Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
"Doğruları yazdığım için korkuyorlar"
Jenkins iddianamelerde ciddi mantıksızlıklar olduğunu vurguluyor. Dış dünyada Ergenekon davasının gittikçe daha fazla sorgulanmaya başlandığını belirtiyor. Davanın AKP hükümeti muhaliflerini bastırmak amacıyla açıldığı kanısının yaygınlaşmaya başladığına işaret ediyor ve Gülen Cemaati’nin işin arkasında olduğu kuşkularını dile getiriyor. “Rapor nedeniyle bana hakaretler edildi, yalanlar söylendi. Bu rapor iddianameleri temel alıyor. Bana karşı çıkanlar önce iddianameleri okusunlar. Üstelik İslami Cihad sitesinde beni hedef gösterdiler. Beni öldürebilirler. Ama sonuna kadar gerçek ve doğru bildiklerimi söylemeye devam edeceğim. Neden korkuyorlar? Demek gizlemek istedikleri bir şeyler var” diyor.
- Siz Ergenekon davasına neden bu kadar merak duydunuz da 5 bin 800 sayfayı bulan iddianameleri satır satır okuyup rapor yazdınız? Bir de Ergenekon davasının arkasında Gülen Cemaati olduğunu telaffuz ettiniz. Neden?
- Aslında Ergenekon olayı Haziran 2007’de ortaya çıkınca fazla önemsenmedi. Ancak Ocak 2008’de Türk kamuoyunun çok iyi tanıdığı isimler içeri alınınca o zaman ben bu işi merak etmeye başladım. Bu kişiler Susurluk davasından tanıdığımız Veli Küçük ve birkaç askerdi. Ondan sonra iş büyümeye başladı. Ben Ocak 2008’de, “Bu galiba Susurluk’un devamı olacak” diye düşündüm. Derken yeni gözaltı dalgaları geldi. O zaman Ergenekon’un benim düşündüğüm amacından sapmaya başladığını gördüm.
Dış dünyanın Ergenekon’a \t\tbakışı değişti
Bildiğim kadarıyla şu anda Fethullah Gülen ABD’nin Pennsylvania eyaletinde yaşıyor. Ben Fethullah Gülen’in birebir bu işle ilişkili olduğunu sanmıyorum. Ben raporumda da yazdım. Gülen Hareketi’nin kimi basın organları var. Bunlar bu davanın itici güçleri oluyor. Bu yayın organlarında, “İddianame böyle böyle yazıyor” diye haber yapıyorlar, köşe yazıları çıkıyor. Ama iddianameye bakıyorsunuz, böyle bir şey yok. Bu tür kanıtlar onların iddia ettikleri gibi iddianamede yer almamış. Ben Gülen Hareketi’ni tümüyle suçlamak istemiyorum. Ama bu harekete bağlı bir avuç aktivist bütün bunları yapıyor. İşte, gördük. Benim bu rapor kamuoyunda duyulduktan sonra bana etmedikleri hakaret, iftira kalmadı. Tam bir karalama kampanyası açtılar. Ama öte yandan ne rapora ne de söylediklerime bakıyorlar. Şimdi panik halindeler. Çünkü artık herkes raporun gerçekleri yansıttığını görmeye başladı.
- Yani kamuoyunun büyük bölümü raporun içeriğine inandı ve kafasında soru işaretleri oluşmaya mı başladı?
- Soru işaretleri zaten oluşmaya başlamıştı. Bu da nisan ayında “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasına yapılan baskın, Prof. Türkan Saylan’ın evinin ve ÇYDD’nin genel merkez ve şubelerinin aranması, bilgisiyarlara el konması, ÇEV’e yapılan baskın üzerine oldu. Ayrıca Prof. Mehmet Haberal’ın içeri alınması dikkat çekti. Dış dünyada tanınan bir isim. Haberal’ın kesinlikle bu işlerle ilgisi olmadığı biliniyordu. Yurtdışında Türkiye’deki derin devletin varlığı biliniyordu. Ben de raporda bunu yazdım. Ergenekon davası açıldığında dış dünyada Türkiye’nin derin devleti tasfiye sürecine girdiği düşünüldü. Ama daha sonra yavaş yavaş işin içinde başka bir iş olduğunu düşünmeye başladılar. Tabii toplam 5 bin 800 sayfalık iddianameyi okumak kolay değil. Ama ben hepsini okudum. Dış dünyada tabii ki bu iddianameyi Türkçe bilmedikleri için okuyamadılar. Ama bu konuda İngilizce bir rapor yazılınca çok merak uyandı. Çünkü dış dünyada Ergenekon davasıyla derin devletin üzerine gidildiği izlenimi doğmuştu. Ben de zaten raporumda derin devletin gerçek olduğunu yazdım. Daha sonra dış dünyada davaya bakış yavaş yavaş değişmeye başladı. Milliyet’te benim raporumun ABD’de davaya bakışı 180 derece değiştirdiği yazıldı. Bu doğru değil. Ben raporu yazmadan önce düşünceler değişmeye zaten başlamıştı. Çok tuhaf ve mantıksız işler olunca yabancıların aklında soru işaretleri doğal olarak uyanıyor.
Fethullahçı militanlardan hakaretler
- Yapılanlar gerçekten mantıksız mı? Vakıf üniversitelerinin, devlet üniversitelerinin muhalif rektörleri, burs veren vakıfların yöneticileri içeri alınıyor. Acaba bu insanlar Fethullah Gülen okullarının rakipleri görüldükleri için mi içeri alındılar?
- Böyle bir imaj var. Benim de aklıma bu sorular geliyor. Ama yüzde yüz emin olmadan bir şey söylemek güç.
- İlginç bir açıklama da raporun konu edildiği Washington’da 18 Kasım günü düzenlenen Arı Vakfı toplantısını yöneten Yurter Özcan’dan geldi. “Ergenekon’a inanmayan ve Gülen Cemaati’yle ters düşen herkes şu anda saldırıya uğruyor. Bu kişiler üzerinde inanılmaz bir terör estiriliyor” dedi. Sizce neden böyle yapılıyor?
- Bunlar Washington’a kadar gittiler, “Biz demokratız” diyorlar. Ama gördüğümüz kadarıyla onlara karşı çıkanları sürekli karalamaya çalışıyorlar. Hakaret ediyorlar. Kendimize demokrat diyorsak birbirimizin fikirlerine tahammül etmeliyiz. En azından karşımızdakini susturmaya çalışmamalıyız.
Dediğim gibi, şimdi korkuyorlar. Çünkü sonunda biri çıktı ve 5 bin 800 sayfalık üç iddianamenin tamamını okudu. Belki bir dördüncü iddianame yoldadır. Ama olsun. Ben hazır olanları okumuş bulunuyorum. Burada şunu vurguluyorum: Raporda yazdıklarımı kafadan atmadım. Bütün alıntılar iddianamelerdendir. O nedenle korkuyorlar ve beni susturmaya, karalamaya çalışıyorlar. Eğer demokratsak, terbiyeli, kibar bir biçimde tartışalım. Hiç kimse yazdıklarıma katılmak zorunda değil. Ama hiç kimse de iddianameyi okumadan ahkâm kesmesin. Fethullah Gülen’in basın organları bana bunun için karşı çıkıyor. Çünkü biliyorlar ki iddianamenin tamamını okuyan olursa gerçekler de ortaya çıkacak.
- Sizce Gülen Cemaati’nin aktivistleri ve yayın organları neden böyle bir davanın açılmasını can ve yürekten desteklediler?
- Bu davayı destekleyen iki taraf var. Bir taraf 28 Şubat’ın, öbür taraf da 12 Eylül’ün rövanşını almak istiyor. Tam anlamıyla intikam duygularıyla hareket ediyorlar. Örneğin bir Taraf gazetesi var. İnanılmaz bir biçimde intikam duygularıyla yayın yapıyor. Bu da en büyük sorun. Böyle bir davada intikam duygularına yer olmamalı. Dava adil bir biçimde görülmeli.
Adaletin temeli kanıttır. İddianameye bakıyorsunuz. Ergenekon diye bir örgütün varlığına dair tek bir kanıt yok.
- Ergenekon davası, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerinde yazılanlardan yola çıkılarak açıldı. Ama Örnek bugün ifadesine başvurulana kadar ne tanık ne da sanık oldu. Bu durum sizce de tuhaf değil mi?
- Bu darbe günlüklerini okuduğunuz zaman içinin boş olduğunu görüyorsunuz. Günlüklerden adamın kendini yalnız bırakılmış hissettiğini anlıyorsunuz. AKP’ye karşı anlaşılan harekete geçmek istemiş. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e de kendisini desteklemediği için sinirlendiği belli. Ama örgüt kurulmasıyla ilgili günlüklerde en ufak bir kanıt yok.
Raporuma gösterilen tepkinin amacı bana saldırmak, bana hakaret etmek ve hakkımda yalanlar uydurmaktır. İstediklerini yapsınlar. İsterlerse beni öldürsünler. Hiçbir şey değişmez. Ben sonuna kadar doğru ve gerçek bildiğimi söylemeye devam edeceğim. İddianameler orada duruyor. Ben iddianamelerden yola çıkarak o raporu yazdım. İddianamelerde yazılanlardan konuşmak yerine bana saldırmayı tercih ederseniz gizlemek istediğiniz bir şeyler var demektir.
Ayrıca hiç kimsenin benimle aynı fikri paylaşması gerekmez. Benimle aynı fikirde değillerse iddianameleri okusunlar. Bana karşı çıkanların çoğu raporu bile okumadılar. Bir de şunu belirteyim. İslami Cihad’ın bir sitesi var. Buna Zaman ve Taraf’ta yayımlanan benim raporu, ayrıca bütün bağlantı numaralarımı ve adresi koymuşlar. Zaman ve Taraf bundan memnunsa o onların sorunu. Yazdıklarımı eleştirecek yerde bana saldırıyorlarsa demek ki gizlemek istedikleri bir şeyler var. Orta yaşlı bir adamdan neden korkuyorlar, anlamıyorum.
Tuncay Güney kafadan hasta
- İddianamede İlhan Selçuk çalıştığı ve yönettiği gazeteyi bombalatmış oluyor. Buna ne diyorsunuz?
- İddianameye göre bombaları İslamcıları suçlatmak için Ergenekon attı. İlhan Selçuk da bunu köşe yazısında itiraf etti. Yani, böyle bir şey olur mu? İnsan böyle bir şey yaparsa en azından gizlemek ister. Açık açık yazar mı? Mantığa sığıyor mu? İddianamede buna benzer binlerce mantıksızlık var. Dolayısıyla bugüne kadar Örnek’in çağrılmaması da mantıksızlığın başka bir örneği.
- Raporunuzda Tuncay Güney’e atıfta bulunuyorsunuz ve “Tuncay Güney’in Türkçesi, evinde ele geçirilen belgeleri yazmaya yeterli değil” diyorsunuz. Siz Güney’i tanıyor musunuz?
- Güney’in Türkçesi benimkinden beter. Onu tanımıyorum. Ama bazı yazdıklarını okudum. Adam cümle bile kuramıyor. O nedenle de evinde ele geçirilen belgeleri onun yazdığını hiç sanmıyorum.
Ayrıca Tuncay Güney güvenilmez birisi. Onun ifadelerine nasıl inanabilirsiniz ki?
- Sizce Tuncay Güney kim?
- Bana kalırsa hasta bir insan. Onun doktora ihtiyacı var. Tam bir doğuştan yalancı.
- Tamam da, doğuştan yalancı olduğu besbelli bir adama bunca zaman inanıp iddianameler hazırlandı, onlarca insan içeri atıldı. Bu nasıl iş?
- Onu bilemem. Size bu adamın nasıl güvenilmez olduğunu örneğiyle anlatayım: “Veli Küçük eroin kaçakçılığı yapıyordu. Biliyorum. Çünkü Fransız istihbaratı OGD bana söyledi” dedi. OGD diye bir Fransız istihbarat örgütü yok. OGD Fransa’da bir gazete ve dergi dağıtım kuruluşu.
Ayrıca kendisinin, anneannesinden dolayı Yahudi olduğunu iddia etti. Ama bakıyorsunuz, anneannesinin adı Ayşe.
- Tuncay Güney’in psikopat olduğu da söylendi...
- Evet. Bence de adam hasta. Ama buna rağmen devlet televizyonunda onu dört saat konuşturdular. Olacak şey mi?
Bugün Türkiye’deki en büyük güç Fethullah Gülen cemaati
- Sizin rapordan anladığım kadarıyla Gülen Cemaati’nin Türkiye’de, özellikle bu davada çok etkili olduğunu söylüyorsunuz. Yoksa Gülen Cemaati mi artık Türkiye’yi yönetiyor?
- Şu anda Türkiye’de en güçlü onlar. Bakın, o kadar hâkim ve savcı dinlendi. Talep de birkaç savcıdan geldi. Ergenekon savcıları bugün inanılmaz güçlüler. Bakın, “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası, ardından ÇYDD baskına uğradı. Sonra ÇYDD bursuyla okuyan çocukların kayıtları PKK’yle ilgileri var mı yok mu diye incelendi. Bütün bu işler için inanılmaz paralar, zaman, enerji harcanması, sayısız insan çalıştırılması lazım. Kimse bunlara dur diyemiyor. Ergenekon davasına dönersem... Bu dava, sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gider ve Türkiye suçlu bulunur. Bugün Türkiye’de AKP’yi desteklemeyen herkes korku içinde.
- Cumhuriyet’e atılan el bombalarıyla Ümraniye’deki evde bulunan bombaların seri numaralarının birbirini tuttuğu kimi köşe yazarları tarafından savunuldu. Ama siz raporda bunun kesin bir durum olmadığını yazıyorsunuz...
- Çıkan haberlere bakarsak şunu görüyoruz: Bu bombalardan Türkiye’nin hemen hemen her yerinde kullanılmış. Ortada somut bir kanıt yok. Dediğim gibi adaletin temeli somut kanıttır. Aynı durum Alparslan Arslan için de geçerli. Evet, Danıştay baskınını yaptığını biliyoruz, ama azmettiricisi var mı yok mu bilmiyoruz. Kanıt yok. Eğer Alparslan Arslan’ın arkasında ordu var demek istiyorlarsa kanıt göstersinler. Tek kanıt Osman Yıldırım’ın ifadeleri. Zaten Osman Yıldırım daha sonra sözlerini geri aldı. Birinci iddianamede Osman Yıldırım’ın verdiği Ergenekon’un ölüm listesi var. İçinde Şener Eruygur, Bülent Eczacıbaşı, Tuncay Özkan, Ahmet Necdet Sezer, Orhan Pamuk olmak üzere pek çok kişi var. Ama bakıyorsunuz, ikinci iddianamede Şener Eruygur Ergenekon’un lider kadrosunda yer alıyor. Adam hem örgütü kuracak hem de kendini o örgüte öldürtecek. Böyle mantıksızlık mı olur?
Zaten sözüne güvenilmez ve kişilik bozukluğu olduğu doktor raporuyla sabit Osman Yıldırım’ın ifadelerinden nasıl yola çıkılabilir? Bu şekilde kafa karıştırılarak hiçbir zaman gerçeğe varılamaz. Gerçekten böyle bir çete var mı? Hiçbir zaman anlaşılamayacak. Suçsuzlar içerde kalacak, suçlular serbestçe ortalıkta dolaşacak. İşin bu tehlikesi var. Zaten herkes de bundan şikâyet ediyor. Bakın, bu dava er ya da geç düşecek. Düşmezse AİHM’den dönecek. Bu yüzde yüz kesindir. Kimsenin şüphesi olmasın. Zaten iddianame şaka gibi. Beş yaşında bir çocuk bile bunu ciddiye almaz.
- Ortalıkta uçuşan belgeler hep aynı gazeteye yani Taraf’a servis ediliyor. Geçen gün Taraf gazetesi rapordan yola çıkarak size fena halde yüklenmiş. Sizce Taraf ne yapmaya çalışıyor?
- Aynı Taraf Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini NTV’nin düşürdüğünü de ileri sürdü. Böyle bir gazeteyi ne kadar ciddiye alabiliriz? Bilmiyorum. Yöneticisi eski solcu. İntikam almaya çalışıyor. Yarın TSK kansere çare buldu diyelim. Taraf hemen şiddetle karşı çıkar. Tıpkı CHP’nin AKP’ye yaptığı gibi. Taraf yönetiminde TSK’ye karşı ciddi bir nefret duygusu var. Doğru olup olmadığına bakmadan ellerine ne gelirse yayımlıyorlar. Zaten umurlarında da değil. Tek amaçları askere karşı olsun. Vur askere...
Portre
1989’dan beri İstanbul’da yaşayan İngiliz, Galli gazeteci, yazar ve analist. Üniversitede eski Yunanca ve Latince okudu. The Sunday Times gazetesi, Jane’s yayınlarına ve kimi düşünce kuruluşlarına yazılar yazıyor. The Economist Intelligence Unit’e birkaç rapor hazırladı. Türkiye ve bulunduğu bölgeyle ilgili siyaset, ekonomi ve güvenlik konularında pek çok yazı yazdı. Özel ilgi alanları sivil-asker ilişkileri, siyasi İslam ve terörle mücadele. “Türk Silahlı Kuvvetleri ve Siyaset” ile “Türkiye’de Siyasi İslam: Batıya Koşarken Yönünü Doğuya mı Çeviriyor?” isimli iki kitap yazdı. Üçüncü kitabı da yolda.
İddianameler mantıksızlıklarla dolu
- Yani sizce AKP ve Gülen Cemaati’ne karşı olan herkes Ergenekoncu mu ilan ediliyor?
- Evet. Ama gördüğüm kadarıyla bunu Tayyip Erdoğan yönetmiyor. Ama anladığım kadarıyla karşı da çıkmıyor. Bu öğrenci katsayısı meselesinde Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararını ideolojik olarak niteledi. Ama Ergenekon söz konusu olunca “Adalete güvenmemiz lazım” diyor. Burada çifte standart var.
Gülen Cemaati’ni de tümüyle suçlamak istemem. Demin de söylediğim gibi bir grup miltanları var. Onlar yapıyor. Bir de AKP yandaşı birkaç maliye müfettişi.
- Ergenekon’un Gladio türü bir örgüt olduğu iddiaları var. Varsayalım ki doğru. Ama bundan yıllar önce İP lideri Doğu Perinçek, Aydınlık dergisinde “Türkiye’de Gladio türü bir yapılanma vardır. Bu da Süper NATO’dur” dedi. Bunu yazan adamı bugün Ergenekon davasından içeri attılar. O zaman bu nasıl yaman bir çelişki?
- Gerçekten bu davanın mantığını bulmak çok zor. Doğu Perinçek bir zamanlar solcuydu. Hatta PKK’yle konuşmak için Bekaa Vadisi’ne gitmişti. Sonra değişti. İddianameye göre Ergenekon PKK’yi kontrol ediyor. Bu kadar büyük mantıksızlık olamaz. Bakın, Gladio hiçbir zaman tek bir teşkilat olmadı. Bunun içinde bir sürü çete vardı. O zaman baştan yanlış bir model ortaya konuyor. Ergenekon; Hizbullah’ı, İBDA-C’yi, PKK’yi kontrol ediyor. Ergenekon 33 askeri öldürüyor. Yani her şey tek bir merkezden yönetiliyor buna göre. Nasıl iş bu?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Kazanan isim belli oldu!
- 'Adama lafını yedirirler böyle, ensendeyim'
- 3 ülke daha BRICS'e 'ortak üye' oldu!
- Polis yanlış adresi bastı, ev sahibinin kolunu kırdı
- Teğmenler hakkında yeni gelişme!
- Romanya - Kosova maçı yarıda kaldı!
- 'Tahmin edemedikleri kadar dirençliyiz'
- İlk bulgular neye işaret ediyor?
- MHP'den 5'inci paylaşım da aynı saatte geldi!
- Özel'e soruşturmada 'yetkisizlik' kararı