sesini çıkarmadı? Kendisine fiilen verilen görev bu. Hukuk devletine yapılan bu müdahaleye Cumhurbaşkanı sesini çıkarmıyor çünkü o da post arayışında. Önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu makam ve mevkiler derin koalisyon içindeki pazarlıklarla paylaşılıyor. Nasıl pazarlıklar varsa... Devleti düşünen yok. Sayın Cumhurbaşkanı, “On yılda büyük reformlar yapıldı” diyor. Sayın Cumhurbaşkanı Teftiş Kurulu kaldırıldığı, Sayıştay raporları TBMM’ye gönderilmediği, İhale Kanunu’nun 80 maddesinde değişiklik yapıldığı zaman neredeydiniz? On yılda reform yapıldı diyor. Sanki kendilerinden önceki dönemlerde yolsuzlukların üstü örtülüyormuş gibi... Bütün bu olaylar olurken neden Devlet Denetleme Kurulu harekete geçmiyor? Kurulun harekete geçmesinden önce Cumhurbaşkanı’nın harekete geçmesi lazım.

Başbakan’ın hayalci akıl daneleri
Bütün bunlar olurken AKP tabanı hâlâ körü körüne Başbakan’ın sözlerine güvenmeye devam eder mi?
O.V.- Pek öyle görünmüyor. İstifalar peş peşe geliyor. Bakın, Başbakan’ın etrafında, hayal dünyasında yaşayan üç-beş akıl danesi var. Diğerleri fasulyeden. Bülent Arınç’ı bile döne döne paspas yaptı. Çözülmeyi engelleyecek unsurlardan biri kutuplaşmadır. Kutuplaştırarak seçmen tahkimatı yapmak istiyor. Gezi Parkı olaylarında bunu kullandı. Aynı şekilde düşmanlaştırarak, kitleleri birbirine karşı kışkırtarak bunu yapmak istiyor. Burada medyanın gerçekleri yazması lazım. Halk başka nereden bilgi alacak? Şimdi işin özüne gelelim. Kara para aklandı mı? Paralar bağış, yardım adı altında geldi mi? Komisyonlar alındı mı? İmar planları neye, hangi kriterlere göre dağıtıldı? Uyuşturucu, terör, silah, insan ticaretinden oluşmuş paralar Türkiye’ye girmişse ve bu paralar aklanmışsa bütün bu ticaretin mağdurlarının isyanından nasiplerini almayacaklar mı? Gördüğüm kadarıyla bir soygun ekonomisi, kara para aklama mekanizması kurulmuş, sınırlarımız da kevgire dönmüş. Türkiye gayri meşru işlere bulaşanların kullandığı bir ülke haline gelmiş.

Kirli ilişkiler su yüzüne çıktı
Yani İngilizce tabiriyle Türkiye “rogue state” haydut devlet haline mi geldi?
O.V.-
Haydutluğumuz başkalarına değil milletimize karşı. Bugün Türkiye terör örgütlerinin kullandığı bir ülke haline geldi. Üstelik Suriye’den gelen terör örgütlerini, PKK’yi meşrulaştırıyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri atıl hale getirildi. AKP birtakım kirli ilişkilere girmiş. Bu kirli işlere giren insanlar Başbakan’a göre hayırsever olmuş. Örneğin ona göre Yasin el Kadı güvenilir adam. Oralarda çok şeyler dönmüş. Acaba Türkiye uluslararası kara para aklama mekanizmasının ya da ajanlarının kullanıldığı bir ülke haline mi dönüştü? Birtakım ajanlar bakanların yanına kadar girebiliyorsa, istediklerini yaptırabiliyorsa çok vahim. Başbakan’ın Rıza Sarraf’la ilgili ifadeleri bile suçu ve suçluyu örtmek amacını taşıyor. Nasıl olur da tutuklanmış bir kimseyi övüyorsun? Sen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’sın. Sana bu millet oy verdi. Böyle bir insanı savunarak o temiz oyları harama bulaştırmıyor musun? Demek ki ilişkiler çok daha derin. Yapılacak soruşturmalar engelleniyor.

Kaptan dedenin filo sahibi torunları
Oğlu Bilal Erdoğan’ın kurduğu TÜRGEV’le ilgili soruşturma mı?
O.V.-
Başbakan, Pakistan gezisinde, “Vakıf aracılığıyla oğluma ulaşmak istiyorlar” dedi. Bu vakıf ne yapmış? Millet öğrenmek istiyor. Sen ulaşılamaz mısın? Millet iki simidin hesabını yaparken senin oğulların nasıl gemi filosu sahibi oldu? Rahmetli baban kaptandı. Küçük Tayyip büyüdü. Çocukları nasıl gemi filosu sahibi oldu? Bir anlat da öğrenelim. Bunun yöntemini vatandaşa söyle de onlar da faydalansın. Maalesef ülkemizi Tayyiban Cumhuriyeti’ni döndürdüler. Bütün bunların üzerine milli iradenin rüşvet ve yolsuzluk ruhsatı olarak sunulması var ki o daha vahim. Bence bu milli irade hortumculuğudur. Üç hortumculuk yapıyor. Maddi hortumculuk, dini hortumculuk ve milli irade hortumculuğu. Üçü bir araya gelince de Tayyiban Hortumculuğu oluyor..

PORTRE
Dr. Oktay Vural

Diyarbakır, 1956 doğumlu. Ortaöğrenimini Diyarbakır Maarif Koleji’nde, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptı. Çalışma yaşamına DPT’de başladı. Doktora çalışmalarını BM bursuyla ABD’nin Pennsylvania Üniversitesi’nde yaptı. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nden iktisat dalında doktora unvanını aldı. Bir süre kamuda çalıştı. 1992-93 arası Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu üyeliği yaptı. 1995 genel seçimlerinde milletvekili adayı oldu. 1999 genel seçimlerinde MHP İzmir milletvekili seçildi. 2001’de Enis Öksüz’ün yerine Ulaştırma Bakanlığı’na atandı. 2002 seçimlerinde MHP’nin baraj altına düşmesiyle parlamento dışı kaldı. 2007 ve 2011 seçimlerinde MHP’den yeniden milletvekili seçildi. MHP’nin TBMM Grup Başkanvekili.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları