Feyzi Açıkalın

İhtiyatlı İyimserlik mi yoksa Kanıksanmış Çaresizlik mi?

14 Haziran 2020 Pazar

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Fahrettin Koca 90 günün sonunda gelinen noktayı bu sözlerle özetlemiş, salgının bir türlü sönümlenememesini halkın “İhtiyatlı iyimserliği” ne bağlamıştı.

İngilizceden apartılan bu deyim tabii ki yanlış kullanılmıştı. Halk, virüs tehlikesinin sürmekte olduğuna karşı bir kuşku içinde olmaktan ziyade, “Kanıksanmış çaresizlik” girdabındaydı.

Sağlık Bakanı COVID-19 sürecini yani “sürü bağışıklığını” Twitter’dan yürütmekle görevlendirilmiş olmalıydı. Torpilli olarak edindiği 280 karekteri kullanma hakkını, uzun ve anlaşılmaz cümlelerle değil, daha kısalarıyla kurarak gayet verimli sürdürüyordu.

Üç ayın sonundaki tablo, Bakan’ın Twitter macerasında çok da başarılı olmadığını göstermişti. Mesajın kitlelere ulaşamadığı, salgına yakalanma sayılarının yeniden yükselmesinden anlaşılıyordu. Mesaj ulaşıyordu da, belki insanların dikkati artık başka alanlara yönlendirilmişti.

Bekçi yasası, Ayasofya’da ibadet, gazeteci tutuklamaları; salgın döneminde evlere hapsolduğu için tüketmeyen halkın, dışarı çıktığında pahalılıkla yüzleşmesi virüsün pabucunu dama atmıştı.

AKP’nin rıza ürettiği konsolide seçmeninin dışındaki, virüsün elden ayaktan düşürüp ataletsiz bıraktığı muhalif halk da artık salgını boşvermiş, maskeleri iyice çenesinin altına indirmişti. Bunu halkın umursamazlığı ve rehaveti olarak adlandırdılar.

Normalleşme” adıyla “salıverilen” halk, aslında “Yeni Anormalliğe!” alıştırılmak isteniyordu. “Sal, tekrar toparla” yöntemiyle “sürü bağışıklığının” sağlanacağı, bu yolla salgının sonlandırılacağı varsayılıyor olmalıydı. Ekonomik kaygı-halkın sağlığı denklemi böyle çözülecekti.

Nasıl, “Lider iyi ama etrafındakiler kötü” sloganı yaygınlaştırılıyorsa, vaka sayıları tekrar artınca, “Önlem alıyoruz, uyarıyoruz ama halk kötü” mottosu da dolaşıma girdi. Sanki halkımız uzaydan gelmişti; onlarla ilk kez tanışılıyordu.

Bir zamanların güvenilir haber kanalları da ahlaksızlıkta zirve yapmaktaydı. Kurallara uymayan insan görüntülerinde, “hedefteki” semt ve şehirler olan Caddebostan sahil ve İzmir her fırsatta ekrana taşındı.

Daha salgının başından itibaren, açıklanan sayılardaki kritik eşikler bir türlü aşılamıyordu! Vaka sayısı artarken de böyleydi, azalırken de! Sağlık Bakanı’nın AKP’deki alışılmamış demokratik görünümü bile inandırıcılık sağlamıyordu. Halk yalancıktan eşek oldu! İnanmaya mecbur kılındı.

İşin daha vahim bir yönü vardı. Hadi biz, her türlü rüşvet, sadaka ve avantayla razı edilmiş halk kaderimize boyun eğer, sürecin sonlanmasını boynumuzu uzatarak beklerdik. Ama elin Batılısı, şu son yıllarda düşman belletilen Avrupalısı öyle miydi?

Cumhurbaşkanımızın, Dışişleri Bakanımızın artık ricacı olmaktan ziyade, “yetti gari” ünlemeleriyle çağrıda bulunup, turist göndermesini istedikleri Batı Avrupa liderleri yok muydu! Bir türlü ikna olmuyorlardı. İnanmıyorlardı besbelli bizim gibi, açıklanan rakamlara. Ama ekonomik bedeli ağır olmaktaydı bu güvensizliklerinin…

Son söz: Sağlık Bakanı şimdiye kadarki en kısa, sekiz kelimeden oluşan Tweet’ini dün akşam attı; vakaların arttığının net sayılarla belli olduğu günün sonunda!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları