Havada isyan kokusu...

01 Şubat 2016 Pazartesi

“Yönetilenler artık eskisi gibi yönetilmek istemiyor.” Böyle durumlarda hava isyan kokmaya başlar.
Şimdi havada isyan kokusu ve korkusu var. Geçen hafta, Financial Times, New York Times gazetelerinde yorumlar, Davos zirvesinde yapılan tartışmalardan hareketle, yerel işçi sınıflarının, seçkinlerin yönetme kapasitesine (egemen sınıfların temsilcilerine) olan güvenlerini kaybettiklerini yazıyordu. İngiltere’de Muhafazakâr Parti’nin eski başkanı W. Hague’e göre, “aşırı akımlar iktidardan bir mali kriz uzakta”. (Daily Telegraph)
Yönetenler de artık eskisi gibi yönetemiyorlar. Bunu da, “sermaye hareketleri sınırlanabilir”, “serbest ticaret zararlı olabilir” gibi konulara, göçmenler sorununa, Batı’da nüfusun büyük kesiminin küreselleşmeden yararlanamadığına ilişkin tartışmalardan çıkarabiliyoruz.

***

Kapitalizmin krizinin yönetiminde oluşan neoliberal hegemonya dört varsayıma dayanır: (1) Ticaretin, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi iyidir. (2) Bütçe açığını azaltmak için devletlerin sosyal harcamaları kısılmalı, kamu işletmeleri uygun koşullarda özelleştirilmelidir. (3) Emek piyasası esnekleştirilerek, işçi ücretleri düşürülmeli, emek disiplini artırılmalıdır. (4) İşçi sınıfının direncini azaltmak için yabancı işgücü ithalatı kolaylaşmalıdır.
Son aylarda yoğunlaşan tartışmalar bu dört varsayımın artık savunulamaz olduğunu sermayenin organik entelektüellerinin de kabul etmeye başladığını gösteriyor.
Avrupa Birliği içinde, Şengen Anlaşması bağlamında sınırların kaldırılarak malların, emeğin serbest dolaşımının sağlanması, neoliberal hegemonyanın en önemli başarılarından biriydi. Sürekli ekonomik kriz, AB periferisinden, AB dışından göç dalgasındaki hızlanma, devletlerin halklarını İslamcı terörizmden korumadaki başarısızlıkları, gelinen noktada, artık “sınırları kaldırma çılgınlığı” (Financial Times), “iyimser deneyim” (Politico) olarak tanımlanan Şengen düzeninin sonunu getirdi.
“Serbest ticaret her zaman iyidir” varsayımına gelince, Dani Rodrik’in son kitabındaki (Economics Rules) eleştiriler bir yana, Wall Street bankerlerinden Steven Ratner New York Times’da, Noah Smith Bloomberg’de geçen hafta, serbest ticaretin Amerikan işçi sınıfı üzerindeki olumsuz (ücretleri düşüren, işsizliği artıran) etkilerini açıkça ortaya koyuyorlardı. Martin Wolf’a göre yerel işçi sınıfı, göçmenlerin ekonomiye (sermayeye- E.Y) yaptıkları katkıdan yararlanamadı, küreselleşmeden de payına daha düşük ücretler, daha yüksek işsizlik düştü
Bu sırada, Financial Times’da Münchau, “Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinin mali krizlerin oluşmasına katkıda bulunduğunu artık söyleyebiliriz” derken, bir başka yorumda da yazarlar “sermaye hareketlerinin denetlenmesi düşüncesinin artık bir tabu olmadığına” dikkat çekiyordu.

***

İşçi sınıfı, egemen sınıfların temsilcilerine olan güvenini kaybederken, Wolf, solun da bir seçenek sunamadığına dikkat çekiyor. Wolf’a göre sol, kimlik siyasetini, göçmen haklarına, laiklik ve cinsel tercihlere ilişkin özgürlüklerin genişletilmesi taleplerini benimserken, yerli işçi sınıfının sorunlarına, kaygılarına cevap veremeyerek, yerli işçi sınıfına giderek yabancılaştı; libertarian (sol liberal) entelektüeller de “her iki tarafı da desteklemeye kalktıkları için bugün bu kadar dışlandılar”.
Şimdi, sermaye sınıfının organik entelektüelleri arasında, yerel işçi sınıflarının, “popülist” akımlara yönelmeye başladığına, bir isyan havasının oluştuğuna ilişkin korkular artıyor. Donald Trump ve diğer faşizan partiler güçlenirken, merkez sağ ve sol zayıflıyor. Sosyalist hareketin geleneksel politikaları da sonuç vermiyor. Neo-liberal hegemonyaya da geri dönülemez. Öyleyse...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları