30 Ağustos Zaferi sonrası diplomasi

01 Eylül 2024 Pazar

Önce Mustafa Kemal Atatürk’ün 30 Ağustos Başkomutanlık Savaşı ile kazanılan zaferi nasıl değerlendirdiğini aktardığım sözlerini tekrarlayalım.

Araplaştırılmaya çalışılan ülkemizin bir savaş zaferi ile kurulduğunu unutmayalım:

“Her aşamasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subaylar ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kez daha yazan muazzam bir eserdir.

Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık inancının ölümsüz abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan sonsuza kadar mutlu ve bahtiyarım.”

***

Şimdi 30 Ağustos Zaferi sonrasındaki diplomasiyi nasıl değerlendirdiğini yine aynı kitaptan (Emre Kongar Seçkisiyle NUTUK) aktaralım:

Efendiler, işte şimdi diplomasi alanına geçebiliriz.

Gerçi askeri zaferimizden ümitsiz olup sorunu, daha önce diplomasi yoluyla çözmek inanç ve iddiasında bulunanları, dediklerini yapmak hususunda biraz fazlaca bekletmiş oldum. Bununla birlikte, sonuçta benim de diplomasi alanında ciddi olarak çalışmaya değer verdiğimi görerek memnun olmaları gerekirdi. Böyle olup olmadığını göreceğiz.

Ordularımız, İzmir ve Bursa’yı geri aldıktan sonra Trakya’yı da Yunan ordusundan kurtarmak için İstanbul ve Çanakkale yönünde yürüyüşlerine devam ederken, o zaman İngiltere Başvekili bulunan Loyt Corç, fiilen savaşa karar vermiş bir tavırla yardımcı kıtalar istemek için dominyonlara başvurmuş. Ondan sonraki uygulamalara bakılırsa, Loyt Corç’un isteğinin yerine getirilmediğini kabul etmek gerekir.

İTİLAF DEVLETLERİ’NİN 23 EYLÜL 1922 TARİHLİ ATEŞKES ÖNERİSİ

Bu sıralarda, İstanbul’da Fransız olağanüstü Komiseri bulunan General Pelle benimle görüşmek üzere İzmir’e geldi. Tarafsız alan adını verdiği bir bölgeye ordularımızın girmemesinin uygun olacağını belirtti.

Milli hükümetimizin böyle bir bölge tanımadığını, Trakya’yı da kurtarmadıkça ordularımızın durdurulmasına olanak bulunmadığını söyledim.

General Pelle, Mösyö Franklen Buyyon’un benimle görüşmek üzere gelmek istediğine dair almış olduğu özel bir telgrafı gösterdi. Kendisini İzmir’de kabul edeceğimi söyledim.

Mösyö Franklen Buyyon bir Fransız savaş gemisiyle İzmir’e geldi. Fransa hükümeti tarafından ve İngiltere ve İtalya hükümetlerinin de uygun görmesiyle benimle görüşmeye geldiğini söyledi. Biz Franklen Buyyon’la görüşürken 23 Eylül 1922 tarihli İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanları imzasıyla bir nota geldi. Bu nota, esaslı olarak iki meseleyi kapsıyordu. Biri askeri harekâtın durdurulmasına, diğeri konferansa, barışa ilişkindi.

Biz, Rumeli’de milli sınırımıza kadar Doğu Trakya’yı tamamen almadıkça askeri hareketten vazgeçemezdik. Ancak vatanımızın bu kısmından düşman kıtaları çıkarıldığı takdirde fazla bir hareket yapmaya kendiliğinden gerek kalmayacaktı.

Bu notada, Venedik veya başka bir kentte toplanacak olan, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve Yunanistan’ın çağrılacağı bir konferansa delegelerimizi göndermeye olur verip vermeyeceğimiz sorulmakla birlikte, görüşmeler sırasında Boğazlar’daki tarafsız bölgeye tarafımızdan asker gönderilmemesi koşuluyla, Edirne dahil olmak üzere Meriç’e kadar Trakya’nın bize geri verilmesi hakkındaki isteğimize iyi gözle bakılacağı belirtiliyordu.

Notada, Boğazlar’dan, azınlıklardan, Milletler Cemiyeti’ne girmemizden de söz edilmekteydi.

Konferansın toplanmasından evvel, Yunan kıtalarının, İtilaf devletleri komutanlarının çizecekleri bir hattın gerisine çekilmesi için, İtilaf devletlerinin nüfuzunu kullanacağı sözü verilmekte ve bu konuda görüşülmek üzere Mudanya veya İzmit’te bir toplantı yapılması önerilmekteydi.

***

İşte Mudanya Ateşkes Antlaşması, Dumlupınar Zaferi sonrasında, böyle ortaya çıkmıştı.

Arkasından Lozan gelecek ve Türkiye Cumhuriyeti kurulacaktı.

İstiklal Savaşı’mızın Antiemperyalist niteliği ve Türkiye’nin kan ve gözyaşı ile kurulduğu asla unutulmamalıdır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları