Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet: SİYASAL SORUMLULUK

05 Ağustos 2016 Cuma

Erdoğan dün, artık resmi adı FETÖ, “Fethullah Gülen Terör Örgütü” olan, Fethullah Gülen Cemaati için şunu söyledi: “Şimdi ben ‘Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet’ dediğim o takıma, birileri ‘cemaat’ diyordu. Diğer cemaatlere hakaret olur.”
Bu sözler bana dinci terör örgütleri tarafından katledilen sevgili Uğur Mumcu’nun yaklaşık 30 yıl önce yazdığı “Tarikat-Siyaset-Ticaret” adlı kitabı anımsattı.
Erdoğan da, evvelki günkü konuşmasında geçmiş 40 yılı ve bazı siyasal liderleri işaret etmişti:
“Bu örgüt 40 yıldır kanserli bir hücre gibi, büyümesi dini değerleri öne çıkaran kimliği sayesinde mümkün olmuştur.”
“Rahmetli Özal, Demirel, Ecevit, hatta biz bu yapıya destek olduk. Ben de katılmadığım pek çok yönleri olmasına rağmen bunlara yardımcı oldum.”
Ben süreçte katkısı olan başka isimleri de anımsatayım:
Din üzerinden ticaret ile siyasete egemen olma süreci resmen 12 Mart 1971 darbesi ile askerler tarafından başlatılmış; Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Sosyal uyanış ekonomik kalkınmayı aştı” diyerek sola ve demokrasiye karşı tavrı belirtmişti.
Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, 1961 Anayasası ile çağdaş bir çoğulcu demokratik sıçrama yapan Türkiye’de, birkaç yıl sonra, “Türkiye’yi solcu gençlere mi emanet edeceğiz, elbette vatanını milletini seven, milliyetçi, mukaddesatçı İmam Hatip mezunlarına” diyerek, bu Anayasa’yı hacamat eden 12 Mart 1971 darbesinin destekçisi olmuştu.
1980 askeri darbesi de, Kenan Evren’in imam çocuğu olduğunu vurgulamasından tutun da, Anayasa’ya zorunlu din dersleri koymasına kadar, din ekseninde destek aramasından kaynaklanan süreçte, Cemaat ittifakını resmileştirmişti.
Elbette 1984’ten itibaren Özal da FETÖ’nün devlete sızmasını iyice hızlandırmıştı.
Derken 2000’li yıllarda Recep Tayyip Erdoğan’ın Cemaat’e yönelik olarak söylediği “Ne istediler de vermedik” sözüyle simgelenen AKP Cemaat veya Erdoğan- Gülen iktidarı, Türkiye’yi 15 Temmuz felaketine getirdi.
Elbette bütün bunların arkasında Türkiye’nin 1946’dan itibaren Stalin’in isteklerinden korkarak Batı kampına yamanması ve dinci/ milliyetçi antikomünist politika ile ABD’nin “Yeşil Kuşak” ülkelerinden biri haline gelmesi gerçeği yatıyordu.

***

Bu arada iğrenç cinayetlerle, İpekçi, Tütengil, Aksoy, Üçok, Mumcu, Kışlalı gibi Atatürkçü aydınlar katledilerek, toplum, laik ve demokratik rejimi savunan kamuoyu liderlerinden “temizleniyordu”.
Bu süreci “Tarihimizle Yüzleşmek” kitabımda açıkça anlattım; meraklısı bakabilir!

***

Erdoğan TSK’yi fiilen bitiren, aydınları susturan, toplumu karanlığa boğan Silivri süreçlerine verdiği desteğe, bu süreçteki AKP-FETÖ dayanışmasına hiç değinmeden, FETÖ ile kendisi arasındaki ilişkiyi şöyle belirtiyor:
“Bu örgütün en başına şahsımı, altında Binali Bey, enerji bakanımız, oğlum, birkaç tane işadamı bu örgütün şemasında görülen isimler oldu.”
Neden yanıldığını da şöyle açıklıyor:
“Yurtdışında yürüttükleri eğitim faaliyetlerinin hatırına bunlara müsamaha gösterdik. Hatta ve hatta Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Ortak bir yanımız var dedik.”
Ve arkasından Allah’tan ve milletten af diliyor: “Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin.”

***

Türkiye’yi 14 yıldır, hiçbir siyasetçiye nasip olmamış yetkiler ve kimsenin cesaret edemediği bir fütursuzlukla yöneten bir liderin, “yanıldığını” ifade edip “af dileyerek” yetkileri arttırılmış bir biçimde iktidarını sürdürmek istemesini, tarihsel, toplumsal, hukuksal ve siyasal süreçler içinde değerlendirmekte güçlük çekiyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump hoş mu geldi? 7 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları