‘Büyük Yenilenme’ ve sosyal demokrasi

01 Şubat 2021 Pazartesi

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 temasına göre bir “Büyük Yenilenme” gerekiyor. Aynı şeyi Sosyal Demokrasi (SD) için de söyleyebiliriz.

‘BÜYÜK YENİLENME’

Finansal kriz, Covid-19 krizi, ağırlaşan iklim krizi, “serbest piyasa” modeline dayalı kriz yönetim modelinin artık “sistemi” stabilize edemediğini gösterdi; yeni bir “model” arayışı başladı.

Bunun ilk işaretlerini, son IMF ve Dünya Bankası toplantısında görmüştük. Neoliberal modelin kararlı bir savunucusu olan bu iki kurum şimdi, para politikası, bütçe disiplini ve kemer sıkma yerine maliye politikalarına, ekonomik büyümeye, kimi sanayi dallarını desteklemeye, enflasyona değil işsizliği azaltmaya öncelik veren ekonomik politikalar öneriyorlar. Kapitalizmin merkez ülkesi, ABD’de devlet başkanı seçilen Biden’ın ilk imzaladığı kararnameler de artık ekonomik modelde bir paradigma değişikliğine işaret ediyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun genel müdürü, Schwab’a göre “Covid-19 krizi, eski sistemin 21. yüzyıla uygun olmadığını” gösterdi; bir “Büyük Yenilenme” gerekiyor. Schwab, şirketlerin “kâr maksimizasyonunun, hisse sahiplerinin çıkarının ötesinde, toplumun sorunlarına bakmaları gerektiğini” savunuyor. Fransa Devlet Başkan Macronbu krizden ancak eşitsizliklerle mücadele eden bir ekonomiyle çıkabiliriz” diyor, ekliyor: “kapitalist model ve bu açık ekonomi, bugünün ortamında çalışmıyor”. Ford Foundation’un başkanı Darren Walker’e göre “eğer kapitalizm sürdürülecekse, neoliberalizmin tabutuna son çiviyi çakmamız gerekiyor”.

SOSYAL DEMOKRASİNİN ZAMANLARI

Büyük Yenilenme”, 200 yıllık evrimi boyunca, her dönemde, sınıflar arasındaki dengeye, kapitalizmin dinamiklerine/gereksinimlerine göre şekillenen sosyal demokrasi için yeni bir sayfa açabilir.

SD, burjuva devrimleri çağında şekillenen, kapitalist bireyin çıkarına odaklı liberal demokrasiye tepki olarak, çalışanların çıkarına odaklı bir demokratikleşmeyi savunan sosyalist bir hareket olarak doğdu. İşçi sınıfının ilk grev ve direniş hareketlerinin yükseldiği, emek piyasasının stabilizasyonunun kapitalist sınıf açısından ilk kez önem kazandığı dönemde kitleselleşti.

SD, 1871 Paris Komünü yenilgisinin üzerinde, bir sağa kayma, gerileme dönemine girdi. SD, I. Dünya Savaşı’nı destekledi; Almanya’da bir sosyalist kalkışmanın bastırılmasında, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katledilmesinde önemli bir rol oynadı. SD, sosyalizme parlamenter sistem içinde geçme amacını terk etti. İkinci Dünya Savaşı sonrasından 1970’lere kadar kitlesel sendikaların, ekonomik büyümenin, Soğuk Savaş’ın iklimi SD’nin altın çağı oldu. Bu iklimde, SD’nin ikili işlevi vardı: Bir taraftan toplumsal reformlarla işçi sınıfının yaşam koşulların iyileştirmeye çalışmak, diğer taraftan komünist hareketin gelişmesini önlemek.

SD partiler, 1970’lerin ortasından itibaren yeniden gündeme gelen liberalizmin (neoliberalizm) karşısında, muhafazakâr partilerden, (The Economist’in gözlemini ödünç alırsak) “farklı politikalar geliştirmeyi başaramadıkları için” bu ikili işlevi yerine getiremediler, hızla gerilediler.

Kısacası, sosyal demokrasinin 20. yüzyılın başında sosyalist özelliklerinden sıyrılarak zamanla bir “düzenlemeci” partiye dönüştüğünü, bir taraftan emekçi sınıfların temsilciliğini üstlendiğini, diğer taraftan da politikalarını, egemen sınıflar ile kendi sosyal tabanı arasında bir “birlikte varoluş modeli” kurmak üzere ama sağından, solundan ve tabanından gelen basınçların altında şekillendirdiğini görüyoruz.

Şimdi, SD’nin yeniden yükselmesine uygun ortamda, sosyalist solun karşısına, yönetilemediğinde vahim toplumsal sonuçlara yol açan eski bir paradoks yeniden geliyor: Kriz ne kadar sert olursa olsun, işçi sınıfının, halkın “kapitalist gerçekçiliğin” etkisindeki kesimi, ilerici bir bilince ulaşırken, sosyal demokrasinin üzerinden atlamıyor, içinden geçiyor. Onlar hâlâ SD’nin etkisindeyken, özellikle faşizme karşı, safların sıklaştırılması gündemdeyken, SD partileri, birlikte mücadele etmenin yollarını aramak, araçlarını yaratmak yerine, “III. Dönem”de (1928-35) olduğu gibi sosyal faşist ilan etmek ya da yok saymak antifaşist güçlerin birlik olasılıklarını sabote ediyor, faşizmin değirmenine su taşıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları