İklim için harekete geçin

15 Kasım 2015 Pazar

Ekonomide sıfır büyümeyi savunan çevrecileri o zamanlar pek ciddiye almazlardı. “Radikal” derlerdi. Anarşist, hippi, hayalperest, marjinal, entel, solcu, komünist dendiği de olurdu. Tartışma sertleştiğinde konu vatan hainliğine kadar uzanırdı. Sözünü ettiğim dönem 80’li yıllar...
Genç bir kadınla bir adamın tartışmasını anımsıyorum.
“Sınırlı bir dünyada sınırsız ekonomik büyüme olabilir mi” diyordu kadın, “Onca yıl hep büyümeye öncelik verdik. Ne oldu? Doğayı tükettik. Zengin daha zengin oldu, fakir daha da fakirleşti. Artık insanların yaşam kalitesini arttırmaya odaklanmalıyız. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz.”
Dennis Meadows’un ünlü “Büyümenin Sınırları” raporundan söz ediyor, Ivan Illich ve Adre Gorz’dan alıntılarla konuyu anlatıyordu.
Adam birden kadının sözünü kesti:
“Sen feminist misin?”
“Evet ama konumuz o değil. Feminizmi sana daha sonra anlatırım. Aslında her iki konuyu birlikte de anlatabilirim ama sen anlamakta sıkıntı yaşarsın.”
“Niye, aptal mıyım ben?”
“Yok canım. Sadece erkeksin.”
Bir anlık suskunluk...
“Anlamadım” dedi adam. Kadın karşılık verdi:
“Ben de onu söylüyorum. Erkekler iki konuyla aynı anda ilgilenebilme yeteneğinden ne yazık ki yoksunlar. Ama bu senin suçun değil, üzülme canım.”

***

İklim Forumu’ndayım. 50’yi aşkın oturumda hep kadınlar ön planda. Fırtına vadisini savunan kadınlar
o kadar etkileyiciler ki, onlar konuşurken bazı dinleyicilerin gözleri yaşarıyor.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Fikret Adaman, büyümenin fetiş haline getirilmesinin yarattığı tehlikeleri anlatıyor. Ekonomide frene basmaktan hatta geri vitese takmaktan söz ediyor.
Fakat bugün artık konu ekonomik büyüme tartışmalarının çok ötesine geçti.
İklim değişikliği, geri dönülmesi giderek güçleşen bir krize dönüşüyor.
Çevrecilere göre bunun en büyük sorumlusu G20 ülkeleri ve iç içe oldukları küresel şirketler. İklim değişikliğine neden olan sera gazı salımlarının yüzde seksenini bu ülkeler gerçekleştiriyor.
“Eğer biz dur demezsek, eşitsizlik üzerine kurulan bu sistem doğayı, insan emeğini, canlıları, havayı, suyu, toprağı sömürüp yok etmeye devam edecek” diyor çevreciler.
Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmayı gerçekten istiyorsak çevrecilerin sözlerine kulak vermeliyiz:
“Fosil yakıtlardan vazgeçmek zorundayız. Yenilenebilir kaynaklara yönelmeliyiz. Üretim tarzımızı değiştirmeliyiz. Çöp yaratmayacak üretim modelleri, teknolojileri geliştirmemiz gerekiyor. Tüketime odaklanmış yaşam biçimlerimizi sürdürmemiz artık mümkün değil. Her şeyi değiştirmek zorundayız ve bunun için herkese ihtiyaç var. Gidilebilecek başka bir gezegen yok. Nuh’un gemisi yok. Mücadeleden başka çare yok.”
Paris’te bu ayın sonunda başlayacak iklim zirvesi elbette çok önemli. Fakat belli ki zirvede iklim krizinin çözümüne yönelik kararlar yetersiz kalacak ve 2016 iklim krizine karşı eylemlerin giderek yoğunlaştığı bir yıl olacak.

***

Türkiye’de iklim değişikliğinin çok ciddi bir sorun olduğunu düşünenlerin oranı 2010 yılında yüzde 74 düzeyindeymiş. Pew araştırma şirketinin son anketine göre bu oran yüzde 37’ye gerilemiş. Türkiye, iklim değişikliği risk algısının en hızlı gerilediği ülke olmuş. Ne oluyor bu ülkeye?
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları