Deniz Kavukçuoğlu
Deniz Kavukçuoğlu den_kav43@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Doğa Öcünü Alıyor

10 Mayıs 2014 Cumartesi

İnsanda, doğayla olan savaşımında sonunda kazananın hep kendisi olacağına ilişkin yerleşmiş aymazca bir kanı var. Küresel ısınma, kuruyan göller, kuraklık, çölleşmeler, heyelanlar gibi yaşadığı onca doğa afeti onun aymazlıktan kurtulmasına, kendini değiştirmesine ne yazık ki yetmiyor.
Bunun son örneklerinden biri Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada/İmroz’da yaşandı. Bir sel taşkını sonucu evleri ve işyerleri büyük zarara uğrayan, büyük ve küçükbaş hayvanları telef olan, motorlu araçları sel sularına kapılan yüzlerce insan mağdur oldu.
Oysa bunların hiçbiri yaşanmayabilirdi.

***

Gökçeada/İmroz yüzyıllardır bir yerleşim merkezi. MÖ 448’de Atinalılarla Persler arasında yapılan bir savaş sonrasında Atina’ya bağlanmış. MÖ 126’da Romalıların, 1204’te Cenevizlilerin, 1262 yılında Bizans’ın, 1455 yılında da Osmanlı’nın eline geçmiş. 1912’de 1. Balkan Savaşı sırasında Yunanistan adaya asker çıkarmış, nihayet Lozan Antlaşması uyarınca ada 22 Eylül 1923 tarihinde Türkiye topraklarına katılmış.
2500 yıllık yazılı tarihinde bir sel taşkını nedeniyle ada halkının zarara uğradığına, mağdur olduğuna ilişkin bir kayıt yok. Çünkü ortada bir neden bulunmuyor.
Yüzyıllar boyunca yağan yağmurlar Çınarlı Dere tarafından denize taşınmış. Uzunca bir zamandır Çınarlı Dere bu işlevini yerine getiremiyor. Getiremeyince de ilçe merkezini sel basıyor.

***

1964 kararlarıyla o tarihlerde yaklaşık 9.000 olarak tahmin edilen Rum nüfusun çok büyük çoğunluğu adayı terk etmek zorunda kalınca ilerleyen yıllar içinde nüfus dengesi Türkler lehine değişmiş. Rum sayısı 270’e inerken, Türk sayısı yaklaşık 6.000’e yükselmiş.
Adadaki Türk nüfusun ortak özelliğinin yüzde 96’sının kara kırsalından getirilmiş olmaları oluşturuyor. Nedendir bilinmez, devlet Muğla, Isparta, Burdur köylüleri gibi denizle hiçbir ilişkisi olmayan binlerce insanı getirip bu adaya yerleştirmiş. Bu arada Ağrı, Van, Siirt, Iğdır gibi Doğu ve Güneydoğu illerimizden yüzlerce aile gelerek adayı kendilerine yurt bellemişler.
1970’li yıllarda ada devlet tarafından talana açılınca bu nüfus içinde palazlanmış bir kesim doğaya meydan okumuş.
İlk yaptıkları Çınarlı Dere’nin yatağını daraltmak, üstünü kapatmak, üzerine de beton yapılar dikmek olmuş.
Bunu yaparlarken bir kez olsun kendilerine, “Yahu burada yüzyıllar boyunca Rumlar oturmuş, bizim bu yaptıklarımız onların akıllarına hiç mi gelmemiş?” diye sormamışlar.
Derenin beton altında kalan bölümü yıllar boyunca dereye atılan atıklarla tıkanmış. Böyle olunca şiddetli bir yağmurda dere işlevini yerine getiremez duruma geliyor, ilçe merkezi sular altında kalıyor. Bu kadar basit!
Aynen geçmişte İstanbul’da Ayamama Deresi’nde, Kâğıthane Deresi’nde ya da Karadeniz sahil şeridindeki kentlerde olduğu gibi…

***

Doğanın elinde sopası yok ki gözünü hırs bürümüş bu doğa yıkıcılarının kafasına vursun. Öcünü kendi dilince alıyor.
Ya da “devlet” devlet olacak, o derenin üzerini betonla kapatanların, oraya çoğu ruhsatsız o yapıları dikenlerden yargı önünde hesap soracak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda (28.09.2018) 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları