Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘En ileri kapitalist toplum’- II

13 Haziran 2019 Perşembe

Bu konuya geri dönmeyi planlamıyordum. Salı günü, Financial Times, New York Times, National Interest gibi yayınlarda rastladığım bir yorum beni düşündürdü.

Korkuyor ve korkutuyor
Pazartesi yazımı bitirirken “Kapitalizmin en gelişmiş biçiminin hızla canavarlaşmakta olduğu görülüyor” demiştim. Financial Times’da Gideon Rachman’ın, “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” (Trump) sloganına atıfla, “Donald Trump Amerika’yı yeniden korkunç yapıyor” başlıklı yorumu dikkat çekiciydi. Rachman, Trump döneminde ABD dış politikasının bir Mafya Babası’nın, korkutarak sindirme tutumunu andırdığını yazıyor.
Teorik bir dille söylersek, ABD dünya sisteminde liderliğine artık rıza alamadığı, yeni güçler yükselmeye başladığı için, konumunu şiddeti öne çıkararak korumaya çalışıyor. Bu eğilim, 11 Eylül’den sonra “İmparatorluk projesi” olarak başlamıştı”. İflas etti. Şimdi en kaba biçimde canlandırılıyor.
Rachman bu “Mafya Babası” tutumunun 5 özelliğine dikkat çekiyor. (1) “Babalar” (diğer devletlerin liderleri) arasında kişisel ilişkilere önem vermek. (2) Yalnızca aile üyelerine güvenmek. (3) Övgüden tehdide, sonra hemen övgüye geri dönebilmek. (4) İttifakları bir “koruma şantajına” dönüştürmek; “Parayı öde yoksa seni korumayız”. (5) Akılcı diploması yerine, “reddedilemeyecek teklifleri” dayatmak. Rachman, bu politikaların etrafa korku saçtığını, ABD’ye olan güveni daha da yıprattığını vurguluyor. Bu yüzden olacak, Arap Baharı’nın ardından gerileyen “uluslararası jeopolitik korku indeksi” (J. P. Morgan’ın hazırlıyor) Trump seçildikten sonra hızla tırmanmaya başlamış.
Daniel L. Davis (dört savaş deneyimli, emekli kurmay albay) “ABD’nin korku temelli dış politikasına son vermek gerekiyor” başlıklı denemesinde (National Interest), Rachman’la aynı noktaya, tam karşı yönden gelerek ulaşıyor. Davis, “11 Eylül’den bu yana ABD dış politikası realist ilkeler ve diplomasi değil, hep bir şeylerden korku üzerine inşa ediliyor” diyor. Davis’e göre, ABD terörizmden, Kuzey Kore’nin, İran’ın nükleer silahlarına, Çin’in yükselmesinde, Rusya’nın gücünden korkuyor, çare olarak da, akılcı diplomasi yerine askeri güce öncelik vermeye çalışıyor. Davis, bu tehlikeleri yadsımıyor, ama abartıldığını ve öncelikle askeri tepkiye yönelmenin ABD’yi yalnızlaştırdığını savunuyor.
ABD’nin durumu, akla, “Galya Savaşları” kitabında, Sezar’ın, tüm askerleri Galyalılar tarafından katledilen General Sabinus için söylediklerini getiriyor: “Korkuyla hareket ediyordu, bu onun yeni düşünceler üretme kapasitesinin tükendiğini gösteriyordu - tıpkı, olaylar çoktan başladıktan sonra, sürecin içinde plan yapmaya zorlanan insanlar gibi...” Biz de, bu korkularla hareket eden ABD’de dış politika çevrelerinin bir “Büyük Strateji” üretmeyi başaramadığına, adeta her kafadan bir başka ses çıktığına, bu durumun Trump döneminde adeta bir kaosa dönüştüğüne tanık olmuyor muyuz?

Korku ve çürüme
ABD, dünyadaki konumunu yitirdikçe, ekonomisi bir zamanların refahını üretemez oldukça, toplumun kültürel canlılığı, dinamizmi de geriliyor; halkının ruh sağlı giderek bozuluyor. ABD en gelişmiş beş ülke içinde, depresyon (yüzde 4.8), anksiyete hastalığı (yüzde 6.7), madde bağımlılığı (yüzde 17.4) klasmanında birinci sıraya yükseliyor.
New York Times’dan David Brooks da son yıllarda gençler arasında hurafelere inancın, “okult”a ilginin hızla yayıldığını aktarıyordu. Benzer bir durumu 20. yüzyılın başında Avrupa’da, faşist rejimlere giden dönemde de görmek olanaklıdır.
ABD’de 18-24 yaş arasındakilerin yüzde 44’ü yıldız falına inanıyormuş. Tipik bir yıldız falı sitesinin günlük internet trafiği üç yıl öncesine göre yüzde 150 artmış. Cadılığa inanların (Wiccan) sayısı da hızla artıyormuş. Wiccan olduğunu açıklayanların sayısı 1990’da 8 binden 2000 başında 134 bine bugün de bir milyonun üstüne çıkmış.
Kısacası, mafya babası tarzı dış politika dünyaya korku saçıyor. Seçkinleri korkudan rasyonel düşünce kapasitesini kaybetmeye başlamış. Halk, daha iyi bir gelecek umudunu kaybettikçe, ruh sağlığını kaybediyor, batıl inançların cazibesine kapılıyor. Bu adeta “karanlık çağları” anımsatan bir çürüme ve gerileme, bir canavarlaşma değilse sizce nedir?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları