Bizi durmadan öldürüyorsunuz, bayım!

25 Haziran 2022 Cumartesi

Cemal Süreya, o hiç aklımızdan çıkmayan şiiri Üvercinka’da, aşkı önceleyerek “Böylece bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar/ zaten bizi sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar” diyordu. Süreya’nın bu dizeleri yazarken aklının ucundan günün birinde kadınların hiç durmadan öldürüleceği geçmiyordu. Oysa ne zamandır, her gün bıçaklanıyoruz, şişleniyoruz, yüksekten atılıyoruz, kesiliyoruz, doğranıyoruz, vuruluyoruz, yakılıyoruz, kurşuna diziliyoruz. Üstelik öyle birer ikişer filan değil, üçer beşer öldürülüyoruz. Bedenimiz vahşetin sınırlarını zorlayan cinayet öyküleriyle bütünleşiyor. Her gün bedeni morlukları defalarca tatmış güzelim genç kızların, eli öpülesi annelerin çığlıklarıyla uyanıyor, ölümlerden ölüm beğeniyoruz. Çünkü bizi durmadan öldürüyorsunuz, bayım!

*

Günlük hayatın içinde ölümler bir anda sıradanlaşıyor: Öyle ki bakkala gidersin adam çakal olur, ölürsün. Etek giyersin, azıcık kısa diye ölürsün. Evden alışverişe çıkarsın, “İzin almadın” diye ölürsün. İşe gidersin iş arkadaşınla iki satır konuşursun, “Adamla ne konuştun” sorusu duvarlarda yankılanır, ölürsün. Perdeler tam kapanmaz, “Kiminle işveleşiyorsun!” diye ölürsün. Çocuk ağlar, “Bu çocuk niye ağlıyor?” denir, ölürsün. Akşama herifçioğlunun istediği yemek önüne konmaz, ölürsün. Adamın biri seni taciz eder, gelenek ne menem bir şeyse, ona yaslanır katilin... ölürsün. Delikanlının biri sana âşık olur, aşkına cevap vermiyorsundur, ölürsün. Savunmasız kalır, tecavüze uğrarsın, namus adına ölürsün. Emeğinle, alın terinle az biraz para biriktirirsin, kocanın kumar borcunu kapatmak uğruna ölürsün. Sevgilinle el ele tutuşursun, töre denir, baban ya da ağabeyin eliyle ölürsün. Dul kalırsın, herifin biri gözüne kestirir, ölürsün. Bir manyağa denk gelirsin, dolmuştan ormana kaçırılır, ölürsün. Genceciksindir, ailene destek olmak için işe girersin, patronunun tecavüzüne uğrar, ölürsün. Adam seni olmadık vaatlerle kandırır, her şeyin farkına varır, yüzleşmeye gidersin, ölürsün. Musluk bozulur, eve tamirci gelir, “Yabancı bir adam eve niye girdi?” diye ölürsün. Nişanlısındır, ayrılmak istiyorsundur, ölürsün. Boşanma davası açarsın, ölürsün. Bir adama âşık olursun, hayatını yeniden gözden geçirmeye fırsat kalmadan ölürsün. Sevdiğinle buluşmaya gidersin, ölürsün. Üniversitede öğrencisindir, gelecek adına parlak düşlerin vardır, bir cahilin aşağılamasıyla ölürsün. Okumak istersin, kendi ayaklarının üzerinde durmak... “Kızlar okumaz!” denir, ölürsün. Hırsıza, uğursuza denk gelir, ölürsün. Anasındır, evladını kocan taciz eder, her gün yaşarken ölürsün. Dayının, amcanın tecavüzünü kaldıramaz, parçalanmış ruhunla ölürsün! Düşlerin kirletilmeye çalışılır, ölürsün!

Hep ölürsün!

*

Yetmezmiş gibi, dayak yersin. 1.82 boyunda olmana rağmen 1.60 cm’lik bidona konulur, canlı canlı yakılırsın. Yetmez üstüne beton dökülür. Sonra ne mi olur? Katilin bir anda tahrik indirimi alır!. Nasıl bir şeyse bu tahrik? Dövülüp, yakılmayla, üstüne beton dökülmeyle geçmiyor! Tutabilene aşk olsun!

*

Yani öyle çok öldürülüyoruz ki tükenmiyoruz bayım, her sabah yeniden doğuyoruz.

*

Amerikan edebiyatının klasikleşmiş romanlarından biri olarak kabul edilen Kate Chopinin “Uyanış”ında, Edna’nın, sembolik olarak uykudan uyanması anlatılır. Öyle ki Edna iki çocuklu olgun bir kadınken bir yaz tatilinde kendi varoluşunun ayrımına varır. Bir anlamda benliğini bulmasının hikâyesidir bu. Ancak kendini keşfettiği anda her şeyden uzaklaşacak denizin derinliklerinde kaybolur.

Çünkü kadınlar kendilerini buldukları anda sistem onları dışarı itmektedir. Kadın her fırsatta ölüm seçeneğini işaretlemek zorunda bırakılmaktadır.

*

Bu coğrafyada sesli gülüyor diye kadınlar aşağılanırken, hamile kadınların sokağa çıkması ayıplanırken, ailede her fırsatta anneyi mutfakta gösterirken, onu eve mahkûm etmeyi bir erdemmiş gibi sunarken, gezmeyi, görmeyi, okumayı, yazmayı, dans etmeyi ayıplarken, çocuk gelin olmayı meşru bir zemine çekmeye çalışırken, küçücük çocukların tacizini örtmeye çalışırken...

Biz ölüyoruz! Duydunuz mu, bayım? Ortaçağda cadı diye yakılanlarla 21. yüzyıl Türkiyesi’nde namus uğruna yakılan kadınlar arasında bir fark kalmadı artık!

Kadınlar, gömülmek için mezarının kazılmasını bekliyor.

Ve arkadan ince bir ağıt duyuluyor: “Mezarımı derinde kazın dar olsun/
Altı lale üstü de çimen bağ olsun/ Ben ölürsem sevdiceğim sağ olsun!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyaset ve yalan 2 Kasım 2024
Eleştirel düşünme 19 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları