Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Boş göstergenin zehirli cazibesi

12 Eylül 2019 Perşembe

“Jaws”u anımsıyor musunuz? Gişe rekorları kıran, sinema tarihine geçen bu filmin ana izleği son derecede basitti: Sakin bir sayfiye kasabasının denizinde, aniden dev bir köpek balığı dehşet saçmaya başlar. Filmin başarısı, kimi eleştirmenlere göre o canavarın, Amerikan halkına, Amerikan yaşam tarzına yönelik (göçmenler, doğal felaket, komünistler vb.) tehditleri simgelemesinden kaynaklanıyordu. Kimileri için de “Jaws” kapitalizmin acımasızlığını simgeliyordu. Gerçekteyse, hem bu yorumların hiçbiri tek başına doğru değildi, hem de hepsi birden geçerli olabilirdi (Zizek). Çünkü “Jaws”, seyircinin karşısına, her birinin, içine kendi korkularını yazabilecekleri bir “boş gösterge” olarak çıkıyordu. Faşizm yükselirken “Yahudi” simgesinin üstlendiği işleve benzer bir işlevdi bu. Ve sonunda o “kötülüklerin simgesi” Jaws’ın patlayarak yok edilmesi izleyicide bir haz, güçlü bir “katarsis” yaratıyordu.

Bizde de iki kez...
Türkiye’de, seçmen 2000’lerin başında benzer bir haz yaşadı ama bir farkla... O zaman, her kesimden seçmen yalnızca korkularını değil umutlarını da bir “boş göstergenin” içine yazıyordu. Bu “şey”, “ekonomiyi başarıyla yönetecek, askeri vesayeti kaldırarak Türkiye’yi demokratikleştirecek, Kürt sorununu çözecek”, “ülkeyi AB’ye sokacak”, “Ortadoğu’da ABD’den boşalan yeri dolduracak, dünya gücü olacaktı.”

O “şey”, sık sık, “ben değişmedim”, “İslamın ılımlısı olmaz” gibi uyarılarda bulunuyordu. Liberal entelijensiya sürekli “hayır değişti”, “sizinki laikçi paranoya”, “niyet okumayın” diyor, tam bir kendini beğenmişlikle o “şeyi” yönlendirebileceğine inanıyordu. Liberal entelijansiya, “Hem zaten yeterince değişmemiş bile olsa iktidarın gerçekleriyle karşılaşınca uyum sağlar” gibi fantezilerle o “şeyin” “hakikatinin” üzerini örtüyor; halkın o “şeyi” şekillendiren “habitus”u (onu yaratan ortam, kişisel tarih ve değerler) görmesini engelliyordu. O fantezilerin hepsi tersine dönerek çok rahatsız edici gerçeklere yol açtılar. Şimdi o gerçeklerin sancılı dünyasında yaşıyoruz.
Bu kez karşımızda, o gerçeklerin sancılı dünyasında, bir başka “boş gösterge” var. Yine içine umutlarımızı yazıyoruz. Bu “şey”, “AKP’yi bölecek, bizi Erdoğan’dan kurtaracaktır”. “Erdoğan gibi, katı görüşlü (inançlı, dava adamı-E.Y.) biri değil, yeni duruma uyum sağlayabilen, toplumsal ve siyasal olarak etkilenebilecek biridir”, “ılımlı uzlaşmacı”, hatta “demokratik kimliğiyle AKP’nin yarattığı toplumsal ve ekonomik yıkımı tersine çevirebilecek” biridir. Yine bu “şey”in gerçeğini, onu yaratan “habitus”u hatta, yakın geçmişteki, bu “habitus”la uyumlu pratiklerini görmek istemiyoruz. O “şey”in, ona atfedilen simgesel varlığına, “boş göstergenin” içine yazdığımız umutlarımızın gerçekleşeceğine inanmak istiyoruz. Halbuki “bazen bir gül sadece bir güldür” herhangi bir umudun simgesi değil!

Dünyanın halleri de uygun değil
Dünyanın halleri de siyasal İslamın sağ popülizminin (dinci “Yeni Faşizm”in) içinden demokrasi çıkarmaya, hatta demokrasiyi var olduğu yerlerde bile korumaya uygun değil.Yalnızca, ABD, Almanya, İtalya ve son olarak İngiltere’de yaşananlara bakmak yeterli. “Demokrasi kendi kendini yiyor!”
Demokrasi her şeyden önce, ekonomik ve siyasi iktidarsızlıkların sancılarını azaltarak, farklı çıkarların, kültürlerin bir arada yaşamasına olanak verecek bir refah düzeyi gerektiriyor. Bu düzey hızla kayboluyor ve toplumsal çelişkiler derinleşiyor. Halkın, toplumu yönetenlere, seçkinlere ve uzmanlara, “çok bilmiş” eğitimlilere, demokrasiye karşı güvensizliği, öfkesi yükseliyor.
Bugüne kadar bu dalgadan sağ popülizm (Yeni Faşizm) yararlandı. Bu dalgaya karşı liberal demokratik araçlarla direnmek çok zor, hele demokratik devrim geleneği zayıf olan, ekonomik ve kültürel zemini toplumsal uzlaşmalara izin verecek düzeyde sağlam olmayan ülkelerde...
Milliyetçi ya da dinci “Yeni Faşizm”in (sağ popülizmin) yükselişine, her türlü liberal demokratik fanteziyi, ekonomizm saplantısını bir kenara itip disiplinli, örgütlü bir “sol popülizmle”, siyasi-kültürel bir seçenek ve hareket yaratarak direnmekten başka çare yok!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları