Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Devlet başkanı ve aydınlar

24 Ekim 2015 Cumartesi

Kameralı sohbet misali yargılanan Kenan Evren, herkesi, hatta her şeyi bilfiil, iş edinerek, her durumdan vazife çıkartarak yargıladığı (ve askeri mahkemelerinde yargılattığı) dönemlerde aydınlara çok kızardı.
Hani, aydın, sanatçı filan denince “elinin tabancasına gittiğini” söyleyen, Nazi faşizmi sırasında Almanya’daki tüm haber kaynakları, gazeteler, dergiler, radyolar üzerinde “tam kontrol” sağlayan Propaganda Bakanı Goebbels gibi...
Evren, aydınların önüne yargıyı, zindanı koydu... Varlığını “mektepli” sürdürmeye çalışanlara da, 1402 ile sorgusuzsualsiz işten atmaları, YÖK’leri yağdırdı.
Kendisinden beklenmeyecek “nebze”de öngörülüydü, belki.

***

Darbesini yapıp Çankaya Köşkü’ne yerleştikten sonra ilk tepki aydınlardan geldi, “netekim”. “Aydınlar Dilekçesi”, Evren’i hop oturtup, hop kaldırdı...
Mayıs 1984’te köpüren öfkesini o ünlü konuşmasıyla dışavurdu:
Vatan hainliği yapan bazı aydınlarımız var. Ne yapayım ben böyle aydını?
Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez. Son padişah Vahidettin de aydındı. Ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ne yapayım ben böyle aydını?

***

Sözlerinin nereye gideceğini/varacağını düşünme zahmetine girmesi gerekmeyen her darbeci gibi Evren’in konuşmasındaki bir cümle, malumun ilamıydı.
Gerçekten millete “hükmetmek” için aydın olmak gerekmezdi, mesela general olmanız -üç darbeyle de sabit- yeterliydi.
Bu konuşması üzerine Evren’e manevi tazminat davası açan Aziz Nesin de aynı cümleyi tüm ironisiyle cımbızlıyordu:
Bu millete hükmetmek için aydın olmak gerekmez, sözlerine katılıyoruz. Hatta bugünkü siyasal görünüme bakılırsa, millete hükmetmek için aydın olmak değil, aydın olmamak gerekiyor. Çünkü gerçek aydınlar millete hükmetmezler, millete hizmet ederler.

***

Nesin sıkıyönetim mahkemesindeki savunmasında ve Evren’e karşı dava dilekçesinde de, bence tarihe bir kez daha geçmesi gereken şu satırlara yer vermişti:
Cumhuriyet tarihimizin 7 devlet başkanından hiçbiri kamu önünde yurttaşlarını böylesine aşağılamamıştır.
Tekil, birinci ağzından (senli benli) konuşma alışkanlığındaki Devlet Başkanı, bizi bir şey yapsın diye aydın olmadık.
Vahdettin’in aydın olup olmadığı tartışılabilir, ama devlet başkanı olduğu kesindir...

***

Vatan haini sözcüğünü Evren’e mizahın keskin diliyle iade eden Nesin, açtığı manevi tazminat davasının reddedileceğini elbette biliyordu. Savunmasında “Evren’in dokunulmazlığının düşmesine dek yaşamım el vermezse, onu en yüce ve en yansız adalet yeri olan zamanın, yani tarihin yargılamasına bırakıyorum” demişti.
Nesin’in -öngördüğü gibi- yaşamı elvermedi ama tam 28 yıl sonra, en tarafsız adalet yeri olan “zaman”, Evren’i uzaktan da olsa yargının önüne çıkardı.
Üstelik o yıllarda, ortaya yuvarladığı bir başka sözünü de yeniden yenilir-yutulur kılarak:
Ne yapalım, mahkemeler bizim de istediklerimizi her zaman yapmıyorlar...

***

Sevgili okurlarım, yukarıdaki yazıyı ben yazmadım...
Öğrencim, asistanım, dostum,gazeteci- şair-yazar, Yaşar Sökmensüer, 23 Aralık 2012 tarihinde Hürriyet’te yazdı.

***

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, vatandaşlarına, adlarını da anarak kişiselleştirip, her türlü hakareti eden “Devlet Başkanları” ile onlara bir eleştiri yönelttiklerinde dahi hapse atılan “vatandaşlar” arasındaki ilişkilere bir örnek olarak Evren ile Aziz Nesin’i yazacaktım.
Her ikisinin de tam olarak neler söylediklerini hatasız aktarabilmek için araştırma yaparken yukarıdaki yazıya rastladım.
Sevgili Yaşar Sökmensüer, tam benim yazmak istediğim gibi bir yazıyı, o kadar güzel ve her satırının altına imza atacağım bir biçimde kaleme almıştı ki, kendi yazımı yazmaktan vazgeçtim ve “büyük bir mutlulukla” onunkini alıntıladım:
Bir hocanın en mutlu anı, öğrencilerinin kendisini aştığını gördüğü andır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları