Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Küreselleşmeden sonra kaos

17 Mart 2022 Perşembe

Küreselleşmeden sonra hep ekonomik ve politik kaos geliyor ve “Tüm bunlar daha önce de oldu. Ancak, bizi yönetenler bunu bize söylemiş olsalardı bizi asla yönetemezlerdi” (Bob Beckman, Dawn wave, 1983).

SINIFLAR, EKONOMİLER, DEVLETLER

Küreselleşmenin” vaat ettikleri gerçekleşmedi. Ne ulus devletler yok olmaya başladı ne demokratik bir dünya ekonomisi ve kültürü şekillendi. Aksine, önce “terörizme karşı küresel savaş” devletlerin, güvenlik adına izleme, gözleme kapasitelerini, disiplin ve cezalandırma rejimlerini güçlendirdi. Finansal krizde gündeme gelen “kurtarma paketleri”, devletlerin ekonomiye, pandemi de günlük yaşama daha yakından müdahale pratiklerini meşrulaştırdı. 

Var olandan farklı küreselleşme, ekonomik model ve yönetişim anlayışlarına sahip büyük güçler yükseldi. Küresel jeopolitiğin içindeki gerginlikler giderek arttı. Bir süredir, dünya ekonomisinin önde gelen devletleri küreselleşmeden giderek artan bir hızla uzaklaşıyorlar. Trump’tan Modi’ye, Orban’a “süreç olarak yeni faşizm” pratikleri günlük haberlerin adeta kanıksanan bir parçası oldu. Ve bunların hepsi küreselleşmenin ürünüydü. 

Prof. Williamson’un, zaman zaman aktardığım “Eşitsizliğin dünü ve bugünü” başlıklı araştırmasından yararlanabiliriz: Küreselleşme sürecinde, ülkelerin içinde gelir dağılımı iyice bozuluyor, sınıf mücadeleleri sertleşiyor, halkın devletten beklentileri artıyor. Devletler, sınıflar arası dengeleri koruyabilmek için ekonomiye müdahale etmeye, korumacılığa yöneliyor; ekonomik krizin etkilerini başka ülkelere ihraç etmeye çalışıyorlar. Bu yola giren ülke sayısı arttıkça uluslararası ticaret ve finans devreleri kırılmaya başlıyor. Bu madalyonun öbür yüzünde de halk sınıfları, özellikle yoksullaşmaya başlayan orta sınıflar arasında, gittikçe artan milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, otoriter devlet arayışı şekilleniyor.

Küreselleşme döneminde, uluslararası alanda yeni ekonomik güçler yükseliyor, güçlendikçe yerleşik düzenin kurallarını sorgulamaya başlıyor; etkisi azalmaya, güç kaybetmeye başlayan devletler de kendilerini korumak için ekonomik ve askeri önlemler almaya girişiyorlar. 

Bu iki eğilimin yarattığı gerginliklerin basıncıyla küreselleşme çöküyor. Önceki küreselleşme iki dünya savaşına, pandemiye, devrimlere, faşizme yol açarak çökmüştü. “Küreselleşme kendi çelişkileri altında çökecek” derken hep bu denkleme işaret ediyordum. Bir fazlasıyla artık bir de “iklim krizi” gibi yukarıdaki iki eğilimden özellikle birincisini derinleştiren bir etken de var.

GELDİK UKRAYNA SAVAŞINA

Finansal kriz, büyük durgunluk, Çin’in yükselmesi, ABD’nin hegemonyası altında şekillenmiş düzenin kurallarına itiraz etmeye başlaması, ABD’nin tehdit algısı, Çin ile arasındaki ticaret ve teknolojik rekabet, Covid-19, tedarik zincirleri, serbest ticaret gibi küreselleşmenin en temel taşlarını yerinden sökmüştü. Ukrayna savaşı, bu istikrarsızlıklar ve gerginlikler üzerine ağır bir basınç yükledi.

Geçen yazımda değindiğim gibi, buğday, mısır, bitkisel yağ, un, petrol, doğalgaz fiyatlarındaki artışlar aniden hızlandı. Bunlara nikel, paladyum gibi yarıiletkenlerin, otomobil katalizörlerinin yapımında kullanılan metallerin, suni gübrenin fiyatlarının artışları eklendi. Devreye giren yaptırımlar, Rusya’yı terk eden bankalar ve şirketler, el konan servetler yalnızca piyasa ve özel mülkiyet düzeninin artık “kutsallığının” kalmadığını göstermiyor, belirsizlikler uluslararası finansal devreleri kopmaya doğru geriyor. Ekonomik resesyon, enflasyon ve merkez bankalarının faiz artırma olasılıkları artıyor.  

Bu son derece patlayıcı karışım, birkaç petrol ve tahıl ihraç eden ülkenin dışında, Avrupa ve gelişmekte olan ülkelerde yoksullaşmanın hızlanması anlamına geliyor. Bu da bizi yukarıda değindiğim iki eğilimden birincisine getiriyor. Bu süreçte ülke içindeki siyasi gelişmelerde, tarih bize en yoksulların değil, “yeni yoksullaşmaya başlayan” kesimlerin tepkilerine, bu tepkilerinin en yoksulların tepkileriyle birleşerek bir siyasi harekete dönüşme olasılığına dikkat etmemizi söylüyor. Sol hareketlerin bu dinamiğe müdahale etmesi yaşamsal bir öneme sahip. Yoksa...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları