Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

AKP’nin (ve Erdoğan’ın) önünde ‘kalan’ olasılıklar…

22 Eylül 2020 Salı

AKP ilk iktidar yıllarında, Türkiye Cumhuriyeti’ni siyasal İslamcı bir sosyal, ekonomik ve politik yapıya dönüştürmek için, uluslararası literatürde “soft power” olarak anılan “yumuşak güç”ü uygulamakla işe başladı.

Bu zaten ABD uzmanlarının (yeni Türkiye-ılımlı İslamcı) politikasının uygulanması idi. Ancak, “zorunlu olarak kullandığı araçlar ve dış talepler” açısından ekonomiden demokratik haklara, her alanda gerilemeye yol açtı. Çünkü, demokrasiden uzaklaşmayı, saydamlığı karartmayı, kaynakların kullanımında denetimsiz uygulamaları, vahşi kapitalizmin istediği talepleri karşılamak zorundaydı.

Kamu kurum ve kuruluşları yabancılara ve yandaş firmalara satıldı. Tarıma dayalı kamu tesisleri elden çıkarıldığı için, tarım dışarıya bağımlı hale getirildi.

Parti-devlet bütünleşmesi sağlayarak bu negatifleri, “kutuplaştırma ve ötekileştirme üzerinden” telafi etmeye çalıştılar. Ancak ekonomiden sosyal yaşam tarzına, bireysel ve toplumsal haklardan kadın-erkek eşitliğine bozulmalar o kadar arttı ki AKP destekçileri bile zarar gördüler.

AKP’nin kullandığı “yumuşak gücün” bu sonuçları doğurarak çoğunluğun her alanda büyük zarar görmesine yol açması, son çare olarak “sert güce-hard powe”a geçmek iktidarı “fiilen” sürdürmek için kaçınılmaz hale geldi.

“Sert güç” tercihinin kaçınılmaz sonucu olarak “sürdürülebilir üstünlükler kuramının gereği yerine getirilmeye başlandı”: statükoyu korumak için çıtayı sürekli yükseltmek zorundalar.

İşin daha da kötüsü, “ihvancı politika ile tek adam rejimi” birlikte çalışmaya başlayınca, yalnız iç dengelerde değil, dış dengelerde de gayri milli olağanüstü bozulmalar ortaya çıktı. Ankara, tarihte çok nadir görülen bir biçimde, hem bölgesinde hem de uluslararası alanda yalnızlığa itildi. Ülkenin ulusal çıkarları için “uygulanması gereken dış politika açık açık bilindiği halde” uygulanamıyor. İhvancı koşullanma, tarikat baskısı ve tek adam rejimi birlikte bunu tetikler hale geldiler.

AKP’nin (ve Erdoğan’ın) önündeki olasılıklar:

1) Mevcut (sert güç) politikasını içerde sürdürerek AKP (ve rejim) için halk desteğinin giderek daha da zayıflamasına yol açmak ve ilk seçimde iktidardan düşmek.

2) Sert gücü sürdürürken, iktidarda kalabilmek için seçimleri “geciktirmenin” yollarını sürekli açmaya çalışmak. Ancak bu olasılığın doğurabileceği “olağanüstü negatifler”, herhalde aklı başında AKP’li siyasilerin de değerlendirebileceği çok kritik hususlardır.

3) AKP’nin (ve Erdoğan’ın) çok hızlı ve radikal bir değişiklik ile “yumuşak güç” politikasına zorunlu olarak dönmesi.

Ancak, içeride ve dışarıdaki İhvancılar, diğer dinci örgütler açısından, AKP’ye (ve Erdoğan’a) karşı şiddetli tepkilerin doğmasına yol açabilecektir. Bu da, AKP’nin (ve Erdoğan’ın) inatla bugüne kadar ödünsüz sürdürmeye çalıştığı, siyasal İslamcı politikalarının inkârı anlamına gelebilecektir. Cihatçı gruplardan İhvancılara destek kaybına neden olabilecektir.

Ayrıca, parti-devlet bütünleşmesinde, “devlet sistemine yerleşmekte olan tarikatlar da politikanın bu yönde değişmesine şiddetle karşı çıkacaklardır”.

ABD-AKP (ve Erdoğan) ilişkilerinde, “yeni değerlendirmeler” ortaya çıkacaktır. ABD stratejistleri 1990’lı yıllarda, “yeni Türkiye, Ilımlı İslam” önerileri ile başlamalarına rağmen, Ankara’nın 2010’dan itibaren içerde “sert güç” politikasına geçmesinden çok memnun kaldılar.

Türkiye’de kutuplaşma artınca ABD, “Irak ve Suriye’de PKK-YPG bütünleşmesini askeri ve siyasi olarak sağladı.” AKP’nin içerideki “sert güç” politikası, ABD’nin Suriye’yi bölmesini kolaylaştırdı. Türkiye bölgede gerilerken ABD, İsrail ve Yunanistan ekonomik, siyasal ve askeri egemenliklerini artırdılar.

İktidarın İhvancı bir “sert güç” uygulamasını içeride ve dışarıda tercih etmesi onların işine yaradı. AKP içeride oy kaybederken, Türkiye de bölgede ulusal kayıplara uğradı. Sert power’ın meyvesini onlar yedi, 83 milyon ise kaybetti.

AKP’nin (ve Erdoğan’ın) önündeki olasılıklar derken, ne yazık ki akla gelen olasılıklar bunlar. Türkiye’nin ulusal çıkarlarını içeride ve dışarıda koruyabilmesi için kuvvetler ayrılığına dayalı, güçlü bir parlamenter rejim artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

Siyasal İslamcı sert güç uygulamalarının içerideki küçük bir azınlık ile emperyalizmin işine yaradığı kesinleşmiştir. Bu gerçeği artık herkesin anlayıp tutum belirlemesi gerekir: bu Cumhuriyeti yıkıp dinci bir faşist düzen isteyenler hariç…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları