Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Büyük belirsizlik

12 Ekim 2020 Pazartesi

Bir büyük güç, ABD, artık yaşam evresinin son aşamasında, kurduğu ekonomik düzen ve güvenlik mimarisi çözülüyor. Bir başka büyük güç, Çin, kendi ekonomik ve güvenlik gereksinimleriyle birlikte yükseliyor. Bu iki süreç, tarihin yine çok kritik bir dönemece geldiğini düşündürüyordu. Covid-19 şoku bu belirsizliği aniden artırdı. 

II. Dünya Savaşı’nın şoku kapitalizmin yeni lider ülkesini belirlemiş, yeni bir sermaye birikim rejiminin, uluslararası ekonomik, güvenlik mimarisinin ve hidrokarbon temelli bir enerji rejiminin oluşmasına yol açmıştı. Covid-19’un yarattığı şok da bunlarla kıyaslanabilecek şiddette dönüşümleri, gündeme getiriyor.

Covid-19 şoku 

Covid-19’un yarattığı şok ile dünya ekonomisi yüzde 5 oranında daraldı. Bu, resesyon sınırı olarak kabul edilen yüzde 2.5 büyüme oranına kıyasla yüzde 7.5 gerileme anlamına geliyordu. Covid-19 ile gelen şok, uluslararası ticaret, finans, teknoloji ve ekonomi politikası alanlarında da çok önemli dönüşümler getirmeye başladı.

ABD ile Çin arasında başlayan ticaret savaşı içinde Çin yönetimi, dünya piyasalarına bağımlılığını azaltarak kendine yeterli bir ekonomi yaratma kararıyla iç pazara dönüyordu. Covid-19 salgınının tedarik zincirleri üzerindeki etkileri bu eğilimi daha da güçlendirdi. Dünya ekonomisi ve onun geleneksel merkez ekonomileri daralırken Çin ekonomisinin, Covid-19 şokunu hızla atlatarak büyümeye devam etmesi, onun bölge ekonomileri açısında önemini daha da artırdı. Böylece kimi analistler, biri ABD diğeri Çin merkezli iki tedarik zincirleri sistemi, dolayısıyla iki farklı ekonomik bölge oluşma olasılığından söz etmeye başladılar. Çin’in “Tek Kuşak Tek Yol Projesi” de tedarik zincirlerinin yeni haritasının şekillenmesinde önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor.

İkincisi Covid-19 ile gelen şok, ekonomide dijitalleşmeyi otomasyon eğilimini hızlandırırken, dünya ekonomisinin krediye dayalı genişleme (finansallaşma) döneminde yaygınlaşan, turizm, otelcilik, lokantacılık, alışveriş merkezleri gibi tüketim alanlarını yaşamsal bir krize itti. Bu ikisi birlikte değerlendirildiğinde kapitalist uygarlığın büyük bir işsizlik, iflas ve yoksullaşma dalgasıyla yüz yüze olduğu, bu alanlarda kaybolan istihdamın büyük kısmının artık geri gelmeyeceği söylenebilir.

Ve dönüşüm dinamikleri 

Covid-19’un yarattığı şok gittikçe derinleşen bir iklim krizi ve önleme çabalarıyla çakıştı. Böylece gittikçe yayılan dijital ve yapay zekâ ilişkili otomasyon ile küresel ısınmanın basıncıyla, taşımacılıkta hızlanan “elektrikleşmenin”, hidrokarbon üretimine, tüketimine dayanan endüstriler üzerindeki yıkıcı etkisi çakışıyor, işsizlik dalgasının daha da yükseleceğini söylüyor. 

Yine de hizmet sektöründe, fiziki tüketim, alışveriş mekânları sektöründe, bunları ekonomik kriz boyunca ucuz kredilerle ayakta tutan finans sektöründe yaşamsal riskler atarken, “elektrikleşme”, dijitalleşme, otomasyon dalgasına uyum sağlayan tüketim sektörü, sanayi dalları (artık-değer üretme kapasitesi) güçlü ekonomik merkezlerin bu dönüşüm sürecinden avantajlı biçimde çıkma şansı olduğu düşünülebilir.

Covid-19 ile gelen şok, devletleri de etkiledi. 2008’de finans sektörünü desteklemek için ekonomiye müdahale eden devletler bu kez, sağlık sektörüne, emek piyasalarına, tüketim süreçlerine, hatta salgınla mücadele bağlamında vatandaşların günlük yaşamına doğrudan müdahale etmeye başladılar. Devlet ve ekonomi, devlet ve günlük yaşam arasındaki ilişkiler hızla, “devlet kapitalizmi” yönünde, otoriter biçimlerde yeniden şekillenmeye başladı. 

Bir taraftan, iki büyük güç arasındaki rekabetin ne yönde ilerleyeceği, Avrupa Birliği, Rusya, Japonya ve Hindistan gibi ekonomik ve askeri güç merkezlerinin tercihlerinin nasıl şekilleneceği belirsiz. Diğer taraftan, yükselmeye devam eden işsizlik dalgasının ideolojik ve siyasi (sağ veya sol) sonuçları, devletin (yürütme organının ve güvenlik bürokrasisinin) ekonomi politikaları (serbestlik) ve güvenlik alanında (bireysel özgürlükler) artmaya başlayan müdahale kapasitesinin vatandaşlarının yaşamları üzerindeki kısıtlayıcı etkilerinin sınırları henüz belli değil. Büyük bir belirsizlik ortamı oluştu. Anlamaya çalışır, çıkış yolu ararken hurafelere değil, bilime ve felsefeye sarılmak gerekiyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları