Enver Aysever

Yaşama tutunmak için güçlü bir neden!

02 Nisan 2020 Perşembe

Sabah iyi ve düşündüren bir haberle uyandım. Çocukluk arkadaşım baba olmuş! Sevindim, kutladım. Doktoru içinde bulunduğumuz günleri gözeterek normal doğumu öne alıp sezaryene geçerek bebeğin aramıza katılmasını sağladı. Can Deniz henüz nasıl bir dünyaya geldiğini bilmiyor. Doğum koşullarının ne denli güç oluştuğunun farkında değil. Belki bir hafta sonra daha da ağırlaşacak ortam. Başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanları en önde, riskli konumda. Yüzümüzü gülümseten bebek, şimdi annesinin memesinde yaşama tutunmaya çalışıyor.

***

Kaç zamandır pencereden bakarak özlemle bekliyor sokağa atılacağı günü büyük çoğunluk. Bahar geldi gibi. Belki çiçeklerin kokularını en güzel vereceği, renklerini cömertçe sunacağı günlerdeyiz. Bu bahar uzağımızda! İstanbul’un erguvanlarını görmeden geçip gidecek bahar. Şiirsiz yaşamımız, iyice soluklaşacak. “Faydalı yanı bulunabilir mi bu mahpus günlerinin?” diye düşündüm. Çıldırtıcı bilgi bombardımanından sıyrılıp, ruhunun derinliğini irdeler mi insan acaba? Sanmam. Henüz yolun başındayız. Üstelik kimsenin düşünmeye, demlenmeye pek zamanı da yok gibi!

***

Geleceğin dünyasını tahmin etmek, bilmek hep ilgi çekici olmuştur. Sanatçının, yazarın değerli konusudur. Hoş, dün birisi şu yaşadıklarımızı bire bir yazsaydı, filme alsaydı abartılı bulabilirdik; bazen yaşamın gerçeği, kurgunun çok ötesine geçiyor, şaşırtıyor. İlk beklentim, tüketim alışkanlıklarının, beşeri ilişkilerin hayli değişeceği yönünde! Din kurumlarının yara aldığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Kaderci kolaycılık yerini bilime bırakır mı bilmem, yalnız din adamlarının saltanatı yerle bir olacak. Tüm dünya yeniden laikliği keşfeder diye umuyorum. Gerçi sürecin sonunun ulus-devletleri güçlendireceği, milliyetçiliğin ve elbette baskı uygulamalarının artacağını kestirmek de zor değil.

Irkçılığa varan yolun açıldığı ortada. Bugün herkesin diline dolanan Suriyeliler meselesi umulandan öte sonuç doğuracak. Dünyanın dört yanında göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı artacak. Oysa, görünen o ki, kürenin her yerinde düşünen, duyarlı insanlar göçmen konumunda. Acımasızlığın meşru görüldüğü, bencilliğin arttığı şu süreç daha da keskinleşecek. “Biz bize yeteriz!” söylemi, birlik beraberlik arayışı gibi sunulsa da, sürekli “öteki” yaratmak anlamı taşır. Kimler o “biz”e dahil, hangimiz dışındayız bilmiyoruz. Üstelik ne kadar süreyle “biz”in içinde olacağınız, hangi ölçütle bunun sağlanacağı da belli değil!

***

Dünya halkları büyük çaresizlik, şaşkınlık içinde devletlerinin uygulamalarına gözlerini döndürmüşken, bir yandan yaşamlarının (konforlarının demeliyim) nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu da görüyor. Doğal olanı, tam da “öteki”ni işitmek, anlamak için bu sürecin vesile olmasıydı. Tüm sınırların yapay olduğunu fark etmeliydi insanlık. Savaş için harcanan paranın, zamanın, bilginin nasıl da küremizi yaşanmaz kıldığını kavramak için iyi bir fırsattır bu. Hamasetin, vasatlığın, bayağılığın egemenliğini ortadan kaldırmak için koşullar uygun aslında. Sorsanız: “Bu olasılık var mı?” diye, yazık ki “hayır” derim.

Can Deniz’e nasıl bir dünya bırakacağımız konusunda iyimser veriler yok elimizde. Daha düne dek göçmen çocuk cesetleriyle doluydu kıyılar. Şimdi artık o cansız bedenlerden söz açan bile yok. Dağ taş beton, insanlık temiz havaya hasret, buna karşın herhangi bir önlem almak şöyle dursun; vahşi kapitalizm en zalim hükümranlığını sürmeye devam ediyor. Hakikati gösterme görevi olanlar ya yılgın, ya cezalandırılıyor ya da ses verme olanakları çalınmış durumda. İnsanın varlık nedeni olan; erdem, özgürlük türü değerler çürüdü. Bencil biçimde gövdesini doyurmaya çalışan yığınlar görüyoruz her yerde. Elbette salgın korku var bir de!

***

Ne yapacağız?” diye karamsar biçimde içe gömülecek değiliz elbette. Süreç ağır hasar doğuracak, bu açık. Önlemlerin zamanında, keskin biçimde alınmadığını görüyoruz. Üstelik halen meseleyi salt iktisadi düzeyde anlamak gibi garip bir adamsendecilikle geçiyor günler. Propaganda aygıtları ısrarla benzer cümleleri yinelese de; inatla “biz” ve “öteki” yaratarak iktidara tutunmaya devam edilse de derinden bir değişimin eşiğindeyiz. Bu eğri olumluya doğru mu gider, tersine mi, kestirmek güç. Aydınlanmacı kimsenin görev ve sorumlulukları vardır. Böyle zamanlarda daha da belirginleşir, bundan vazgeçemez. Can Deniz’in aramıza katılması benim için yaşama tutunma sebebidir. Can Deniz bütün çocuklardır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları