Olaylar Ve Görüşler

Düşman Ceza Hukuku ve İmamoğlu davası - Av. Doğan Erkan

02 Nisan 2025 Çarşamba

AKP siyasal islam rejimi esasen OHAL ile birlikte “dar’ül harp” gördüğü cumhuriyet hukukunu ve buna dayanan yurttaş hukukunu fiilen ilga etmişti. Elbette yine de karşılarına cumhuriyet hukukunu koymaktan vazgeçmeyeceğiz. Fiili durum, tarihsel ilerleme içinde aşılacak. Bunun garantisi doğrudan “Direnme Hakkı”nı kullanan halkın kendisidir Bu hakkın kullanımı hukuk koruyucu ve dahası insan hakları hukukunu kurucu dinamikleri barındırıyor.

Bu yazıda göstermek istediğimiz ise, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasındaki mevcut usul hukuku kurallarının nasıl yok edildiği. Zira Düşman Ceza Hukuku, düşman ilan ettiği kişiye karşı usuli güvenceleri kaldırarak işe başlar. Gözden kaçtığını düşündüğümüz en temel husus, soruşturma izni müessesesi. Çok açık bir ceza usul kanunu kuralı çiğnendi İmamoğlu soruşturmasında. Şöyle ki:

17-25 Aralık soruşturmasından sonra 2014 yılında, Ceza Muhakemesi Kanunu 161. maddeye 8 no’lu alt bend eklenerek, Anayasal düzene karşı suçlarda görev suçu dahi doğrudan soruşturma yürütülebileceği, yani soruşturma için ilgili izin veya lüzum-u muhakeme kuralları olmadan da savcıların doğrudan işlem yapabileceği düzenlendi.

SORUŞTURMA İZİN SÜRECİ

Ancak doğrudan soruşturma yürütülebilecek suçlar TCK 302. madde ve devamındaki Anayasal suçlar olarak sayıldı. Bunun mefhumu muhalif (argumentum a contrario) yorumuyla diğer görev suçlarında soruşturma izin süreçleri işlemek zorunda olduğu anlaşılıyor. Peki, 168/8’de sayılan istisna olabilecek anayasal suçlara atıfla birlikte Terörle Mücadele Kanunu isnadından serbest bırakılan Ekrem İmamoğlu, hangi sevk maddesinden tutuklandı? TCK 220. madde suçu (Suç işlemek amacıyla örgüt kurma) ile rüşvet ve ihale fesat suçlamasından. Peki bu suçlar 168/8’de sayılmış mı? Hayır! İstisnaen ve tahdidi olarak -numerus clausus- sayılan izne tabi olmaktan çıkabilecek suç tipleri kıyasen şüpheli/sanık aleyhine genişletilebilir mi? Asla! Burada yazan suç tipleri dışında bir suç tipinden İmamoğlu, Belediye Başkanları için özgülenmiş soruşturma izin/ usul işlemleri yapılmadan soruşturulabilir mi? Hayır! Hele ki tutuklanabilir mi? Evleviyetle hayır!

YURTTAŞ HUKUKU

Yolsuzlukla Mücadele Kanunu 17. Maddesi aynı soruşturma izin prosesi muafiyetini rüşvet suçu için düzenlemişse de, o maddede de muafiyet bağlamı için “sanık” kavramından bahsetmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’na(CMK) göre ise sanık “kovuşturma” aşamasında, yani iddianamenin kabulünden sonra suç yüklenen sujeye verilen isim. Ekrem İmamoğlu ise henüz soruşturma aşamasında suç isnad edilen kişi yani kanunun lafzıyla “şüpheli”. Dolayısıyla Yolsuzlukla Mücadele Kanununun soruşturma/kovuşturma izin prosesinden yoksun bırakacağı süje, ancak mahkeme aşamasındaki “sanık” olabilir. Keza buna da kovuşturma aşamada artık yargılamanın yöneticisi olan mahkeme/hakim ancak karar verebilir.

Yolsuzlukla Mücadele Kanunu ihdas edilip yürürlüğe girdiğinde meri CMK değil, önceki usul kanunu olan Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun yürürlükte olduğu akla gelebilirse de, 2005 yürürlük tarihli Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 3. maddesine göre “yürürlükten kaldırılan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa yapılan yollamalar, Ceza Muhakemesi Kanununa yapılmış sayılır” dendiğinden ve ceza kanunları derhal uygulanma kuralına tabi olduklarından, önceki yürürlük tarihli Yolsuzlukla Mücadele Kanunu ile 2005 yürürlük tarihli CMK birlikte yorumlanıp uygulanacak, ve izin muafiyeti sanık sıfatında olmayan şüpheliler için uygulanamayacaktır. Buna da “usuli müktesap hak” denmektedir.

Böylece soruşturma aşamasında savcıya böyle bir takdir yetkisi tanınmadığı sonucuna varıyoruz. Bunun da şüpheli aleyhine kıyas yoluyla soruşturma aşamasında uygulanması, yani 4483 sayılı yasada belediye başkanları için öngörülen izin sürecinden muafiyet halinin şüphelileri de kapsayacak biçimde genişletilmesi mümkün değildir. Sonuç olarak İmamoğlu, tutuklandığı suçlardan dolayı soruşturma izni alınmadan soruşturulamaz ve dahi tutuklanamaz! Mevcut tutukluluk durumu, usul yönünden tam kanunsuzluk halindedir.

Gizli tanık delili, ceza muhakemesi kanununa göre tutuklama dayanağı olabilir mi? Bu meseleyi de AİHM kararları bağlamında bir başka yazımızda değerlendireceğiz. Başa dönerek bitirelim, “Düşman Ceza Hukuku”nun karşısına “Yurttaş Hukuku”nu koymaya devam edeceğiz. Unutulmamalıdır ki, Düşman Ceza Hukukuna karşı Direnme Hakkı kendiliğinden hayata geçer. Hukuk, sonunda hep direnenlerce inşa edilir. Özgürlük de öyle...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları