İlhan Selçuk

Oyun İçinde Oyun...

21 Aralık 1996 Cumartesi

PENCERE

Oyun İçinde Oyun...

Telefonda bir dostla görüşüyordum, bir yandan da televizyondaydı gözüm, birden ekranda Mastroianni belirdi, altında bir yazı:

Marcello öldü!..

Hayatımızdan bir parçanın daha uçup gittiğini duyumsadım, kırk yıldan beri o oynuyordu, biz seyrediyorduk. Visconti ya da De Sicayla yuğrulmuş İtalyan sinemasının baştan çıkarıcı aktörü, ardında yüzü aşkın film bırakarak çekip gitmişti bu dünyadan. Tanımadığı, okumadığı Nahit Ulvinin dizelerini biliyor muydu:

Beden ölür ruh yaşar diyorlar

Ben yaşayamam yapayalnız o kadar

Gözüm olsun isterim bakmak için

Elim olsun isterim okşamak için

Ağzım dilim burnum kulağım

Caddeleri seslendirsin ayağım

*

Bizim gazetenin Kültür Sayfasında Mastroianninin yaşamı üzerine kapsamlı yazılar yayımlandı; okurken kimi tümcelerin altını çizdim.

Marcello neler söylüyordu:

- Yaşadığımız, sonuçta bir oyun değil mi?

- Oynamak ne kadar güzel bir oyun...

- Aktörlük muhteşem bir oyun...

Evet, her şey oyun; ancak oyun öylesine dallı budaklı, çok boyutlu, girdili çıktılı bir sözcük ki nerede başlıyor nerede bitiyor saptamak olanaksız; belki ölüm de bir oyun!..

Federico Fellini, Marcelloyu anlatırken sanki bir oyunu tanımlıyor:

- Onunla her şey çok sade, doğal, huzurludur. Bu rahatlık onun çekim sırasında uyuyakalmasına kadar varabilir. İşte bu bilinçli uzaklık, hatta bir çeşit yokluk, Marcelloyu canlandırdığı kişilerin derinliğine sınırsız biçimde gönderir. O, filmin macerasına kendisini keyif ve güvenle bırakır, bu anlam da sinemayı aşar, öyküyü hayatla buluşturur.

Sanatçının canlandırdığı kişilerin derinliğine sınırsızyolculuğu nasıl bir şey?..

Marcello diyor ki:

- Bu mesleği seçerken, insan bilmeden sürekli bir kaçışa da angaje olmuş oluyor. Çünkü başkalarının başına gelmiş olan olayları, sorunları yaşamak daha kolay. Bir anlamda siz gerçeklerden kaçmış oluyorsunuz.

Kaçış mı?..

Nereye?..

İspanyanın Mancha yöresinde saygın bir efendi yaşardı. Adı Alonso Quijano idi. Bu sağduyulu adam, bir gün kafayı üşütecek, şövalyeliğe özenecek, Don Quijote (Don Kişot) adıyla serüvenlere atılacak, yeldeğirmenleriyle savaşacaktır. Hepimiz Don Quijoteyi tanırız. Ünlü bir romandır o!.. Ancak vakti geldiğinde şövalye, evine döndü, hasta döşeğine yattı, papazı çağırdı, günah çıkarttı, son soluğunu verirken aklı başındaydı.

Bu sonuçtan çıkan ne?..

Yani Alonso Quijano öldü...

Don Kişot ölmedi.

Teselli için diyelim ki Marcello Mastroianni öldü; ama, yarattığı kahramanlar ölmedi.

Kahramanlar ölmez.

Sahnede Hamleti oynarken aktörün midesi ağrısa, Hamlet mi acı çeker oyuncu mu?

İzleyici, oyuncunun midesinin ağrıdığını nereden bilecek? Seyirci, pek iyi tanıdığı sanatçıyı, Hamleti iyi oynuyor mudiye seyrediyor; ne oyuncunun bedenindeki ağrıdan haberi var, ne ruhundaki gerilimden payını alıyor; izleyici dışsal bir yaklaşımla yüzeysel duygularıyla seyirliğe pay biçiyor.

Shakespeare, Dünya büyük bir tiyatro sahnesidemişti. Dünya o günden bu yana, yalnız tiyatro sahnesi değil, sinema perdesi ve televizyon ekranı oldu.

(21 Aralık 1996 tarihli yazısı)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Patrikhanenin Sicili... 11 Haziran 2012
Mumcu'nun Saptamaları... 7 Haziran 2012

Günün Köşe Yazıları