Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar
Seçim yaklaşırken muhalefet partilerinin daha fazla bir araya gelmesi, ortaklaşma yollarını araması doğal. Son olarak altı siyasi parti liderinin bir yuvarlak masa etrafında toplanarak tek adam sisteminin yerine geçirilecek siyasal sistem için görüşmesi elbette önemli. Bu tür hamleler, iktidarın da elini kolunu bağlıyor. Ekonomik ve sosyal sorunlar zaten iktidar partilerinin tabanını sarsıyor ve yönetenlerin bu sorunları çözmek yerine derinleştirmeyi tercih eden tutumları çözülme olasılığını artırıyor.
Böyle bir ortamda iktidar için tek yol kimlik/inanç/değer kutuplaşması yaratmak, halkı gerçek sorunlardan uzaklaştırıp başka meseleler etrafında siyasallaştırmak oluyor. Fakat bu kez tutmuyor. Hem yoksulluk, pahalılık hiç olmadığı kadar can yakıyor hem de karşısındaki partilerin ideolojik-siyasal çeşitliliği, iktidarın kurmak istediği zıtlık eksenini boşa düşürüyor. Nitekim CHP liderliği, ittifaklar siyasetiyle iktidarın alanını daraltabilen bir seçim stratejisi geliştirebildiğini de gördü, büyükşehir seçimlerinde bunu başarıyla sınadı. Dolayısıyla, masada buraya kadar sorun yok.
Fakat eksik, bunu belirtmek gerekiyor. Türkiye’nin derin sorunları var. Meselelerin kalıcı çözümü, yeni bir toplumsal sözleşme gerektiriyor. Bu yeni toplumsal sözleşme, demokratik, katılımcı, özgürlükçü, laik ve sosyal bir cumhuriyetin inşasına da kalıcılığına da farklı kesimleri kapsayacak şekilde katkı vermek zorunda. Bildiğimiz kadarıyla liderler toplantısı, ittifakı genişletmek için değil, yeni sistemin ve buna dayalı anayasa değişikliklerinin görüşülmesi içindi. Öyleyse bu her kesimin meselesidir. Dolayısıyla bu aşamada, CHP’nin kendi sağıyla kurduğu bu birliktelik ilişkisini, kendi soluyla da kurabilmesi, halk bu denli yoksullaşırken, asıl gündem sömürü, pahalılık ve işsizlikken bu meselelerin yeni toplumsal sözleşmede çözüme kavuşturulabilmesi adına, her kesimle görüşüp içeriği buna göre oluşturması gerekiyor. Aksi durumda, kendi soluna (yani emek-sermaye çelişkisi, sömürü, yağma karşıtlığı gündemlerine) kapalı bir sözleşme, toplumsal değil, olsa olsa toplumsağ sözleşme olur. Muhalefetin Türkiye yeni bir toplumsal sözleşmeye giderken, bugün gelinen yere katkısı olmuş siyasetçilere tanıdığı hoşgörü kadarını, bu iktidara teslim olmayanlara tanımaması, geniş, katılımcı ve kapsayıcı bir toplumsal sözleşme olasılığını baştan zedeler. Bunu belirtmem gerekir.
ADALET İTTİFAKI
Diğer yandan ittifaklar alanında yeni gelişmeler var. Sol, sosyalist partiler arasında da bir Üçüncü İttifak tartışması yürüyor. Bir yandan da Türkiye İşçi Partisi, partinin 61. kuruluş yıldönümü vesilesiyle görkemli bir etkinlik gerçekleştirdi pazar günü. Bu kıpırdanma, seçenek arayışları sağlıklı. Zira siyasal muhalefetin giderek sağ bir sözleşmeyle AKP sonrasına hazırlanması olasılığı karşısında, emekten yana bir ilerici seçeneğin gelişmesi, sadece bu iktidardan kurtulmak adına değil, bu iktidardan sonra sürdürülebilecek “ılımlı AKP” programlarına set çekmek, emekçi karakterde bir cumhuriyet inşa etmek adına da kıymetli.
Fakat ilginçtir, siyaset yelpazesinin farklı yerlerindeki partiler, aralarındaki ittifakları giderek bir temsil öznesine göre adlandırıyor. Buraya da bir itirazım var: AKP ile MHP, Cumhur’u; CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi ise Millet’i temsil ettiğini iddia eden ittifak adları belirliyor. TİP ise son zamanlarda üçüncü ittifak için Halk İttifakı adlandırmasını kullanıyor. Kuşkusuz her siyasi parti, kendi dar tabanını/seçmen kitlesini aşıp daha geniş bir çoğunluğu temsil ettiğini iddia etmek, buna uygun bir hegemonik temsil ilişkisi geliştirmek ister. Cumhur, Millet, Halk adlandırmaları da Türkiye siyasetindeki “kolektif kimlik” merkezli ve “temsil” etmeye dayalı alışkanlıkları dışa vuruyor.
Oysa ittifaklar için bu temsil ilişkisi kadar önemli olduğunu düşündüğüm diğer bir olgu da hangi programı, çözümü, vaadi öne çıkaracakları. Bu anlamda, toplumun sorunları bu denli derinleşirken seçenek/ittifak oluşturan partilerin kimleri temsil ettiklerini tabelaya çekmek yerine, hangi temel değer, ilke üzerinden değişim vaat ettiklerini öne çıkarmaları gerektiği düşüncesindeyim.
Bugün yargısal alandan eğitime, ekonomik bölüşüm ilişkilerinden kamudaki atamalara kadar hemen her alanı kesen ortak bir gündem olarak Adalet beklentisi var. Bu bakımdan CHP’nin Adalet Yürüyüşü’nde bir araya getirdiği kesimleri/talepleri, o talep etrafında sağladığı genişletici gündemi başlığa, sloganlara taşımaması ya da TİP’in Adalet, Ekmek, Ekmek ve Hürriyet gibi ittifak isimleriyle topluma en temel beklentiler çerçevesinde mesajını göndermemesi sanırım bir yanlışlık olacaktır. Topluma, “Biz sizi temsil ediyoruz” diye seslenmek yerine, “Biz şu eksende bir düzen kuracağız, çözümler bulacağız”ı gösteren somut sloganlar/sözcükler seçmek, bu “gösteren” etrafında da farklı kesimlerin kendi taleplerini diğerleriyle birleştirmesini/müttefik hale getirmesini sağlamak gerekiyor. Ben hâlâ toplumun ezilen çoğunluğunu birleştiren/ittifak kurdurabilecek asgari talebin Adalet olduğunu düşünenlerdenim.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Yıkılması gerekiyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Trabzonspor'da ayrılık!