Deniz Yıldırım

Çatlak

05 Şubat 2022 Cumartesi

Motokuryeler 2022 yılının eylem ve hak arama repertuvarında yepyeni bir sayfa açmışa benziyor. Oysa bu dalganın yükseleceğini biliyorduk. Sanatın niteliği, görünmez kılınmış ve fakat yüzeye yaklaşmakta olan çelişkileri önden konu edinmesinde, haber vermesinde de beliriyor. Bu alandaki sınıf çelişkilerini, tüketim-dağıtım ağında yaşananları yine bir kuryenin gözünden anlatan, borçlandırmaya ve yoğun sömürüye dayanan bu çalışma biçiminin aile kurumunu nasıl çatlattığını gösteren Ken Loach imzalı “Üzgünüz Size Ulaşamadık” adlı harika filmi daha önce ele almıştım (30 Kasım 2019). Motokuryelerin hak arayışının meşru zeminini ve evrenselleşen karakterini anlamak isteyenlere filmi yeniden öneririm.

Aslında bu filmi de, sinemamızda son yıllarda “borç” teması etrafında derinleşen ve bu seride son iki yazıda bu boyutlarıyla ele aldığım Ahlat Ağacı ve Borç adlı filmlerle bir bütünlük içinde okuyabiliriz. Diğer yandan seride hem “Üzgünüz Size Ulaşamadık” ile hem de Ahlat Ağacı ve Borç ile eşzamanlı birbirine bağlanan bir güncel film de Fikret Reyhan imzalı Çatlak.

Çatlak’ta, büyükşehirdeki toplumsal çözülmeye geleneksel, kan bağına dayalı dayanışma ile (nesep/soy asabiyesi) karşı durmaya çalışan bir ailenin bir alacaklının parasını istemesinden sonra nasıl adım adım birbirine düştüğünün hikâyesi etkileyici bir biçimde anlatılıyor. Doğrusu, temel ve güncel bir sorusu var filmin ve bana kalırsa egemen siyasal anlatılarla da alttan alta hesaplaşıyor. O soru şu: Kapitalist metropolde “muhafazakâr” aile dayanışması ayakta kalmaya yeter mi? Ya da tersinden sorarsak, aileyi bugün gerçekten kapitalist siyasal İslamcı iktidarın iddia ettiği gibi “muhafazakâr” olmamak mı bitiriyor? Ve maddeye, servete bu denli önem veren birkaç ailenin hanedanlığında, yoksullara maneviyatçılık önermek tek başına ne işe yarıyor?

Öyle ya; bizde bugün bir yanda maddi kaynaklara, servete el koyanların kendilerini “aile”nin koruyucusu gibi sunduğu bir düzen var; diğer yanda ise geçim dertleriyle, pahalılıkla boğuşan ya da ayakta kalmak için borç para alan aileler çoğunluğunun gerçek mücadelesi var. Çatlak, ikinci kesimin nasıl çözüldüğünün hikâyesi aslında. Nitekim Fikret Reyhan da Milliyet’teki söyleşisinde (26 Aralık 2021) benzer bir saptama yapıyor: “Her çeşit toplumsal değişimin hızla yansıdığı aile, günümüzde kapitalizmin hedefi halinde. Hele filmdeki aile gibi yaşam tarzları hâlâ feodal üretim mantığıyla şekillenmekte ise bu ailenin bir metropolde çatlamadan yaşaması çok zor.”

Gerçekten de öyle ve film bu çatlakları yavaş yavaş, zincirleme reaksiyon içinde yüzeye çıkarıp görünür kılıyor ve borç olgusu ele aldığımız diğer filmlerdeki gibi yine katalizör olarak işliyor. Fikret Reyhan’ın bu mikro mekânı ve birimi seçmesi, maddi şartların, kapitalizmin ve borç ilişkilerinin, geçim darlıklarının aileyi nasıl parçaladığını göstermek adına oldukça etkileyici bir zemin sunuyor.

PARÇALANMA VE YENİ DAYANIŞMA

Biz bu çatlakların yaratacağı parçalanmanın üzerinden ilerleyelim şimdi: Geleneksel dayanışma biçimlerinin giderek etkisizleştiği, herkesin birbirine acımasızca rakip olmaya başladığı bir düzende iki olasılık var. Birincisi şu: Geleneksel komünal yapılar parçalanacak, birey, eski dayanışma ağlarından da yoksun kalıp iyice yalnızlaşacak. Bireysel atomlaşma diyelim buna. Fakat bu atomlaşma, devasa kapitalist borç makinesi karşısında ezilmeye yol açan koşulları ortadan kaldırmayacağı gibi rekabeti, bireycileşmeyi daha da derinleştirir. (Ki bunun sonuçlarını Squid Game’i ele aldığım yazıda tartışmıştım.)

Siyasal İslam, bu parçalanma karşısında yeni dayanışmayı tarikatlar, cemaatler ya da iktidara bağımlılık üretecek siyasal/ekonomik ağlar üzerinden kurmayı öneriyor uzun zamandır. 12 Eylül darbesinden bu yana, ilerici dayanışma biçimlerinin ezildiği koşullarda ve şimdi AKP iktidarında bunun nasıl yayıldığına tanıklık ediyoruz.

Gelelim ikinci olasılığa. Asıl mesele, geleneksel dayanışma biçimlerinin ve kimliklerinin siyasal İslamcı kapitalizm çağında bu denli parçalanması karşısında, ilerici yeni dayanışma, yeni sosyallik biçimleri geliştirip geliştiremeyeceğimizde düğümleniyor. Kapitalizm her şeyi çatlatıyor; en geçirimsiz görünen, “kaynaşmış bir kütle” olarak sunulan mikro yapıları bile sarsıp içindeki sınıfsallık temelinde yeniden yapılandırıyor. Ya bu çatlaklara teslim olacağız ya da bu çatlaklardan yepyeni bir sosyallik ve dayanışma biçimi geliştireceğiz. Yine konu, geçen hafta Vuslat Saraçoğlu imzalı Borç adlı filmi ele alırken atıf yaptığım İbni Haldun’a geliyor. Nesep/soy asabiyesi (aileye, soy bağına dayalı dayanışma) kapitalizm şartlarında çatlarken, bu çatlakları giderecek şekilde, ezilenlerin, düzenin çarkları altında yaşamını, değerlerini, ailesini yitirme riskiyle burun buruna yaşayanların ortak varoluşları için bir “sebep asabiyesi”, kan bağını aşan yeni bir ortak dayanışma ekseni geliştirip geliştiremeyeceklerinde düğümleniyor mesele. Fikret Reyhan’a bu güzel tartışmayı derinleştiren yapıtı için teşekkürler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları