Biraz Ahmet Erhan biraz Adnan Azar çokça hüzün

21 Ocak 2023 Cumartesi

Sıcak bir ağustos akşamı... Ankara’da Express’te oturuyoruz. Gözlerim ağlamaklı, yine de Erhan abi (Ahmet) taklidi yapmaktan geri durmuyorum: “Bak hele...” Kısa bir süre sonra bana Adnan abi (Azar) ve Haydar abi (Ergülen) de katılıyor. Gülüyoruz ama içimiz kan ağlıyor. Gökte bir yıldız kayıyor. Tıpkı masallardaki gibi... Her kayan yıldız son nefesini veren birinin ruhuymuş. Peki o kayan Erhan abinin yıldızı mıdır? 

***

Ekspress Birahanesi, Ankara’da seksen kuşağı şairlerinin buluşma yeriydi. Mermer masaların arasından esmer “Ramazioni” sakız beyazı, jilet gibi ütülenmiş gömleğiyle görünürdü. “Sana İtalya’da birahane açacağım” diye seslenilirdi, “takma adı Ramazan”a. Öyle ya, İtalya’da birahane açmanın hayali bile güzeldi. Bir anda at yarışı oynayanların gürültüsü yükselir, “Kahpe felek, bir gün bize de güler mi?” diye hüzünlenilirdi. Şu ikramiye bir çıksaydı! Öyle büyük hayallere yer yoktu mütevazı gönülde. Yannis Ritsos’la Atina sokaklarında dolaşılacak, Kazancakis’in El Greko’suna ağlanacak, Attila Josef’in mezarına gül bırakılacak! Ahmet Erhan’ın yazmış olduğu “Büyük Ekspress Kuşağı” o dönemin simgesiydi: “Sula beni Ramazioni- takma adı Ramazan/ Donat şu sofrayı bakalım cebim ne diyecek?/ Bir kadın bakar sanki atlasların bütün kıyılarından/ Oysa içimi çeksem duyup da ağlayacak?” Bu yüzden Erhan abinin cenazesinden hemen sonra Büyük Ekspress’e gidilmişti. 

***

Erhan abi biraz da çocukluğumdu. Her akşam ilkokuldan almaya gelirdi beni. Dersin bitmesine on dakika kala pencereden bakmaya başlardım. Onu görünce rahatlardım. Fırtına gibi koşardım ona. Yol boyunca bıcır bıcır anlatırdım okulda, o gün neler olup bittiğini... Birlikte ders çalışırdık. 29 Ekim için Atatürk şiiri ezberlemem gerekiyordu. Hemen Melih Cevdet’in “Atatürk’ün Saati” şiirini çıkarttı zuladan. Bütün gün çalıştık. Çok sevmiştim şiiri. Hâlâ dün gibi hatırlarım. 

***

Sonra bedeli ağır yıllar birbirini kovaladı. Erhan abi, Küçükesat’a taşınıp küçük bir köpek aldı kendine. Ayışığı, bir anda büyüdü, dev gibi oldu. Kapıda konuklarını önce o karşıladı. “Köpek Yılları” kitabının adına kaynaklık etti kitapta yer alan öyküler. Bir süre sonra İstanbul’a taşındı, bir mülteci gibi sürdürdü hayatını. Gönlünde geçmişin acısı. Hani tavşan kanı çay, hani atkestaneleri, şimdi vur topa kolaysa Adana Demirspor’un solbeki? Şimdilerde aynı dizeleri okuyup duruyorum: “Türkiye ayağa kalk/ Yurdumsun/ Atılmaz ve satılmazımsın/ bağımsızlığımsın!/ Türkiye! Ayağa kalk! Yurdumsun/ Bir sanık/ gibi buruk/ ancak/ üç yanı/ gürül gürül/ denizimsin!” Türkiye ayağa kalkmadı. Nice acılar denizinden geçtik. Sırat köprüsü gibi haksızlıklar, hukuksuzluklar, hedef gösterilmeler arasından. Türkiye ayağa kalkmadı! 

***

Erhan abinin ölümünden tam beş ay sonra bir ocak ayında Adnan abi (Azar) de bırakıp gitti bizi. O gökyüzü bol yıldızlı gece, hani Erhan abiyi yolcu ettiğimiz gece... Hatıralara sığınıp kendimizi avutmaya çalışırken bir an Adnan abiye bakmıştım. Gözündeki ışık ölgünleşmişti sanki. Daha sonra tuhaf bir iç sesiyle hemen her gün arayıp “Nasıl?” olduğunu sordum. Aramızda bir oyuna dönüştü bu. Bir akşamüstü telefonu elime aldım. Sayısız cevapsız çağrı ve bir sesli mesaj vardı: Akif Kurtuluş’tan. O sesli mesajı defalarca dinledim. Adnan abi artık yoktu! 

***

Şimdi bir Ankara gününde Adnan abinin dizeleriyle dolaşıyorum: “Paul Celan ve ben/ bir sokak arıyoruz Ankara’da/ kimi diyor öyle bir sokak yok!” Artık ben de şaşırıyorum. Hangi sokak var? Ne eksildi günlerimizden? Bu soğuk ve karanlık günlerde ne kaldı elimizde? Hayata tutunduğumuz, bize nefes aldıran bu iki büyük şairin, Ahmet Erhan ve Adnan Azar’ın dizelerinden başka.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyaset ve yalan 2 Kasım 2024
Eleştirel düşünme 19 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları