Leyla Tavşanoğlu

Rusya’nın gerçek yüzünü gördük

18 Mayıs 2014 Pazar

NATO Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hodges, ikinci soğuk savaş sinyalini veriyor

NATO Kara Kuvvetleri Komutanlığı İzmir, Şirinyer’deki tarihi Vecihi Akın kışlasında Kasım 2012’de faaliyete geçmiş durumda. Şirinyer, Belçika Mons’taki Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’na (SHAPE) doğrudan bağlı. Kara Kuvvetleri Komutanı Amerikalı Korgeneral Frederick Ben Hodges’la karargâhı gezerken konuşuyoruz. Hodges, Ukrayna olaylarının üzerinde önemle duruyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra NATO müttefiki ülkelerin rehavete kapılmış olduklarına işaret ederek, “Şimdi Rusya’nın gerçek yüzünü gördüler” diyor. Yine de Rusya’yla NATO arasındaki bağların tümden koparılmasının sakıncalarına dikkat çekiyor. Özellikle vurguladığı önemli bir husus da Türkiye’nin NATO için ne kadar önemli olduğu.
- Şirinyer NATO Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhında son bir yıl içinde ne gibi gelişmeler oldu?

B.H.- Bir yıl önce sizinle yaptığımız görüşmeden bu yana, iki ay önce ilk harekât kabiliyeti teknolojisini hallettik. Bu, kimi projeleri hayata geçirmekte çok önemli bir kilometre taşı niteliğinde bizim için. Böylece ittifak üyeleri tahminlerinden çok daha önce karargâhımıza personel gönderme olanağı buldular.
Bunun ötesinde harekât kabiliyetimizi tahminlerden çok daha hızlı biçimde geliştirdik. Bunun da nedeni sanıyorum ittifak üyelerinin yaptığımız işe değer vermeleridir. Karargâhımıza gelen personelin kalitesi de çok yüksek.
İkinci olarak, karargâhımız şimdi tam harekât kabiliyeti edinme yolunda. Bunu bu yılın sonunda başaracağız. Personel istihdamını ise yıl sonundan beş ay öncesine çekebileceğiz. Yeni bir karargâhı sıfırdan kurmanın ne kadar zor bir iş olduğunu tahmin edebilirsiniz.
- Ukrayna’da yer yerinden oynuyor. Bu olaylar NATO’yu sizce nasıl etkiledi?
B.H- Ukrayna’daki olaylar dünyaya, özellikle de NATO ülkelerine Rusya karşısında kabiliyetleri ve imkânlarının neler olduğunu hatırlattı. Yani Rusya’nın her zaman Rusya olduğunu nihayet gördüler. Sovyetler Birliği’nin son bulması, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin üzerinden geçen yirmi küsur yıllık süreçte Rusya’nın askeri yeteneği inişe geçmişti. Biz Rusya’yla ortak tatbikatlar yapıyorduk. Kimi alanlarda Rusya’yla işbirliği halindeydik.
Bütün bunlar nedeniyle pek çok NATO müttefiki artık Rusya’nın bir tehdit oluşturmadığını düşünmeye başladı. Böylece askeri harcamaları kısma, askeri personelde indirime gitme yolunu seçtiler. Bana göre kendinizi savunma yeteneğinizi çok fazla düşürmeniz yanlıştır.
- Yani NATO ülkeleri 1990’ların başından itibaren Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ciddi bir rehavete mi kapıldılar
B.H.- Tam da öyle oldu. Tabii biz Irak, Balkanlar ve Afganistan’a çok fazla odaklandık. Ama Rusya hep oradaydı. Balkan operasyonunda Rus birlikleri bizim yanımızdaydı. Şimdiyse, Ukrayna’daki olaylarla birlikte Rusya bize dünyaya nasıl baktığını hatırlattı.  

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra pek çok NATO müttefiki artık Rusya’nın tehdit oluşturmadığını düşünmeye başladı. Şimdiyse, Ukrayna’daki olaylarla birlikte Rusya bize dünyaya nasıl baktığını hatırlattı.    

NATO ve Rusya’nın kara, deniz kuvvetleri ortak tatbikatları askıya alındı. Bu faaliyetleri yeniden hayata geçirmeyi her zamankinden daha çok isteriz. En son istediğimiz boşanmaktır. Liderlerin, gerilimlerin düşürülmesi olanaklarını araştırdıklarını düşünüyorum.

Türkiye çok önemli bir müttefikimiz

Her ilişkide olduğu gibi Türkiye’yle NATO arasında da zaman zaman sert anlaşmazlıklar, fikir uyuşmazlıkları olmuştur. Ama aramızdaki bağ o kadar güçlü ki kopması imkânsız
- İyi de, Suriye krizi patlak verdiğinde Rusya her zaman Rusya olduğunu ve hiç değişmediğini size hatırlatmadı mı
B.H.- Sanıyorum kimileri bu gerçeği gördü. Ama ne yazık ki herkes değil. Rusya’nın bakış açısı coğrafya temeline dayanır. Bakın, Akdeniz ülkelerine kendileri için bir numaralı tehdidin ne olduğunu soracak olsanız yasadışı göç, uyuşturucu ticareti, aşırıcı İslami unsurlar cevabını alırsınız. Bu Türkiye için de böyledir. Yani bu ülkelerin başını Ukrayna’dan daha başka nedenler ağrıtır.
ABD’de de pek çok kişi Ukrayna’nın haritadaki yerini bilmez. Hatta o bölgenin öneminin bilincinde değildir. Derken pek çoğumuzun bu bölgedeki olaylar sayesinde bilinci açıldı. Rusya’nın, doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan askeri gücünü kullanmaya hevesli olduğunu gördüler.
- Kimi uluslararası ilişkiler ve güvenlik uzmanına göre Ukrayna olayları üçüncü dünya savaşına yol açabilecek. Siz bu görüşe ne dersiniz?
B.H.- Bir kere Ukrayna NATO ülkesi değil. NATO ittifakı, hangisi olursa olsun bir NATO müttefiğine dışarıdan yapılacak bir saldırının cevabını anında verir. Bakın, ben 34 yıldır NATO askeriyim. NATO müttefiklerinin arasında, çok ciddi baskılara rağmen bugünkü kadar güçlü bir dayanışma olduğuna tanıklık etmedim. Kimilerinin ekonomik bağlantıları var. Norveç gibi kimileri Rusya’yla ortak sınırlar paylaşıyor. Kimilerinin Karadeniz’de çıkarları var.
Ama son dönemde ortaya çıktı ki NATO müttefikliği en önemli ortak çıkardır. Bu güçlü dayanışma devam ettiği sürece ve Rusya Devlet Başkanı Putin ittifakta kimi zayıf noktalar yakalamazsa bunun olacağını sanmıyorum. Şu anda NATO Baltık ülkelerini, Estonya, Letonya, Litvanya’yı, özellikle Polonya’yı, Romanya ve Bulgaristan’ı ikna çalışmalarını sürdürüyor. Ama ülkeler NATO’nun yerli yerinde olduğunda ikna edilmiş durumdalar.
Öte yandan bu ülkelerde bir kısım Rus nüfusu yaşıyor. En istemediğimiz şey bu ülkelerde Ukrayna benzeri olaylar çıkmasıdır. Böyle olursa Rusya, o ülkelerde yaşayan Rusları korumak zorundayız, diye konuşmaya başlayacaktır. O nedenle dayanışma ve ikna tedbirlerinin önemini anlatmaya çalıştım.
- NATO Başkomutanı (SACEUR) Orgeneral Breedlove’ın Ottawa’da düzenlediği bir basın toplantısında, NATO kuvvetlerinin Doğu Avrupa ülkelerinde sürekli kalmalarının sağlanması fikrinin geliştirilmesi amacıyla bu ülkelerin liderleriyle görüş alışverişinde bulunulması gerektiği haberleri çıktı. Bu haberlere ne diyorsunuz?
B.H.- SACEUR’ün bunu söylemesi çok ciddi ve sert bir mesajdır. Bu da konunun yeniden masaya yatırıldığını gösterir. Tabii ki 28 ülkenin buna oybirliğiyle olur vermesi gerekir. Bunu yaparken siyasinin yanında ekonomik mülahazalar da ortaya çıkacaktır. Yani bu kuvvetlerin orada bulundurulmasını sağlayacak parayı kim ya da kimler ödeyecek, gibi.
Bakın, Sovyetler Birliği sona erdiğinde kimi anlaşmalar vardı. Bunlardan birisi şuydu: Ukrayna’nın elindeki nükleer silahları Rusya’ya teslim etmesine karşılık ABD ve bazı NATO ülkeleri ona nükleer savunma sağlayacaktı. Ukrayna Budapeşte muhtırasıyla nükleer silahlarını teslim etmeyi kabul ederek kendini savunma şemsiyesi altına aldı.
Ayrıca Doğu Avrupa ülkelerinde NATO kuvvetlerinin bulundurulmamasında da fikir birliğine varıldı. Bugün o ülkelerde NATO askeri birlikleri yok. Sadece örneğin eğitim amaçlı askeri varlık bulunuyor. Ancak bugün yaygın inanış Rusya’nın bu anlaşmaları tek yanlı olarak ihlal ettiğidir. Dolayısıyla NATO’nun da o ülkelerde sürekli askeri birlik bulundurma fikrini yeniden ele alması şaşırtıcı olmayacaktır.
- Ancak, Rusya da kendi tarafından Varşova Paktı’nı dağıtırken NATO’dan genişlemeyeceğine dair söz aldığını ama NATO’nun bu sözü tutmadığını ileri sürüyor....
B.H.- Doğu Avrupa ülkeleri bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin parçasıydı. Ama sonra bir an önce NATO bünyesine girmek için birbirleriyle yarıştılar. Sanıyorum bunun nedeni çok açık. Çünkü bu ülkelerin Rusya’yla yüzyıllardır ilişkileri oldu. Rusya’yı çok iyi biliyorlar.
- Bu koşullar altında Rusya’nın NATO’yla “ortaklıık ilişkisi” ne olacak? B.H.- Büyükelçilik düzeyi altındaki bütün ilişkiler, eğitim faaliyetleri, değişim çalışmaları, her şey şu anda dondurulmuş durumda. Kimyasal silahlar, Suriye gibi kimi alanlarda hâlâ birlikte çalışıyoruz.
Ama NATO ve Rusya kara, deniz kuvvetleri ortak tatbikatları askıya alındı.Bu faaliyetleri yeniden hayata geçirmeyi her zamankinden daha çok isteriz. En son istediğimiz boşanmaktır. Gerekli seviyelerde liderlerin, gerilimlerin düşürülmesi olanaklarını araştırdıklarını düşünüyorum.

Patriot bataryaları caydırıcı oldu

- NATO’nun Türkiye’yle bağları ne durumda?
B.H.- Türkiye 1953’ten beri NATO’nun en eski müttefiklerinden birisi olan bir ülke. İzmir’de de aynı tarihten itibaren bir NATO karargâhı bulunuyor. Sadece Napoli’deki karargâhın geçmişi İzmir’dekinden daha uzun. Bu da bana göre bu bağın iki taraf için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bulunduğu coğrafya ve askeri kabiliyeti Türkiye’yi NATO ittifakı için çok önemli kılıyor. Dolayısıyla Türkiye ve NATO arasındaki bağın günün birinde kopabileceği düşüncesi bile çok uzak bir ihtimal olarak kalıyor. Tabii ki her ilişkide olduğu gibi Türkiye-NATO ilişkisi de özen ister. Ama aramızdaki bu bağ o kadar güçlü ki kopması olanaksız. Üstelik Türkiye’nin de NATO’ya ihtiyacı var. Zaten Türkiye bugüne kadar NATO’ya yükümlülüklerinin hepsini yerine getirmiştir.
Yine de her ilişkide olduğu gibi Türkiye’yle NATO arasında da zaman zaman sert anlaşmazlıklar, fikir uyuşmazlıkları olmuştur.
- NATO’nun internet sitesinden öğrendiğime göre, Hollanda’dan 2 Patriot füze bataryası Adana’da, Almanya’dan 2 batarya Kahramanmaraş’ta , ABD’den de 2 batarya Gaziantep’te konuşlanmış durumda. Bunların amacının sınır bölgelerinde yaşayan 3.5 milyon insanı savunmak olduğu bildiriliyor. Bu füze bataryaları konuşlandığından beri o bölgede kamuoyuna yansımayan olaylar oldu mu?
B.H.- O zamandan beri Suriye rejimi kaynaklı herhangi bir saldırı olmadı. Patriot’ların konuşlandırılması açıkça gayet caydırıcı oldu. İkinci olarak da bunlar ittifakın gücünü gösterdi. Füzeler NATO bildirisinin dördüncü maddesine göre konuşlandırıldı. Çünkü Türkiye ittifaktan koruma istemişti.
Türkiye bu korumayı kasım ayında istedi. Ocak ayında füzeler konuşlandırıldı. Bu akıl almaz bir hızdır.

Füze kalkanı güçlü ortaklığın kanıtı

- Kürecik’e konuşlandırılan füze kalkanı ne durumda? Bu füze kalkanını oraya yerleştirmek harcanan çabalara değdi mi?
B.H.- Oraya yerleştirilmesi gerekiyordu. Bu da ittifak arasındaki bağların ne kadar sıkı, ayrıca Türkiye’nin ittifak için ne kadar önemli olduğunun başka bir göstergesi.
- Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü’ne geçen yıl, ‘diyalog ortak’ oldu. Bir NATO müttefiki olarak bunu yapmasında bir çelişki yok mu?
B.H.- Her ülkenin, kendi çıkarları açısından başka ülkelerle interaktif ilişkide olma gibi bir egemenlik hakkı var. ABD’nin Çin’le ticaret, öğrenci değişimi, eğitim tatbikatları alanında milyonlarca dolarlık ilişkisi var.
Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’yle bu ilişkisi de egemenlik çerçevesinde kullanılmış hakkıdır. Eğer güvenliğe bölgesel bir yaklaşım varsa bunu tabii ki destekleriz.
- Ankara’nın hâlâ Çin’den füze almak fikrinden caymamasına ne diyorsunuz?
B.H.- Bozuk plak gibi olmak tehlikesini göze alarak söyleyeyim. Tabii ki her ülkenin kendine silah satın alma hakkı var. Ama NATO Başkomutanı Breedlove ve Genel Sekreter Rasmussen, ülkelerin NATO ittifakına uyumlu silah sistemleri almaları gerektiğini söyledi. Sorun hiçbir zaman füze sisteminin kalitesiyle ilgili değil. Mesele sistemin NATO’ya uyumlu olup olmamasında.
Türkiye’ye hiçbir zaman, siz NATO müttefiği olduğunuz için ABD, Fransız ya da başka bir NATO üyesinden silah sistemi almanız gerek denmemiştir. Konu hep sistemin NATO hava savunma sistemine entegre olup olmamasıdır. Ama bildiğim kadarıyla Türkiye bu konuda nihai kararını vermedi. Ama ne karar verirse versin bu tamamıyla onun ulusal meselesidir.
Üstelik bu sadece füze sistemiyle de ilgili değil. Başka ülkelerle, örneğin ABD’yle NATO’ya entegre olması mümkün olmayan iletişim sistemi alınmaması gerektiği konusunu konuştum.  

P o r t r e

Korgeneral Frederick Ben Hodges
Quincy, Florida doğumlu. 1980’de ABD Harp Akademisi’nden 
mezun olduktan sonra ABD Kara Kuvvetleri’ne piyade olarak girdi.
ABD ordusunda ülke içi ve dışında çeşitli görevler yaptı.
Başlıca 
görevleri; Kore ve Belçika’da Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’nın (SACEUR) emir subaylığı, Afganistan-Kandahar ve ABD Genelkurmay Başkanlığı’yla Kongre arasında irtibat subaylığı oldu. Kasım 2012’de İzmir Şirinyer’deki yeni Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na komutan olarak atandı.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları