Mecelle’den Medeni Kanun’a şeriat ve İslam

27 Haziran 2024 Perşembe

Geçen yazımda da açıkladığım gibi, 14 İslam Bilgini’nin yayımladığı “ŞERİAT, İSLAM DEMEK DEĞİLDİR” başlıklı “Bildirge”, Arapça “Şeriat” kelimesinin bir “kurallar bütünü” olarak “hukuk” anlamı taşıdığına işaret ederek başlıyor.

Halkını İslam Dini adına yönettiğini iddia edenlerin koydukları kuralların çok azının doğrudan Kuran’daki ayetlere dayandığını ve genellikle yönetilen dönemin koşullarına göre yapılan yorumlardan kaynaklandığını belirterek devam ediyor.

Her bir “İslam Devleti”nin kendi “Şeriatını” yürürlüğe koyduğu tarihsel gerçeğine dayalı olan bildirge “İslam tarihinde bütünsel ve tek yapı halinde bir şeriat anlayışından söz edilemez. Gerek fıkhi gerekse ona zemin oluşturan itikadi meselelere ilişkin onlarca şeriat yorumu ve uygulaması söz konusudur” diye devam ediyor.

Bu bağlamda, haklı olarak “insanlığın ve Müslümanların geçirdiği hukuki evrimi dikkate almayan şeriat taleplerine itibar etmek mümkün değildir” hükmüne varıyor.

Bu çerçevede, “Şeriat” sözcüğü ile kastedilen kurallar bütününün şu tarihsel niteliğine işaret ediyor:

“Dönemin Arap toplumunda değişim ve dönüşüme öncülük eden ilk uygulamaları içerse de günümüzde uygulanabilirliği söz konusu olmayan kurallar yığını olarak ancak akademide hukuk tarihi dersleri için bir anlama sahip olabilir.”

***

Bildirge, Altıncı, Yedinci Yüzyıllardaki Arap Toplumu için geçerli olan kuralların, çağımızın güncel yaşamında bir karşılığı olmadığına işaret ettikten sonra, o dönemin Arap Toplumu ile çağımızdaki günlük ve siyasal yaşamın gerekleri arasındaki çelişki alanlarını sayıyor ve o dönemin, o toplumun şeriatının neden bugün geçerli olamayacağını belirtiyor:

“Çokeşliliği, kölelik kurumunu, çocuk yaşta evliliği, harem selamlık uygulamasını, haklar bakımından kadınların ikincilliğini, mürtedin idamını ve tekfirciliği içermesi, iktisadî tezler bağlamında da günümüzün girift ekonomik ilişkilerini karşılayamayacak denli basit oluşu, siyasal sistem açısından ise otoriter ve totaliter bir rejimi öngörmesi, şeriatı kabul edilebilir olmaktan uzaklaştırmakta ve olanaksız kılmaktadır.”

***

Bildirge çok dikkatle hazırlanmış.

Hem Anadolu Müslümanlarının hâkim mezhebi olan Sünni Hanefilik mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’ye gönderme yapıyor, hem de İslam Âlemi’ni yüzyıllarca yönetmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun uyguladığı “Hukuk Düzenine”, İmparatorluğun Şeri ve Örfi Hukuku’nu birleştiren Mecelle’ye gönderme yaparak şöyle diyor:

“Büyük İslam bilgini Ebu Hanife’nin de dediği gibi din, Hz. Âdem’den beri gelen tevhid inancıdır ve asla değişmez.

Ama şeriat değişir. Nitekim tarih boyu her ümmet için ayrı bir şeriat söz konusu olmuştur.

Osmanlı’nın Mecellesi’nde de belirtildiği üzere; ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz.” (“Tagayyür” de “Tebeddül” de “değişmek” demektir)

14 Din Bilgini, Mecelle’nin bu kuralına göre, Osmanlı Hukuku’nda bile, “hukuk kuralları” yani “Şeriat” için, “zamanın değişmesiyle kurallar yani ictihadi hükümler ve yorumlar (ahkâm) 'Şeriat' değişir ve yenilenmeye ihtiyaç duyar” dendiğine işaret ediyor.

Oysa Kuran’ın ifade ettiği İslamın değişmez olduğu bilinir.

***

14 Din Bilgini’nin bu Bildirgesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün İslam Dini açısından da yaptığı büyük devrimi, Müslüman bir toplumda kurulan Cumhuriyetin, Demokratik ve Laik Sosyal Hukuk Devleti’nin, tarihsel, siyasal, ekonomik ve kültürel anlamını ve önemini, anlatan bir açıklamadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

14 ulema bildirgesi 2024 25 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları