Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
En pahalı seçim
AKP-MHP ittifakının “beka”, “güvenlik” vaadi üstünden kampanya kurduğu dördüncü seçime gidiyoruz. İlki 1 Kasım seçimleriydi; 7 Haziran sonrası yaratılan iklimde fazlasıyla “başarılı” oldu. İkincisi 16 Nisan referandumuydu; AKP-MHP toplam oyunun 10 puan altında bir evet oyuyla (mühürsüzler dahil) rejim değiştirildi. Ardından yine Bahçeli tarafından beka için “yeni sistemin yetkilerini hemen kullanmak gerek” vurgusuyla birlikte erken seçim çağrısı yapıldı. Sonuç, 24 Haziran oldu.
31 Mart, bu iki partinin “beka-güvenlik” etrafında kampanya kurup seçmenin oyunu istediği 4. seçim. Fakat bu kez tek başına yeterli olmayabilir bu “bölen” strateji. Bir kere seçmen için bu söylem sıradanlaştı. Yeni bir vurgu ya da vaat değil. İkincisi, geride kalan seçimlerde seçmen de ekonomiyle güvenlik denkleminde asıl sorun olarak güvenliği görmekteydi. Bu da değişti. Ekonomi açık ara bir numaralı sorun halkın gözünde.
Erdoğan sadece yerelden, adaylar üstünden yürüyecek bir kampanyanın bu tabloyu tersine çevirmeye yetmeyeceğinin farkında. Bu yüzden de “şehir şehir gezme; kampanyayı beka üstünden kurma ve muhalefeti de ‘tehdit’ olarak yansıtıp oy kaçışlarını engelleme” stratejisi izliyor. Belirli bir etkisi olacaktır; bütün araştırmalar AKP’nin bir lider partisi olduğunu gösteriyor çünkü. Örneğin KONDA’nın geçtiğimiz yıl yayımladığı AKP seçmen profili araştırmasına göre, bu partiye oy verenlerin yüzde 46’sı, yani neredeyse her iki kişiden biri, lideri nedeniyle oy verdiğini belirtiyor.
Ancak bu yeter mi? İktidarın mevcudu koruma arayışı (Erdoğan’ın ifadesiyle konsolide etme) onu kendisine oy vermeyenleri feda eden bir kampanyaya itiyor iyice. Diğer yandan ekonomik nedenlerle oy veren seçmeni ürküten ciddi gelişmeler var.
En yüksek enflasyonla seçime
Nitekim enflasyon verileri açıklandı. Yıllık TÜFE yaklaşık yüzde 20, gıda fiyatlarındaki yıllık enflasyon oranıysa yüzde 30 sınırında. Bizzat bakan Albayrak’ın açıklamalarına göre, son 20 yılın en yüksek gıda enflasyonuyla karşı karşıyayız. İşsizlik ise yüzde 12’ye ulaştı. Sadece 24 Haziran seçimlerinden bu yana bir milyon kişi işsiz kaldı. Ve son olarak, büyüme oranları ciddi ölçüde geriliyor; motor sektör olarak görülen inşaat kan kaybediyor.
AKP 17 yılda en düşük oy oranı olarak yüzde 38’i gördü. 2008 krizinin üstüne gelen Mart 2009 yerel seçimlerinde. Ekonomi etkilemişti. O zaman bile yıllık enflasyon oranı yüzde 7.7’ydi. Pazartesi açıklanan yüzde 20’lik seçim öncesi son enflasyon verisi üstünden bakarak, AKP’nin ilk kez bir seçime bu kadar yüksek hayat pahalılığı- enflasyon sorunuyla gittiğini de söyleyebiliriz. AKP’nin “en pahalı seçim”i diyebiliriz özetle.
Diğer göstergeyse tüketici güven endeksi verileri. Bu ay seviye 57.8’e indi. 24 Haziran seçimlerinde seviye 70’ti. AKP’nin yüzde 38’e gerilediği Mart 2009 seçimlerinde bile 60.8’di bu oran. Yani halk, ekonominin geleceğiyle ilgili olarak neredeyse ilk kez bu ölçüde karamsar.
Bu veriler AKP’ye oy veren “ekonomik seçmen kitlesi” için ne anlama geliyor? AKP çoğunluğu emekçi katmanlar olmak üzere alt ve orta sınıflardan, özellikle de ev kadınlarından oy alan bir parti. Her 100 AKP seçmeninden 37’si, yine KONDA araştırmasına göre ev kadını. Bugün mutfağın yanmasına karşı apar topar tanzim satışın gündeme gelmesi de bununla ilgili.
Diğer yandan bugüne kadar “istikrar” diye sunulan şey de aslında “borç alabilirsin, ev-araba taksidine girebilirsin, öngörebilirsin geleceği” vaadiydi. Sıcak paranın bol girdiği ve banka faizlerinin de düşük olduğu ortamda “hayali orta sınıf” borçlandırma yoluyla genişletildi. Tüketim alışkanlıkları değiştirildi, beklentiler yükseltildi. İktidara destek oranı yıldan yıla, ideolojinin dışında bu ekonomik nedenlerle de artmıştı.
Şimdi gıda enflasyonu ve işsizlik özellikle emekçi sınıflar üzerinde 17 yılın en olumsuz etkilerini sergiliyor. Yükselen banka faizleri ve iş-geçim kaygısıysa, “hayali orta sınıflar”ı ev ve araba için borçlanmaktan, yeni tüketim alışkanlıklarından uzaklaştırıyor. Hem konut hem de araba satışlarındaki şiddetli düşüş bunun delili. Üstüne de genç işsizliği içinde üniversite mezunlarının payı rekora koşuyor. Yani “beklentileri karşılanmayan”ların artışıyla birlikte, genç işsizliği de nitelik değiştiriyor.
Özetle en kırılgan üçlü; ev kadınları, genç işsizler ve borçlular. Kalan 25 günde özel olarak seslenilmesi gerekiyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!