Leyla Tavşanoğlu

AB'ye laik Türkiye üye olur

22 Aralık 2008 Pazartesi

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Parvanov’un Ankara’yı ziyaret ettiği saatlerde Sofya’dayım. Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı’nda Dışişleri Bakanı İvailo Kalfin’le konuşuyoruz. Türkiye’yle Bulgaristan arasındaki ilişkilerin mükemmelliğinden söz ediyor. “Laik Türkiye’nin bir gün AB üyesi olduğunu görmek istiyorum” diyor. NATO ve AB üyeliğinin özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için büyük güvence olduğuna işaret eden Kalfin, Rusya’nın NATO’nun genişlemesinden kaygı duymaması gerektiğinin, bu genişlemenin Rusya’yı kesinlikle hedef almadığının da altını çiziyor.

- Şu saatlerde cumhurbaşkanınız Ankarayı ziyaret ederken Türkiye-Bulgaristan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

KALFİN - Bulgaristanla Türkiye arasında yıllardır son derece olumlu geçen üst düzey temaslar yapılıyor. Başbakanınız Erdoğan bu yılın ortalarında Bulgaristandaydı. Geçen yıl başbakanımız Türkiyeye gitmişti. Aramızda çok olumlu bir diyalog var. Bu siyasi diyaloğun olumluluğu ekonomik işbirliğimize de yansıdı. Birkaç yıl önce ben Cumhurbaşkanlığında görevliyken bizim cumhurbaşkanının, Bulgaristanla Türkiye arasındaki ticaretin bir milyar doları bulduğu an büyük bir resepsiyon vereceğini söylediğini hatırlıyorum. Bugün aramızdaki ticaret dört milyar dolara ulaştı. Üstelik iki ülke, Asya ve Avrupayı bağlayan yol üzerinde oldukları için altyapılarını geliştirmekte de işbirliğini yürütüyorlar. Enerji işbirliğimiz de mükemmel. Cumhurbaşkanımızın bu ziyaretinden çıkan somut sonuç her iki cumhurbaşkanının her iki Dışişleri Bakanlığı tarafından, önümüzdeki dönemde iki ülkeyi ilgilendiren ortak konuları ele alacak ortak bir komisyon kurulmasını kararlaştırmış olmalarıdır. İki komşu ülke olarak çok iyi bir işbirliği yürüttüğümüzü düşünüyorum.

- Türkiyenin AB üyeliği şansını nasıl görüyorsunuz?

- Bulgaristanın dileği bütün komşularının AB üyesi olmasıdır. Türkiyenin AB üyesi olmasını çok istiyoruz. Bu bizim çıkarımızadır. Türkiyenin AB üyeliği süreci çok uzun sürdü. Ayrıca bu sürecin hiçbir yere varmayacağını düşünüyorum. Bize kalsa biz bu süreci çok hızlandırırız. Türkiye çok büyük bir ülke. Bulgaristan Türkiyeden çok daha küçük olduğu için üyelik süreci de nispeten kolay oldu. Ama Türkiye doğru yolda. Tam üyelik müzakereleri sürüyor. Evet, önünde engeller var. Ama dediğim gibi Türkiye doğru yönde ilerliyor.

- Demir Perde döneminin Bulgaristanıyla NATO ve ABye tam üye olan bugünkü Bulgaristan arasında bir kıyaslama yapar mısınız? Ayrıca Bir zamanlar Varşova Paktının bir üyesi olan Bulgaristan bu kadar kısa zamanda bu radikal değişikliklere nasıl uyum sağlayabildi?

- Siz kısa zamanda hızlı değişim geçirdiğimizi söylüyorsunuz ama çevrenizdekilerle konuştuğunuzda size eminim ki bu değişimin çok yavaş seyrettiğini, önümüzde kat etmemiz gereken daha uzun bir yol olduğunu söyleyeceklerdir. Hiç kuşkusuz Bulgaristanda son 20 yılda çok önemli değişiklikler oldu. Bulgaristan 13 yüzyıldan beri varlığını sürdürüyor. Ama dediğim gibi bu son 20 yılda inanılmaz siyasi değişiklikler oldu. Bulgar halkının zihniyeti, ülkenin hedefleri, başarılması gereken işlerle ilgili motivasyon çok değişti. Bunun hiç de kolay bir süreç olmadığını söylemeliyim. Bir kuşağın dünyaya bakışı, çalışma perspektifleri, ekonomik koşullar tümden farklılaştı; serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde rekabet etme çabaları güçlendi. Yirmi yıl öncesine dönüp baktığımızda tabii ki insan hayatı için önemli bir zaman. Ama bir ülkenin yaşamı için kısa denilebilir ve çok şey değişti.

 

‘NATO ve AB üyeliği sancılı oldu’

- Ya bir zamanlar Varşova Paktı üyesi olan Bulgaristanın NATO üyeliği için ne diyeceksiniz?

- O süreç de kolay olmadı. Bir kere demokrasi dışı bir yaşamdan önce çok partili rejime, ardından da tam anlamıyla demokrasiye geçtik. Bu 20 yıl içinde pek çok seçim yaptık. Sosyalist ekonomiye bağlı olarak merkezi planlı ekonomiden serbest pazar ekonomisine geçtik. Bugün ihracatımızın yüzde 50sini AB ülkeleriyle yapıyoruz. Varşova Paktının lağvedilmesinin ardından NATOya geçiş süreci de kolay olmadı. Çok kararlılık, çok çalışma gerekti. Ama son 20 yılda Bulgaristanda çok değişik görüşten siyasi partiler kurulmasına karşın AB ve NATO üyeliği konusunda bütün Bulgar toplumu fikir birliğine varmıştı. Bugün başardığımız işler tamamıyla toplumsal ittifak sayesindedir. Bir anlamda toplumsal ittifak ve mutabakat ülkenin yönünü ve yolunu belirlemiştir.

- Peki, Varşova Paktının dağılması sırasında NATO genişlememe sözü vermişti. Ama verdiği sözü tutmayarak genişledi ve bu genişleme sürecini de sürdürüyor. Buna ne diyorsunuz?

- Bana göre NATOnun genişleme kararı almasının haklı nedenleri vardı. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Rusya dahil bütün Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri 20 yıl öncesine kıyasla çok değiştiler. Bulgaristandan örnek vermem gerekirse bizim için ulusal güvenlik sistemi çok önemlidir. Türkiye gibi Bulgaristanın da çokuluslu bir güvenlik örgütüne üye olmakta sayısız yararları vardır. Bu arada NATOnun da ciddi bir değişim geçirdiğine dikkatinizi çekmek isterim. NATO sırf askeri bir pakt olmaktan çıktı. Şimdi siyasi diyaloğa da ağırlık veriyor.

NATO ayrıca geçmişte sadece kendi üyelerine odaklanmıştı. Ama artık güvenlik tehdidinin dünyanın başka köşelerinden gelmekte olduğu açıkça görülüyor. NATO bu güvenlik tehdidinin önünü almak için harekete geçmek zorunda kaldı. Bunun bir örneğini NATOnun Afganistana müdahalesinde gördük. Oysa bunu yapması 20 yıl önce mümkün değildi. Bunun dışında depremden sonra NATO Pakistanın yardımına koştu. Yine 20 yıl önce bunu yapması mümkün değildi. Dolayısıyla NATO da artık dünyanın koşullarına uygun olarak değişim geçiriyor.

Zamanında NATOnun Rusyayla yaptığı anlaşmaya gelirsek... NATO artık Rusyanın karşıtı bir pakt değil. Ayrıca ben Rusyanın hiçbir şekilde NATO ve Avrupa ülkeleri için bir tehdit oluşturmadığını düşünüyorum. Güvenlik tehdidi başka yerlerden geliyor.

- Sizce güvenlik tehdidi nerelerden geliyor?

- Bir kere uluslararası terorizm var. Pek çok ülkede terorizmin temel bir sorun olduğunu görüyoruz. Burada bir askeri örgütün terorizm tehdidiyle nasıl savaşacağı sorusu ortaya çıkıyor. İşte burada NATOnun siyasi diyaloğu geliştirdiğini görüyoruz. NATO buna çok önem veriyor. İşte, bu nedenlerle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri bu güvenlik paktına entegre oldular. Böylece güvenliklerini garanti altına alma yoluna gittiler. Varşova Paktından NATOya geçiş çok açık bir mantık muhasebesine dayalıdır. NATOya yeni üyeler girdikçe NATOnun kendisi de değişiyor. Tekrarlıyorum. Rusya artık bir tehdit değildir. NATOyu da kendi güvenliğine karşı askeri bir tehdit olarak algılamamalıdır.

- İyi de Bulgaristanda askeri üs açma fikrinin Rusyayı rahatsız ettiği biliniyor. Son olarak da Polonyaya füze kalkanı kurulması fikrine karşı Rusya çok sert çıkıp aynı şeyi Kaliningradda yapacağını söylemedi mi?

- Öncelikle bunu yapmak isteyen NATO değil ABDydi. Ayrıca bu proje Rusyadan korunmak için geliştirilmemişti. Üstelik de Polonyada hiçbir nükleer başlık yok. Proje sadece savunma amaçlıdır. Bulgaristana gelince... Biz ABDyle ortak askeri tesisler için bir savunma anlaşması imzaladık. Bunlar tamamıyla Bulgar askeri üsleri olacak. Amerikalılar oralarda sadece bulunacaklar. Üsler tamamıyla bizim kontrolümüzde olacak.

 

‘Rusya düşmanımız değil’

- Adanadaki İncirlik Hava Üssü gibi mi?

- Hayır. Bu durum tamamıyla değişik. Amerikalılar yıllardır İncirlikteler. Bulgaristan ve Romanyada ise her altı ayda bir askeri birlikler rotasyona tabi olacak. Bu üslerde ortak askeri tatbikatlar yapılacak.

Daha açık söyleyeyim. Bizdeki durum Almanya, Hollanda gibi ABD üslerinde ABD personelinin aileleriyle birlikte yıllarca yaşaması gibi olmayacak. Üstelik bu uygulama, tekrar ediyorum, Rusyayı kesinlikle hedef almıyor. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki Bulgaristan kamuoyunda Rusyayla ilgili çok olumlu, dostça yaklaşımlar var. Rusyaya karşı askeri bir çıkış yapmak burada hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmez. Rusya Bulgaristanın düşmanı değil, dostudur.

- Gürcistan ve Ukraynanın bu ay başında yapılan NATO zirvesinde üyelik için hiçbir olumlu işaret alamamaları konusunda ne düşünüyorsunuz?

- Bu iki ülkenin de NATOyla entegre olmak için daha çok uzun bir yol kat etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu iki ülkeye nisan ayında üyelik hareket planı verilmesini biz destekledik. Ama NATO içinde bu konuda fikir birliği oluşturulamadı. Burada haklısınız. Rusya bu konuda çok duyarlı.

- Sizce Rusya neden bu kadar duyarlı davranıyor?

- Çünkü Ukrayna ve Gürcistanın NATO üyesi olmalarına karşı çıkıyor. Bu noktada Rusyayla çok ciddi bir diyalog oluşturulması gereği ortaya çıkıyor. Rusya özellikle komşusu ülkelerdeki güvenlik konularıyla ilgili ciddi argümanlar getiriyor. Ama bu ülkeleri de kendilerine yararlı olacağını düşündükleri bir örgüte girmekten men edemezsiniz. Bu benim için kabul edilemez bir durumdur. Açıkça söyleyeyim. Bu ülkelerin NATO üyeliğini seçme özgürlükleri olmalıdır. Ama aynı zamanda bunun Rusyaya karşı takınılmış bir tavır olmadığı konusunda da Moskovaya güvence verilmelidir. Tekrar ediyorum. Bulgaristan Rusyayı kesinlikle kendisine düşman gibi görmüyor. Rusya bizim için kesinlikle tehdit değildir. NATO siyasetinin Rusyayı sıkıştırmaması gerekir. Zaten Rusyayla ne zamandır bu siyaset izleniyor.

 

Karadeniz sadece petrol değil

- ABD’nin Genişletilmiş Karadeniz Projesi var. Washington’un Karadenize duyduğu bu büyük ilginin esas nedeninin bölgede bulunan muazzam enerji potansiyelinden kaynaklandığını düşünmüyor musunuz?

- Tabii bu çok önemli. Ama sadece sorunun bir nedeni. Ayrıca bölgenin altyapısı konusu var ki bu da çok önemli. Orada yapılacak Karadeniz bölgesini çevreleyen yol, otoyollar, hepsi önem taşıyor. Asyadan gelen ticaret ürünleri Bulgaristan ve Türkiye üzerinden Avrupaya ulaşıyor. Önemli bir başka konu da Karadeniz bölgesinin çevre koruması. Boğazlardan her gün dev petrol tankerleri geçiyor. Bunun dışında Karadeniz turizm açısından çok güzel bir bölge. Bulgaristanın en gözde turizm bölgeleri Karadeniz kıyısında. Şunu da belirtmek istiyorum ki Karadenizi sadece bir enerji işbirliğine çevirirsek korkarım yaratılan bu işbirliğinin çok önemli yanlarını gözden kaçırmış oluruz.

- Gürcistandaki savaşın ardından Abhazya ve Güney Osetyanın bağımsızlıklarını ilan etmelerini nasıl karşıladınız?

- Gürcistandaki savaştan sonra Kafkaslarda çok olumsuz gelişmeler meydana geldi. Her iki taraftan sürekli provokasyon yapılırken bu haklı, ya da bu haksız demek çok zor. Yalnız bana göre Gürcistan olacakları iyi hesaplayamadı. Rusyanın da askeri tepkisi gereğinden fazla sert oldu. Bugün Rusyadan başka bağımsızlıklarını hiç kimsenin tanımadığı iki küçük devlet var. Öte yandan Gürcistan kendi toprakları üzerinde egemenliğini kuramıyor. Cenevrede çok uzun zaman süreceğe benzeyen müzakereler devam ediyor. Bugün önümüzdeki sorunlar Gürcistan savaşı öncesine kıyasla daha büyük ve vahimdir. Karadeniz bölgesinde birden çok dondurulmuş sorun bulunuyor. Bu sorunlar böylesine buzdolabında kaldıkları sürece daha da kötüleşme eğilimi gösterirler. Uluslararası toplumun bu bölgeye daha fazla ağırlık vermesi ve bu sorunların çözümüne yardımcı olması gerekiyor. Türkiyenin Kafkaslarda bölgesel bir işbirliği oluşturulması girişimi son derece yararlıdır.

 

 

ABD’de Obama Yönetiminin temel siyasetlerden sapması mümkün değil

- Kosovanın bağımsızlık ilanı Rusyanın Gürcistana karşı aşırı sert davranmasına yol açmış olabilir mi?

- Gürcistanda olanlardan sonra Rusyada Kosovanın bağımsızlık ilanını gerekçe göstererek hareketi haklı çıkarmak isteyenler oldu. Ama bunun hemen ardından Rusya resmi ağızlardan çok akıllı biçimde Kosova ve Kafkaslardaki durumun belirgin biçimde farklı olduğunu açıkladı. Bana göre de bu doğru.

Çünkü Kosovadaki durum Kafkaslardan tamamıyla değişiktir. Kosovayı kullanarak paralellik kurmak hataya düşmek olur.

- ABDnin Obama Yönetimi altında uluslararası alanda nasıl bir siyaset izleyeceğini düşünüyorsunuz? Sizce Bush Yönetiminin şahin politikasını mı yoksa daha barışçı bir siyaset mi izler?

- Ben ABDnin dış siyasetinde çok önemli değişiklikler olmasını beklemiyorum. Bana göre U dönüşleri olmaz. Ama pek çokları da bu tür değişiklikler olmasını bekliyor. Zaten Obamanın seçim kampanyasının önemli bölümü bu konu üzerine oturtulmuştu.

Bence Obama, Bush yönetiminin aksine Atlantik ötesi işbirliğinde karar aşamalarında ortaklarıyla daha sık istişarelerde bulunacaktır. Bu ABDnin askeri ve siyasi açıdan gücünün azalacağı anlamına gelmeyecektir. ABD askeri ve siyasi gücünü sürdürecektir.

- Son bir soru. Bulgaristan meclisinde temsil edilen Ataka isimli aşırı milliyetçi bir parti var. Üstelik de koalisyon ortağınız Hak ve Özgürlükler Hareketine etnik Türkler tarafından kurulduğu için de sözlü olarak saldırıyor. Bu durumu nasıl karşılıyorsunuz?

- Ne yazık ki böyle aşırı milliyetçi partiler Avrupada sadece Bulgaristanda değil hemen hemen her ülkede var. Atakanın siyaseti Bulgaristan toplumunun çoğunluğu tarafından kesinlikle kabul edilemezdir. Bu parti NATOya, ABye karşı çıkan bir tutum içinde.Bizim ABnin değil, ABnin bizim peşimize takılması gerekirdiye bir siyasetleri var ki tabii ciddiye alınamaz.

Hiç küçümsenemeyecek bir seçmen tabanı var. Toplam seçmenin yüzde 8-10u arasında bir orana sahipler. Ama ben bunu tehlikeli görmüyorum. Aksine olumlu bir durum. Çünkü en azından ortadalar. Yeraltında değiller. Böylece de attıkları her adım herkes tarafından görülüyor. Onların ne olduğunu bilmek, mecliste bulunmaları kontrol altında tutulmaları için yeterlidir. Ben hiçbir Bulgar partisinin onlarla koalisyona girmeye yanaşacağını düşünmüyorum.

 

Dünyada köktencilik güçleniyor

- Ama bütün dünyadaki aşırı milliyetçi akımların güç kazanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bence bütün dünyada kavramlar değişiyor. Köktencilik de gittikçe güç kazanıyor. Böylece de terorizmin kökleri oluşuyor.

Burada şunu söylemek istiyorum ki kültürler, gelenekler, inançlar arasındaki farklılıkları ısrarla tartışma konusu haline getirirseniz işler tehlike boyutlarına varır. O nedenle de aşırı milliyetçiliğe karşı çok sert muhalefet yürütmeliyiz.

- Köktencilikten söz ettiniz. Sizce Türkiyede İslami köktendincilik tehlikesi var mı?

- Sanmıyorum. Evet, Anayasa Mahkemesindeki kapatma davasını biliyorum. İktidar partinize yöneltilen eleştirilerin de farkındayım. Benim bütün dileğim Türkiyenin laik yolundan taviz vermeden yürümesidir. Öyle olacağından da eminim. Laik Türkiyenin bir gün ABye tam üye olmasını görmek istiyorum.

- Ama Sarkozy ve Angela Merkel Türkiyenin Müslüman kimliğiyle hiçbir zaman Avrupanın bir parçası olamayacağını söylemediler mi?

- Avrupa ülkelerinde kalabalık Müslüman nüfuslar yaşıyor. Ben bu ayrımcılığa karşıyım. Avrupaya tehdit aşırı uçlardan geliyor. Türkiye bir tehdit olamaz. Tehdit örneğin Afganistandan geliyor. Hepimiz de bu sorunun üstesinden gelmek için ortak çaba içine girmeliyiz.

 

Portre

İVAİLO KALFİN

Sofya, 1964 doğumlu. Yükseköğrenimini Sofya Ulusal ve Dünya Ekonomisi Üniversitesinde yaptı. Daha sonra İngilterede Loughborough Üniversitesinde uluslararası bankacılık konusunda lisans üstü derecesini aldı. Bulgaristan Sosyal Demokrat Siyasi Hareketini kurdu. 1994ten beri çeşitli aralarla milletvekili seçildi. Bir dönem Bulgaristanın önde gelen büyük şirketlerinde yöneticilik ve yönetim kurulu üyeliği yaptı. 2000 yılından beri Sofya Uluslararası Üniversitesinde ekonomi profesörlüğü yapıyor. 2005ten beri Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları