Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘Sadece ekonomi konuşalım’ siyasetsizliği
24Haziran seçimlerinin üstünden neredeyse 4 aydan fazla zaman geçti. Ne diyorlardı? “Yeni sisteme geçilmediği için, bütün yetki tek kişide toplanmadığı, işler yavaş gittiği için bu sorunları yaşıyoruz”. Bir an önce yeni sistemi uygulamaya başlarsak sorunlar çözülecekti. Yani ekonomik iyileşmeyle siyasette önerdikleri yeni düzenin kaderini birbirine bağlamışlardı.
Tablo ortada. İşsizlik, hayat pahalılığı aldı başını gidiyor. Geçim dertleri yayılıyor. Sosyal gündem bu. Yeni sistemin yaldızları, yarım yılı doldurmadan döküldü.
Fakat bu yetmez, çünkü ötesi var. Anlamak için, AKP’nin değişmeyen stratejisine bakalım önce.
16 yıldır AKP için siyaset demek aynı zamanda ittifaklar demek. İttifaklar neye yarıyor? AKP, siyasal İslamcı geleneksel seçmen tabanının dışına doğru genişlemenin yollarını buluyor. Bu sayısal katkı. Ayrıca ittifak yaptığı siyasi ve sosyal güçler aracılığıyla kendi gündeminin ötesinde bir ideolojinin diliyle konuşuyor; böylece bir tür “cephe siyaseti” oluşturuyor. İlk yıllarda liberallerle kurulan ittifak da, 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana izlenen “milliyetçi cephe” siyaseti de bu çerçevede anlamlı. Siyasi alanı iki tercihe doğru daraltıyor cephe siyaseti aracılığıyla. Ve bu sayede de kendisini yine kendi oluşturduğu iki siyasal kutuptan birinin tek temsilcisi konumuna oturtuyor.
Bu “cephe siyaseti”nin bir katkısı daha var iktidara: İzlenen siyasetin sadece AKP’nin çıkarıyla ilgili olmadığı, tehdit algılarıyla ilgili teşhislerin AKP dışı güçlerce de paylaşıldığı izlenimi veriliyor. Kendisini böylece genel çıkarın temsilcisi konumuna yerleştiriyor. “Mesele parti meselesi değil, ülke meselesi” mesajını yayıyor. Ve yine bu sayede kendi ittifakları içinde yer almayan diğer kutbu “suçlu” olarak kodluyor, siyaset alanını daraltıyor.
İlk yıllarda liberal ittifakın dışında kalanlar
o dönem “darbeci, vesayetçi, bürokratik oligarşi” güçleriydi; bugün “milliyetçi cephe” ittifaklarının dışında kalanlar da “hain, bölücü, terörist”. Bu strateji sayesinde daimi “tehdit” algısını canlı tutuyor; “ben gidersem devlet çöker” propagandasına zemin açıyor. Tutuyor mu? Fazlasıyla.
Hâkim ittifak dışında kalan muhalif milyonların kendilerini rahatlıkla ifade edememesi; muhalefetin ihanetle, suçla özdeş kılınması; muhalefet kadrolarının propaganda imkânlarının giderek kısıtlanması; toplumun korkularla susmayı; siyasetten uzaklaşmayı tercih etmesi; karşı siyasetin söylem alanının daraltılması da sonucu oluyor.
“Yüzde 50 - yüzde 50” yarılmasının kurumsallaşması, iktidarın böyle geniş bir temsil gücüne kendisini yerleştirmesi bu 16 yıllık ittifaklar stratejisiyle yakından ilgili. Bu strateji çoğu zaman ekonominin önünde bir siyasi gündem belirlemeye yaradığı gibi, halkı da ekonomiyi, ekonomik sorunları bu siyasi ana söylem etrafında yorumlamaya çağırıyor. “Ekonomimize saldıran dış güçler, ekonomik kurtuluş savaşı, büyümemizi istemeyen iç mihraklar” söylemi bu ana siyasi cepheleştirme stratejisinin çevresinde inşa ediliyor. Havalimanı için “zafer abidesi” vurgusu da bunun uzantısı.
Sözün kısası, AKP için “ittifaklar siyaseti”nin hizmetinde olduğu bir ana strateji olmazsa olmaz.
Fakat muhalefet meseleyi ısrarla ekonomi alanına sıkıştırıyor, ekonomi dışında bir konu gündeme geldiğinde bunu hemen “gündem değiştirme” olarak görüyor. Ekonomi ile siyaseti birbirinin zıt kutuplarına yerleştirmenin sonuçları bunlar. Yanlış, hem de çok. “Sadece ekonomi konuşalım” demek, AKP’nin siyasi ittifaklarla tabanını genişletme stratejisinin önemini yok saymaya; burada zaafları belirmişken buna karşı bir strateji ve ittifaklar siyaseti kurmamaya ve “ekonomi kötüyse seçmen cezalandırır” kolaycılığına yol açıyor. Yetmez. 24 Haziran’dan sonra AKP yeni sürece sadece ekonomik sorunlarla değil, ittifaklar siyasetindeki krizlerle ve ittifakını birleştiren ideolojik tutkaldaki (millilik) aşınmalarla gidiyor. Ve henüz bu üç alandaki sorunları giderecek bir yeni strateji geliştirebilmiş değiller. Kuşatıcı bir strateji bulamadıkları sürece korkutmaya, sindirmeye dayanacakları ise kesin gibi.
İktidarın siyaseti iki kutup etrafında belirleyen ama aşınma potansiyeli de açığa çıkmış stratejisini kıracak ve karşısına kendi siyasi zıtlığını yerleştirecek, ekonomi başta olmak üzere ülke sorunlarının bu zıtlık etrafında politikleştirilmesini, açıklanmasını sağlayacak bir ana strateji gerekiyor önce muhalefete. Bu olmadan “sadece ekonomi konuşsak yeter” çizgisini güçlendirmek, olsa olsa siyasetsizliğe hizmet ediyor. Gören var mı? Emin değilim.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!