Leyla Tavşanoğlu

Ankara’dan özür bekleniyor

17 Kasım 2013 Pazar

Sırbistan Büyükelçisi Vucetic, Başbakan Erdoğan’ın Kosova konuşmasına Belgrat’ın tepkisini açıkladı:  
Erdoğan’ın “Kosova Türkiye, Türkiye Kosova’dır” sözlerine Sırbistan’ın tepkisi açık biçimde anlaşılabilir. Başka birisi kendi toprakları konusunda böyle bir ifade kullansa Türkiye dahil bütün ülkelerin aynı sert tepkiyi göstereceklerini düşünüyorum.  
Cumhurbaşkanımız Tomislav Nikolic özür dilenmesini istedi. Aynı zamanda da Türkiye- Sırbistan-Bosna Hersek üçlü zirvesinden çekildi. Kimi yasalar tam oylanmak üzereyken Meclis’ten çekildi.
 
LEYLA TAVŞANOĞLU
Sırbistan, Kosova’yı hâlâ kendi toprağı olarak kabul ediyor. Bu nedenle Kosova’nın tek taraflı bağımsızlığını ilan etmesi Belgrad yönetimi için derin bir rahatsızlık kaynağı. Bu şekilde Sırbistan topraklarının bütünlüğünün bozulduğunu düşünüyor. Böyle tek taraflı bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka ve buna dayanan uluslararası sözleşmelere de aykırı olduğunu beyan ediyor. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın son Kosova ziyaretinde, “Kosova Türkiye, Türkiye Kosova’dır” sözleri Belgrad’da sert tepkilere yol açmış. Hatta Sırbistan Cumhurbaşkanı Nikolic Ankara’dan bir özür bekliyor. Daha da öte Belgrad yönetimi, şimdilik Sırbistan-Bosna Hersek-Türkiye üçlü zirvesinden de çekilme kararı almış. Konuyu enine boyuna Sırbistan’ın yeni Ankara Büyükelçisi Danilo Vucetic’le konuşuyorum. Neler neler anlatıyor:
Türkiye’yle Sırbistan arasındaki ilişkiler iki ülke için de çok önemli. Uzun tarihi olan bu ilişkilerden söz eder misiniz?
D.V.- İkili ilişkilerin çok uzun bir tarihi var. Yugoslavya döneminde, iki Dünya Savaşı arasındaki süreçte, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda da ilişkilerimiz çok iyiydi.
Sırbistan’ın 2006’da bağımsızlığını yeniden ilan etmesinden sonra ikili ilişkilerimiz sürekli artıyor. Bu açıdan 2009’da Cumhurbaşkanınız Abdullah Gül’ün Sırbistan ziyareti büyük önem taşıyor. Bu ziyaretten sonra en üst düzey dahil, bütün seviyelerdeki karşılıklı diyalog çok yoğunlaştı. Çeşitli alanlardaki işbirliğinin hukuksal çerçevesini çizen çok sayıda ikili sözleşme imzalandı. Ağır ceza suçları, organize suçlar ve terörle mücadele, sosyal güvenlik, tarım, Anayasa Mahkemeleri arası ve diplomasi akademileri işbirliği ve buna benzer alanlarda sözleşmelere imza atıldı.
Ancak şunun da altını çizmek istiyorum: Ekonomik ilişkilerimizin seviyesi tamamıyla memnunluk verici değil. Serbest ticaret ve vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması sözleşmelerine ve iki yılda iki misli arttığı halde yarım milyar dolarlık ticaret cirosu iki ülke ekonomilerinin gerçek potansiyelinden çok uzak.
Türkiye’nin Sırbistan ekonomisine yatırımlarının parasal tutarı ne kadar?
D.V.- Türkiye’nin Sırp ekonomisine yatırımları 100 milyon dolar civarında. Bu rakam çok mütevazı ve gerçek potansiyelden çok daha düşük. Bu rakam, Sırbistan piyasasında, özellikle inşaat sektöründe Türkiye’nin ülkemize olan gerçek ilgisini temsil etmiyor.
Tekstil, otomotiv, gıda, mobilya ve ilaç sanayisinde kaliteli bir işbirliği kurulabilir. Karşılıklı çabalarımızla, gelecekte ekonomik işbirliğini geliştirecek tüm unsurlardan yararlanmalıyız.
İkili ilişkilerde tek açık sorunumuz tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden sözde Kosova’ya bakış açımızdır. Şunu hatırlatayım: 18 Şubat 2008’de tek taraflı bağımsızlığını ilan eden sözde Kosova’yı tanıyan ilk devletlerden biri Türkiye’dir. Uluslararası hukuka ve egemenlik, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğünü gözeten bütün uluslararası sözleşmelere göre (özellikle 1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi) tek taraflı bağımsızlık ilanı mümkün değildir.
O dönemde tek taraflı bağımsızlığını ilan eden sözde Kosova’nın Türkiye tarafından tanınması ve bu amaçla da diğer devletlerden destek istenmesi doğal olarak Sırbistan hükümetinin tepkisini çekti. Ankara’daki büyükelçi geri çekildi. Aylar sonra Belgrad’da yeni Avrupa yanlısı hükümet seçildi. Bu yeni hükümet büyükelçimizi Ankara’ya geri gönderdi.
Dolayısıyla Kosova’nın bağımsızlığının tanınması konusunda görüş ayrılıklarımız var. Ancak ilişkilerimizin karşılıklı çıkar ve ilgi alanlarında geliştirilmesi yönünde bir tutuma ulaşıldı. Kosova sorunu ikili ilişkilerde hâlâ açık olmasına rağmen böyle bir siyaset benimsenmiş durumda.

İkili ilişkileri düzeltmek zor
İlişkilerimizin kötüleşmesi ve olumlu havanın tehlikeye atılması çok açıktır. Türk tarafının güveni yenileyebilecek, havayı iyileştirecek adımlar atması gerekeceğini sanıyorum
Peki, Başbakan Erdoğan’ın Prizren’deki konuşmasında Kosova hakkındaki “Kosova Türkiye’dir, Türkiye Kosova’dır” biçiminde pek çok çevrede talihsiz olarak nitelenen sözlerine nasıl bakıyorsunuz?
D.V.- Siz de söylediniz. Size katılıyorum. Bu talihsiz bir ifadedir. Başbakan’ın ifadesini yorumlamaya niyetim yok. Türkiye’nin de, her ülkenin de hassas sorunları vardır. Sırbistan için bu hassas sorun Kosova ve Metohya’dır.
İlk Sırp devleti Kosova ve Metohya’da kuruldu. Prizren de bu devletin başkentiydi. Kosova ve Metohya’yla Sırp halkının duygusal, ruhsal ve hayati bağları olduğunu herkes biliyor. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın, “Kosova Türkiye’dir, Türkiye Kosova’dır” sözlerine Sırbistan hükümetinin, medyasının ve kamuoyunun tepkileri açık bir biçimde anlaşılabilir.
Başka birisi kendi toprakları konusunda böyle bir ifade kullansa Türkiye dahil bütün ülkelerin aynı sert tepkiyi göstereceklerini düşünüyorum. Sırbistan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Kosova’yı tanımıyor ve Kosova ve Metohya’yı kendi toprağı sayıyor. Bunu herkes anlamak zorundadır.
Sırbistan büyük bir cesaretle Priştine’yle doğrudan görüşmeleri başlattı. Brüksel Antlaşması’yla Kosova ve Metohya halkının gündelik hayatını kolaylaştıran çok sayıda teknik konularla ilgili anlaşmalar imzalandı. Ancak bu gerçek, Sırbistan’ın Kosova’yı tanıdığı anlamına gelmiyor. Kosova’nın statüsü hâlâ açık bir sorundur. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu özellikle dostumuz ülkeler tarafından bu durumun kabul edilip saygı gösterilmesini bekliyoruz.
Bu konuda Belgrad’dan ne tür yankılar beklenebilir?
D.V.- İlişkilerimizin kötüleşmesi ve bu ilişkileri çevreleyen olumlu havanın tehlikeye atılması çok açıktır. Prizren’de Başbakan Erdoğan’ın söylediklerinden darbe yediğini düşünen Sırbistan en hassas noktasından vurulmuştur.
Cumhurbaşkanımız Tomislav Nikolic özür dilenmesini istedi. Aynı zamanda da Sırbistan-Bosna Hersek- Türkiye üçlü zirvesinden çekildi. Kimi yasalar tam onaylanmak üzereyken Meclis’ten çekildi. İlişkilerimizin iyileşmesi ve eskisi gibi olması için zaman ve sabır gerekiyor. Karşılıklı güven adım adım inşa ediliyor, kolayca bozuluyor. Bu ancak büyük çabalar harcanarak yenilenebilir. Türk tarafının güveni yenileyebilecek, havayı iyileştirecek adımlar atması gerekeceğini sanıyorum.
Sizden önceki Sırbistan Büyükelçisi Duşan Spasojevic’in, görev süresi sona ermeden Belgrad’a geri çağırılmasının nedeninin basında çıkan haberlere göre, Gezi Parkı olaylarında polisin orantısız güç kullanmasını protesto eden Twitter mesajları ve bu mesajların Sırbistan’da yarattığı rahatsızlık olarak gösterildi. Bu işin aslı nedir?
D.V.- Bunun nedeni çok basit. Spasojevic, Sırbistan Demokrat Partisi üyesidir. Demokrat Parti’nin iktidarında Savunma Bakan Yardımcılığı yapmış, hemen sonra Ankara’ya büyükelçi atanmıştı. 2012’de Sırbistan’da seçimler yapıldı. Hükümet değişti. Bu yıl şubatta Sırbistan Cumhurbaşkanı Nikolic, Ankara’yı ziyaret etti.
Bizim hükümet Spasojevic’in Belgrad’a dönmesini, bu ziyaret sonuna kadar erteleme kararı aldı. Martta dönmesi gerekiyordu. Bu olağan bir uygulama. Bütün siyasi büyükelçilere uygulanır. Aslında diplomatların siyasetten bağımsız olmaları gerekir. Siyasi atamalar, hükümet değişikliklerinde değiştirilir.
Ama Google arama motorundaki ilgili haberlere göre de Spasojevic’in Gezi olayları sırasında attığı tweet’lerin yarattığı rahatsızlık nedeniyle geri çağırıldığı ileri sürülüyor...
D.V.- Bu başka bir hikâye. Size aslını anlatıyorum. Spasojevic çocuklarının haziran sonunda okulunu bitirmesinden önce geri çağırılmaması için ricada bulundu. Bu ricası kabul edildi.

Belgrat’la Ankara’nın bağları AB’yi ilgilendirmez
Peki, AB’de Türkiye ve Sırbistan arasındaki ilişkilerin yakınlaşmasının rahatsızlık yarattığı haberlerine ne diyorsunuz?
D.V.- İkili ilişkilerimizin AB perspektifiyle ne gibi bir ilgisi olduğunu anlamıyorum. Biz ikili ilişkilerimizi kendi aramızda yürütürüz. Sırbistan da Türkiye de AB üyeliğine adaydır.
Üstelik Türkiye’yle AB arasında müzakerelerin 22. faslın açılması kararıyla yeniden başlaması memnunluk verici bir gelişme. Belki yakın gelecekte başka fasıllar da açılacaktır.
Sırbistan ve Türkiye arasındaki ilişkiler ise AB’yle ilişkilerimizden tamamıyla bağımsız olarak yürütülmektedir.
AB yolundaki Sırbistan’ın beklentileri neler?
D.V.- Sırbistan eski bir Avrupa devletidir. O nedenle AB’de, birleşmiş Avrupa ailesine doğal ve mantıklı olarak ilerlemeye çalışıyor. Zaten Sırbistan’ın dış politikasının en önemli stratejik hedefi de budur. “Yugoslavya krizi”nden kalan miras yüzünden AB’ye yakınlaşmamız ne kolay ne de hızlı oldu.
Üye devlet adayı statüsüne gelene kadar daha önce hiçbir ülkeye uygulanmayan bir sürü koşulu karşılamak zorunda kaldık. 2014’ün başında AB’ye katılım müzakerelerinin başlatılmasını bekliyoruz. Avrupa uzmanları müzakere sürecinde hızlı ilerlemek için Sırbistan’ın yönetim sisteminin kapasitesinin olması gerektiğini düşünüyorlar. Bununla birlikte Sırbistan hükümeti rüşvete karşı reformlar ve adalet sistemi reformlarının uygulanmasında örnek bir kararlılık göstermektedir. Sırbistan’ın bölgesel inisiyatiflerinde çok aktif olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu hareketlilik bölgenin istikrarına katkı sağlamaktadır. Bizim için AB üyeliği şarttır. AB yolundaki Sırbistan’ın 6-7 yıl içinde yani 2020’de tam üyeliğe hazır olacağı düşünülüyor. Ben de bu görüşe katılıyorum.

Balkanlar Avrupa’nın enerji yolu
Sizce Balkanlar bölgesinin önemi nedir?
D.V.- Balkanlar’ın jeostratejik pozisyonu açıktır. Tarih boyunca burada büyük güçlerin ilgi ve çıkarları kesişti. Balkanlar üzerinden savaşlar çıktı. Balkanlar’a Avrupa’nın barut fıçısı olarak bakılırdı. Bu da sebepsiz değil. Büyük güçler tarih boyunca Balkanlar’da hâkimiyetlerinin yayılması ve etkilerinin güçlenmesi için çaba harcamışlardır.
Asya ve Ortadoğu’dan Batı Avrupa’ya giden yollar Balkanlar’dan geçer. Bölgenin önemi bundan da kaynaklanıyor. Ekonomi ve iletişim alanı olarak Balkanlar bugün de aynı öneme sahiptir. Bazı enerji projeleri, petrol ve doğalgaz taşımacılığı Kafkasya, Ortadoğu, Türkiye ve Balkanlar üzerinden Batı Avrupa piyasalarına naklediliyor.
Bu açıdan, Sırbistan ve Türkiye’yi de kapsayan Güney Akım projesi uluslararası ilişkilerde enerji güvenliği konusunda büyük önem taşıyor. Bununla birlikte Balkan ülkelerinin nüfusu 50 milyon dolayındadır. Bu da nüfusa paralel piyasa demektir. Tüm bunlar nedeniyle Avrupa’nın bu bölgesinin önemi kolayca anlaşılır.
Balkan ülkeleri AB üyesi olmakta kararlılar. Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Hırvatistan tam üye oldular. Öbür Batı Balkan ülkelerinin de hedefi budur. Bütün Balkan ülkelerinin AB’de olacağı gün uzak değil diye düşünüyoruz.
 
PORTRE
DANİLO VUCETİC
1973’te Yugoslavya Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Yıllar içinde bakanlığın çeşitli kademelerinde ve yurtdışı misyonlarında görev aldı. Bir dönem Yugoslavya’nın Portekiz büyükelçisi oldu. Daha sonra Sırbistan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle Bulgaristan’da Sırp büyükelçi olarak görev yaptı. Bu yıl Ankara’ya büyükelçi olarak atanmasından önce sırasıyla Tuna Havzası’nın AB Stratejisi Ulusal Koordinatör Vekilliği ile Sırbistan Dışişleri Bakanlığı’nın Komşu ve Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Dairesi Genel Müdürlüğü’nü yürüttü.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları