Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İdeolojik değişmeden sınıfsal gelişmeye - 11

05 Kasım 2017 Pazar

Yine bir pazar...
Yine adalet tecelli etmedi, yine arkadaşlarımızın bir bölümü bu yazıyı içeride okuyacak:
Onları unutmuyoruz; adaletsizliğin derin acılarını yüreğimizde hissediyoruz.
Onları hapse atan haksızlıkların da arkasında olan süreci anlatan bu yazı dizisine devam ediyorum.

***

İnsanlık tarihi ve Toplumbilim açısından, Türkiye’nin de yazgısını belirleyecek olan kritik soru şudur:
Feodal aşamada duraklamış veya duraklatılmış olan Din/Tarım Toplumlarının çağdaşlaşmaları ve endüstrileşmeleri için uygulamaya konulan “ideolojik modeller” başarılı olurlar mı ve olurlarsa ne zaman başarıya ulaşmış sayılırlar?
Bu modellerin başarılı olduğu süreçler de vardır, başarısız kaldığı örnekler de.
Başarı ölçütü ise gayet basit ve yalındır:
Toplum, çağdaş sınıfsal değişme ve gelişmeyi sağlayabildiği ve bunu siyasetine yansıtabildiği, buna dayalı olarak Demokratik rejimini kurup işletebildiği zaman, yönetici olan “Devletçi-Seçkincilerin” uyguladıkları “İdeolojik Değişme Modelleri” başarıya ulaşmış sayılırlar!

***

Batı emperyalizmi, sömürdüğü ülkelere, ister istemez kendi kültürünü ve değerlerini de götürür.
Demokrasi, laiklik, ifade ve muhalefet özgürlüğü, kadın hakları başta olmak kaydıyla genel insan hakları, yani temel hak ve özgürlükler, bu bağlamda, sömürülen ülkelerin lider kadrolarında da yankı bulur.
Böylece Feodal aşamada duraklamış veya duraklatılmış olan Din/Tarım Toplumlarını dönüştürmek isteyen yöneticiler, liderler de bu değerlerinden etkilenerek, kendi kurtuluşları için “İdeolojik Değişme Modelleri” oluştururlar.
Osmanlı’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Hindistan’da Mahatma Gandhi, Kongo’da Patrice Lumumba böyle liderlerdir.
(Sovyetler’in çöküşünden sonra “Uygarlıklar Çatışması: Yeni Dünya Düzeninin Kuruluşu” kitabını yazan büyük Faşist ve Emperyalist Samuel P. Huntington, sırf bu etkileşimi önlemek ve sömürülen toplumların çağdaş değerler adına kendilerini sömüren Batılılara başkaldırmasını engellemek için özet olarak, kimi zaman açıkça, kimi zaman mealen, “İnsan hakları, kadın hakları, emperyalist değerlerdir; demokrasi iyidir, laiklik kötüdür; siz kendi yerel değerlerinizle yetinin; Batı’yı taklit etmeye kalkmayın, zaten o tek ve biriciktir, ona benzeyemezsiniz ve erişemezsiniz” der)
Bu üç liderden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkeyi işgal eden Batılı emperyalistlere, onların adına taze kuvvet olarak Anadolu’ya saldıran Yunanistan’a ve Ermenistan’a ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi kendilerini dinsiz ilan eden ve arkadan vuran Padişah kuvvetlerine karşı mucizevi bir savaş kazanmış ve buradan aldığı karizmatik güçle, kendi “İdeolojik Değişme Modelini” Cumhuriyet projesini uygulamaya koymuştur.
Mahatma Gandhi, Hindistan’da, İngiliz sömürgeciliğine karşı, pasif, barışçı direnişle Hindistan’ın bağımsızlığını sağlamıştır.
Patrice Lumumba ise, içselleştirdiği Rousseau ve Voltaire’in “aydınlanmacı” fikirleriyle ülkesinin bağımsızlığını sağlamış, demokratik olarak seçilen ilk Başbakan olmuş, fakat çağdaşlaşma modelini uygulamaya koyduğunda, emperyalistlerle işbirliği yapan ülkesindeki gerici güçler tarafından yenilgiye uğratılarak öldürülmüştür!
DİREN ADALET...
DİREN DEMOKRASİ!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump hoş mu geldi? 7 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları