Dünyayı dönüştürmek...

11 Ekim 2015 Pazar

“Gözlüğü takacaksın, dünyan değişecek” diyor.
Öyle heyecanla anlatıyor ki... Biraz abartıyor sanırım:
“Adam oturma odasında oturuyor. Gözünde HoloLens gözlüğü. Sonra birden duvar yıkılıyor. İçeriye örümceği andıran dev bir robot giriyor.”
“Eee sonra ne oluyor?”
“Adam elindeki ışın silahıyla ateş ediyor.”
Microsoft’un hafta başında gerçekleştirdiği “HoloLens” tanıtımı belli ki heyecan yaratmış. Bu sefer sanal gerçeklik gözlüğünün oyun dünyasını nasıl dönüştüreceği anlatılmış.
Oldum olası sevmem savaş oyunlarını. Fakat HoloLens etkileyici bir proje. Gerçek dünyayla sanal dünyayı bir araya getiriyorlar. Bu teknolojiyle neler yapılabilir diye düşünürken, Van Gogh geliyor aklıma.
Biliyorsunuz bu yıl ünlü ressamın 125. ölüm yıldönümüydü. Hollanda ve Fransa’da pek çok etkinlik yapıldı, sergiler açıldı.
“Şöyle sanal gözlüğü taksam, Van Gogh müzesini gezmeye başlasam” diye anlatıyorum.
Van Gogh’un tablolarına burnumu dayayacak kadar yaklaşsam mesela. Fırça darbelerini, renk kullanımını incelesem.
Sonra tabloyla konuşmaya başlasam:
- Senin adın ne?
- Yıldızlı Gece.
- Van Gogh seni gerçekten de akıl hastanesindeyken mi yaptı?
- Evet, Saint-Remy’de. O sırada sıkça nöbet geçiriyordu.
Doğrudan Van Gogh ile konuşmak da mümkün olmalı...
“Bu kadar hüzünlü, mutsuz ve yalnızken, nasıl oluyor da milyonlarca insanın yaşamına mutluluk katan böylesine muhteşem tablolar yapabildin?” diye sorsam, Van Gogh ne yanıt verirdi?
Sahi Gauguin ile tartışmasının nedeni neydi? Neden kendi kulağını kesti? Sonra intiharı...
Paul Gauguin’in tahitili kızlarıyla sohbet etmek isterdim. Modigiliani’nin uzun boyunlu kadınları, Degas’ın balerinleri, Toulouse-Lautrec’in Moulin Rouge dansçıları geliyor aklıma...
Elbette Marc Chagall’la da mutlaka konuşulmalı. Gustav Klimt, Frida Kahlo, Picasso, Salvador Dali, Renoir, Leonardo Da Vinci...
Birden sözümü kesiyor:
“IŞİD’in Palmira’da havaya uçurduğu Baalşamin Tapınağı var ya. Onu mutlaka sanal ortamda yeniden canlandıracaklar.”
Aklıma o görüntüler geliyor. Müzedeki arkeolojik eserlerin balyozla parçalanışı, binlerce yıllık höyüklerin iş makineleriyle talan edilişi.
Keyfim kaçıyor. Hangi yüzyılda yaşıyoruz? Bu ne ilkellik...
Bamyan Vadisi’ndeki dev Buda heykellerini de sanal dünyada canlandırırlar mı?
Anımsarsınız, Taliban’ın 2001 yılında havaya uçurduğu 1500 yıllık heykeller, dünyanın en büyük Buda heykelleriydi.
İranlı yönetmen Mohsen Makhmalbaf’ın sözleri geliyor aklıma:
“O heykeller insanlıktan utanç duydukları için kendileri yıkıldılar.”
Türkiye’yi düşünüyorum.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı”nı yıkan anlayışa ne demeli? Ya Zeugma Antik kentinde bulunan 2 bin yıllık mozaiklerin üzerine ayakkabılarıyla basan bakana, Aspendos’un restorasyonunda mutfak mermeri kullananlara...
“Bu gözlükleri takanların dünyaya bakışı da değişir mi acaba” diye soruyorum, “Yani bu eserlerin insanlığın ortak mirası olduğunu acaba kavrarlar mı?”
Sanal gerçeklikle ilgilenen dostum, “Sanmam” diyor, “Onlar bu teknolojiyi kullanarak müze gezmek yerine savaş oyunu oynarlar.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları