Yeni-faşist bir AB’ye doğru

24 Temmuz 2023 Pazartesi

Avrupa’da ilk “faşistleşme” döneminde (1920-33), liberal demokrasi, ekonomik krize ve komünizme karşı bir çare üretemiyordu; bu kez ekonomik krize, küresel ısınmaya, büyük göç dalgasına karşı çözüm üretemiyor.

Bu “durum” içinde Avrupa Birliği ülkelerinde faşist partiler güçleniyor, gittikçe artan oranda ya hükümetlere ortak oluyorlar ya da muhafazakâr partilerin, hükümet kurmalarına yardımcı olurken önemli tavizler koparıyorlar. Bu dinamikler önce Türkiye, Macaristan son olarak İsrail örneklerinde gördüğümüz gibi devlet biçimini değişmeye zorluyor ya da “değişim” için gerekli siyasi kültürel zemini geliştiriyor.

Bir “faşist Avrupa” olasılığının arkasında bu partilerin, Avrupa Birliği projesine, klasik milliyetçilik bazında muhalefet etmekten vazgeçerek beyaz/Hıristiyan üstünlüğüne dayalı bir AB oluşturma amacına yönelmeleri yatıyor. İtalyan Başbakanı Meloni, İspanyol faşizmini temsil eden VOX’un bir mitingine uzaktan katılarak yaptığı konuşmada “Avrupa yurtseverlerinin, Avrupa’nın dünyadaki rolünü ve gücünü yeniden kazanmasını sağlamak için birleşmesi gerekiyor” diyordu.

SIRA İSPANYA’DA MI?

AB’nin, 4. büyük ekonomisi, 5. en kalabalık ülkesi İspanya’da pazar günü genel seçimler vardı. Muhafazakâr Halk Partisi’nin (PP) bu seçimlerde tek başına hükümet kurmasına olanak verecek bir çoğunluğa ulaşması beklenmiyordu. Son belediye seçimlerinde birçok bölgede, falanjist gelenekten gelen Katolik, ırkçı ve göçmen, feminizm, LGBTİ+, Katalan-Bask ayrılıkçılığı karşıtı VOX ile işbirliği yapan PP’nin yeni hükümeti VOX ile kurma olasılığı güçlüydü.

Bu gerçekleşirse Macaristan, Polonya, İtalya, Yunanistan’dan sonra İspanya’da da bir faşist parti devlete erişecek. Almanya, Avusturya, Fransa’da faşist hareketler güçleniyor. Kısacası AB’nin merkez ülkelerinde ve kimi çevre ülkelerinde hükümetler giderek faşist partilerin eline geçiyor. Böylece “göçmenlere, ‘geleneksel değerleri yıkan’ feminizm, LGBTI+ karşıtı, beyaz, emperyalist/sömürgeci bir AB fantezisi” giderek güçleniyor.

KÖTÜ RÜZGÂRLAR ALTINDA...

Küresel rüzgârlar faşizmden yana esiyor. Bu rüzgârların başında, bu yaz doğrudan yaşadığımız gibi küresel ısınmanın getirdiği iklim krizi var. Bir araştırmanın işaret ettiği gibi genelde küresel çapta sıcaklık artışına bakarken kimi önemli yerleşim merkezlerinde ani ve aşırı sıcaklık artışlarının, 1950’den bu yana çok daha büyük sıklıklarda yaşanıyor olması gözden kaçabiliyor (Örneğin Atina’da 2.7 kez, Bangkok 1.3x, Barcelona 3.7x, Pekin 5.7x, Hong Kong 5.3x, Kuala Lumpur 4.4x, Londra 10.4x, Marsilya’da 4.2x, Paris’te 8.1x, Roma’da 2.6x). Geçen hafta sıcaklıklar Tunus’ta 49, Cezayir’de 51, Ürdün’de 46 dereceye ulaştı. Genel olarak sıcak kıta diye bilindiğinden Afrika’da sıcaklıkların birçok yerde yaşanmaz düzeye ulaşmaya başlaması ise gereken dikkati çekmiyor. 

Bu gelişmeler kronik su ve gıda krizlerinin, güneyden kuzeye doğru sonu gelmez göç dalgalarının habercisi. Aşırı sıcaklar Avrupa nüfusunun tükettiği meyve, sebze gibi ürünlerin tedarik zincirlerini aksatıyor, gıda krizini fiyat artışları üzerinden yaygınlaşma eğilimi güçleniyor. Stratejik teknolojiler için gerekli kıymetli mineraller de genellikle Afrika’da bu sıcaklık krizlerinin yaşandığı bölgelerde çıkarılıyorlar. Bu alanda da ya tedarik zinciri ya da maliyet artışı sorunlarının oluşması riski hızla artıyor.

Son olarak ABD’nin militarist boyutlu bir sanayi politikası izlemeye başlaması karşısında, AB devletlerinin de benzer militarist politikaları, korumacı önlemleri gündeme almaya başladığı görülüyor. “Büyük/müdahaleci devlet” geri dönerken buna uygun bir ideoloji ve siyasi söylem de gerekiyor. Dahası, “Büyük güçler” arası rekabet sertleştikçe Avrupa’nın yalnızca bir ekonomik blok değil aynı zamanda askeri bir güç olarak ağırlığını koyma arzusu artıyor. Bu da bir aşamada egemen sermaye grupları, devlet seçkinleri ve “faşist Avrupa” projesi arasında bir yakınlaşma olasılığına açılıyor



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları