Feridun Andaç

Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

27 Ağustos 2024 Salı

Sizi bir bakış, duyuş, sezgiyle karşılar Sacks. Her bir anlatısında karşınıza çıkan yeni/özgün düşünceler bir yanıyla hayatı sorgulamaya, öte yanıyla da kendinizle (ve her şeyle) yüzleşmeye çağırır. 

Evet, çağrısı olana bir anlatıcıdır Oliver Sacks. 

Bir bilim insanı. Deneyimlediği bir hayat, bilme/öğrenme tutkusu, sağaltım bilinci/ bilgisi onu yazıya taşıyor. 

Ne büyük zenginlik, insanlık/evren için... 

Gördüğü, gösterdiği her bir şey size dokunur. Yeni pencereler açar zihninizde, hayatınızın akışında. 

Onun, kendisini taşıdığı 80. yaş dönümünde kaleme aldığı “Cıva” metnindeki şu sözleri durduruyor beni: 

“Çoğu zaman hayatın daha yeni başlamak üzere olduğunu hissediyorum…” 

Zamanı bir anlık durduran, kendine baktıran bakış... Elbette orada kalmıyor, ilerliyorsunuz. Bilmek sizi her daim başkalaştırır, yaşama sevincini/direncini, hayatı ölüme karşı savunma biçimlerini öğretir. 

Dostum, sevgilim 50. yaşında ilk kez ülkemizin en uç kentlerine; Van’a, Hakkâri’ye yolculuğa çıkmıştı. 

“Bu coğrafyayı keşfetmekte meğer ne kadar geç kalmışım” diyordu. 

Bense, yaşamda geç kalınmış hiçbir şeyin olmadığını; oraları görmenin, gitmenin zamanı geldiği için gittiğini düşünüyordum. 

Her şeye yetişemeyiz, ulaşamayız. İçinizde diri tuttuğunuz “genç olma hali” sizde her an her şeye gidebilme, bunları düşleyebilme bakışı/bilinci oluşturur. 

Sacks’ın düşüncelerinde bunu görmek sizi kanatlandırabilir. Hatta bunlarla sizi buluşturduğu için ona “şükran” bile duyabilirsiniz. 

Yaşadığım, nefes alabildiğim için mutluyum diyebilmenin saflığını da taşır size. Bu da kendinizi iyi hissedebilmenin bir yoludur. 

Şimdi, bu satırları göl kenarındaki çay bahçesinde yazarken; arka masadaki üç adamın satılıp-alınacak bir aracın pazarlığını yapmalarına kulak misafiri oluyorum: 

“Herkes malını satarken iyidir...” 

“Herkesin malı ortada, paran cebinde...” 

“Kardaş alıyorsan eğer, elbette bakacan edecen...” 

“Herkes yoğurdum tatlı der, ayranım ekşi diyeni gördün mü?” 

“Derdi olan söylemez, dertsizim der; inanırsın; o hesap, kimse malım kötü demez...” 

“Mal canın yongası...” 

Hayata baktıkları yeri bu diyaloglarından anlayabiliyordunuz. 

Onların dünyayla ilişkiye girdikleri yerin/ şeyin sığlığını düşünüyorum bir anda. Ve masamda açık duran Oliver Sacks’ın kitaplarında (Oaxaca Günlüğü, Uyanışlar) söylediklerine dönüyorum. 

Yaşamsal karşılaşmalar... İnsanları hep aynı çizgide görmek/bulmak elbette mümkün değil. 

Gene de hayata asıl anlam katabilecek şeylerden uzak duran insanların dünyanın gidişatına pek bir şey katamadıklarını düşünürüm. 

Sığlık... 

Vasatlık... 

Vurdumduymazlık... 

Çağımızın en beter hastalıkları bence! 

Doğuruşu insanlığa bunca katkısı olan Sacks’ın şu üzüntüsü sizin de nasıl üzüntünüz olmaz: 

“Boşa harcadığım (ve halen harcamakta olduğum) onca zamana üzülüyorum. 20 yaşımda olduğum gibi şimdi 80 yaşımda da acı verecek kadar utangacım diye üzülüyorum. Anadilimden başka bir dil konuşamıyorum diye üzülüyorum. Bir de yeteri kadar seyahat edip diğer kültürleri tanımadığıma üzülüyorum.” (*) 

Gitmeye hazırlanmaktansa, yaşama tutunmak duygusunu aşılıyor size Sacks. 

Hatırlarım... 

1990’ların sonuydu. Adalet Ağaoğlu ile Yeniköy’deki evinde “nehir söyleşi” kitabımız üzerinde çalışıyorduk. O “meşum kaza”dan yaralanarak çıkmıştı. Söyleşi öncesi, bir gün, kaldığı otelin 11. katındaki odasında ziyaretine gitmiştim. Tekerlekli sandalyede mahzun, üzüntülüydü. Henüz yaraları sağalmamıştı şunu demişti: 

“Biraz önce Yıldız ile Müşfik (Kenter) geldi. Şu saksıdaki çiçeği getirdiler. Ne kadar güzel, ışıl ışıl çiçekler baksana. Onlara bakınca kendi hiçliğimi düşünüyorum. Hatta bir işe yaramayınca böyle, intihar etmeyi bile düşündüm şu 11. katta…” 

Oysa dirençliydi, hayata tutunma arzusu baskındı. 

Oradan ayrıldığım gün, söyleşimizin ilk günüydü. Ve benim de “Yaşama tutunmak” adını verdiğim, onu anlatan “biyografik-roman”ı yazmaya başladığım gündü o gün. 

O gün bu gün bana eşlik edense Oliver Sacks ve Marguerite Duras olmuştu. 

Bu yolculuğumuzu da bir başka yazımda anlatırım elbette sevgili okurum. 

(*) Benim Periyodik Tablom, Oliver Sacks; Çev.: Orhan Düz, 2017, YKY., 53 s.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları