Çiğdem Toker

Bir ‘İkna’ Aracı Olarak Marmaray

30 Ekim 2013 Çarşamba
Marmaray’ın açılış tarihinin, Cumhuriyet’in
90. yılına denk getirilmesinin nedeni, herkesin
bildiği bir sır:
Popüler siyasetin kutsadığı “hizmet” kavramı
üzerinden, Cumhuriyet’e dair farklı bir “sahiplik”
söylemi üretmek.
Konunun bu kısmı, verimli tartışmaları kaldırabilir.
“Pragmatizm de siyasete dahildir ve yönetici
kadroların böyle bir tercihi kullanmasında şaşıracak
bir durum yok” der; geçebilirsiniz.
Ya da geçmezsiniz; “abartma”, “küçümseme”,
“hakkını verme” tercihlerinden birini kullanırsınız.
Konunun bu tarafı da kimliğinize, kişiliğinize,
siyasete bakışınıza ve ihtiyaçlarınıza göre
biçimlenir.
Ne var ki, meselenin gözden kaçmaması gereken
başka bir boyutu var.
Orada durup soluklanmalı:
Dikkat ettiniz mi?
Günlerdir yağmur misali beş duyu organımıza
akan; açıklama, haber, metin ve görsellerin tamamı;
bizlerden sadece hayranlık değil, eşanlı olarak
daha iddialı bir teze de ikna olmamızı bekliyor:
Teknoloji ile uygarlık arasında doğrusal bir
ilişkinin varlığı.
Daha açık anlatımla, deniyor ki bize: “Ey vatandaş,
Boğaz’ın 62 metre altından 3 dakikada
yolculuk yaptığınızda, daha uygar bir toplumda
yaşamış olacaksınız.”
***
Keşke gerçek böyle olsa.
Neoliberalizm çağı, teknoloji ile uygarlık arasında,
çoğu kez gayri insani ve trajik bir ilişki
kurulduğunun örnekleriyle dolu.
Öyle kudretli bir ilişki ki bu, dil ile vicdan arasına
sızdırmaz beton bloklar örer.
Sıcak gündemin diğer başlığını hatırlamanın
tam sırası:
Uzun menzilli füze.
Çin mi, ABD mi yoksa Avrupa mı diye zihnimizi
yorar; evimizdeki gereçlerden söz edercesine,
bataryaların teknolojik kabiliyetleri üzerine, savaş
terminolojisiyle makaleler yazarken, gerçekte
daha iyi(!) öldürme hünerini tartıştığımızın ne
kadar farkındayız?
İnternet ortamında sitesi açılmayan Çin firması
CPMIEC’e NATO’dan gelen itirazın, geleneksel
bir haber değerinden öte bir karşılığı mı var?
Teklif verme süresi uzadığında, sonuç değişse
ya da değişmese, daha mı az masum çocuk
ölecek de bizler steril ortamlarımızdaki mobil
cihazlarda “Ah darbeler ne kötü” diyeceğiz?
Sorular uzar, gider...
Yanıt “buradan” bellidir:
Teknoloji ile uygarlık arasında ikna olmamız
istenen ilişki, insan yaşamı söz konusu olduğunda
çoğu kez yabancılaştırır...
***
Bir de teknoloji ile yaşam hakkı ihlalleri arasındaki
ilişki var.
Bütçe, bu ilişkiyi en somut gösteren araçlardan
biri.
İçinde bulunduğumuz dönem,TBMM Plan ve
Bütçe Komisyonu’nda 2014 yılı bütçe tasarısı
tartışılıyor.
Tasarıya göre Emniyet Genel Müdürlüğü’nün
bütçesi, yüzde 12.2 oranında artırıldı.
Gelecek yıl bütçeden Emniyet’e 16.5 milyar TL aktarılacak.
(Not alabilirsiniz: Polise ayrılan ödenek, tıpkı
bu yıl olduğu gibi önümüzdeki yıl da aşılacak.)
Dahası var: Maliye’nin tahminlerine göre
Emniyet’in bütçesi 2015 yılında 17.7; 2016 yılında
ise 19.4 milyar TL’ye yükselecek.
Ne zaman bir kurumun bütçesinin arttığı eleştirileri
yükselse, gerekçe bellidir; “Personel giderleri”.
Kısmen doğru olan bu gerekçe, gerçeğin önemli kısmını saklar.
Marmaray’ın “sekizinci harika” ilan edildiği
dakikalarda, Ankara’da lise öğrencisi genç kız
polis şiddetinden kaçarken, genital bölgesinden yaralandı.
Bir diğerinin bacağını biber gazı fişeği yaktı.
Her iki genç kız da Ethem Sarısülük’ü vurarak
öldürmekten sanık polis memuru Ahmet
Şahbaz’ın ifadesinin “telekonferans” yöntemiyle
alınmasını protesto ediyordu...
Sözün özü; teknoloji ile uygarlık arasındaki
ilişki, göründüğünden daha çetin.
Denizin 62 metre altında seyahat edebilmenin
uygarlık göstergesi olduğunu reddetmek ne mümkün...
Fakat polisin, vergilerimizle donatıldığı teknolojik
olanakların, hak ihlallerini artırmayacağını,
adalet arayışını engellemeyeceğini bilmek de
uygarlığa dahil.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları