Celal Üster

Geçen yılın 5 sanat skandalı

31 Aralık 2014 Çarşamba

¦‘Akdeniz’ ve ‘Karacaoğlan’ heykellerinin kollarının kırılması; Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi soygunu; Namık İsmail’in ‘Krizantemler’ tablosunun onarılmaz hasara uğratılması; Venedik’teki sergide ‘Kes sesini Tayyip!’ afişinin fotoşopla örtülmesi yılın utanç verici olaylarıydı.

Geçenlerde, 2014’te dünyada yaşanan 10 sanat skandalını vermiştik bu sayfalarda. Kimileri, haklı olarak, “Peki, şu bizim ülkemizde hiç sanat skandalı yaşanmadı mı?” diye düşünmüş olabilir. Bana sorarsanız, koca bir 2014, baskılar, kayırmalar, sanat vandallıkları ve hırsızlıkları, sansür ve otosansürler sonucunda, bir skandallar yılı olarak yaşandı.
Cumhuriyet okurları, tiyatrodan baleye, sinemadan müzik ve edebiyata, pek çok alanda iktidarın uyguladığı baskıları yıl boyunca Kültür sayfalarında izlediler.
Ben, yılın bu son gününde, özellikle sanat alanında yaşanan 5 skandalı yeniden gündeme getirmek istiyorum.

‘Akdeniz’ skandalı
İsrail’in Filistin halkına karşı giriştiği acımasız saldırıları protesto amacıyla düzenlenen bir gösteri sırasında, İlhan Koman’ın “Akdeniz” heykelinin sağ kolu benzer bir acımasızlıkla kırıldı.
Koman’ın heykelini iyi bilen heykeltıraş Ferit Özşen’in emeği ve ustalığıyla “kopan kol” onarılıp yerine takıldıysa da, İstanbul kentinin çağdaş simgelerinden biri olan “Akdeniz”in kolunu kıran ya da kıranlar hakkında hiçbir soruşturma açılmadı.
Bildiğim kadarıyla, heykelin sahibi konumundaki kuruluş da, Koman’ın ailesi de, “Akdeniz”in yer aldığı Levent’in bağlı olduğu belediye de bir suç duyurusunda bulunmadı.
Diyeceğim, Akdeniz uygarlığını simgeleyen görkemli bir heykel, yabanıl, hoşgörüsüz, bağnaz eller tarafından, üstelik İsrail’in saldırganlığına karşı çıkıldığı söylenen bir gösteri sırasında kırılıp parçalandı; bu konuda en küçük bir yasal işlem yapılmadı.
Hem de heykelin kolunun kırıldığı anın fotoğrafları, videoları ortadayken; kıranlar açık seçik görülürken.
Bu tür saldırılardan korumak amacıyla “Akdeniz” heykelinin önümüzdeki dönemde kapalı bir mekâna yerleştirilmesinin tasarlandığını duyuyorum.
İyi de, açık alan için yapılmış bu olağanüstü güzellikteki heykel, neden şehirde kol gezen bazı barbarlar yüzünden kapalı alana hapsedilmek zorunda kalsın!
Neden İstanbul kentinin orta yerinde bize özgürce kol kanat germesin!
Ya da neden, örneğin Antalya’da bir falezin tepesinde sırtını Akdeniz’e verip seyrine doyum olmaz bir görünüm sunmasın!

‘Karacaoğlan’ skandalı
Akdeniz” heykelinin sağ kolunu kıran “kafa”, 2014’ün son günlerinde, Mersin’deki “Karacaoğlan ve Elif” heykelinde Karacaoğlan’ın sol kolunu kesti. Ama Mersin Büyükşehir Belediyesi hiçbir önlem almadığı için, çok değil bir-iki gün sonra da Elif’in sol kolu kesildi!
Metin Yurdanur’un 1992’de yaptığı heykelin, deniz kıyısında, açık alandaki yerinden kaldırılıp kuytulara atılmış olması, “Karacaoğlan”a böylesi saldırıların gerçekleştirilebilmesini kolaylaştırmıştı kuşkusuz.
17. yüzyılda yaşadığı sanılan, göçebe Türkmen obalarında yetişmiş bir âşıktı Karacaoğlan. Aşk izleğine ağırlık veren şiirleriyle halk edebiyatımızda Türkmen âşıkları geleneğinin ilk ve en büyük temsilcisiydi.
Deyişlerinin çoğunda somut olarak “güzel”leri anarken, en çok Elif ve Zeynep’e tutkun olduğu anlaşılıyordu. Âşık şiirinde sevgililerin adları ilk kez onun şiirinde anılmıştı.
Nitekim, 3 metre yüksekliğindeki tunç heykelde de, sol koluyla Elif’in beline sarılırken betimlenmişti Karacaoğlan.
Heykelin eski yerine taşınması gerektiğini vurgulayan Yurdanur, yapıtı onarmaya hazır. Ama Kültür Bakanlığı’ndan da, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nden de henüz bir ses gelmedi.
Belediye’den bir yetkili, heykelin bazı parçalarının “hurdacıya satılmak amacıyla kesildiği izlenimini edindiklerini” açıklamakla yetindi!

Müze skandalı
2014’ün en çarpıcı skandallarından biri de, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nden 200’e yakını tablo, 302 eserin kaybolmuş, daha doğrusu çalınmış olmasıydı.
Bu konu yıllardır gündemdeydi, ortalıkta pek çok söylenti dolaşıyordu; ama savcılıkça geniş kapsamlı bir soruşturmanın açılması ve bazı kişilerin tutuklanması konuya resmilik kazandırdı.
Soruşturma nasıl sonuçlanır, ortadan kaybolan resimler bulunur mu, bilemem. Ama Türkiye gibi resim tarihi pek de eskilere gitmeyen bir ülkenin artık klasik sayılması gereken onca tablosunun bir devlet müzesinden çalınabilmiş olması, skandalların skandalı olarak nitelenmeli kanımca.
Bu çapta bir hırsızlık son birkaç yılın işi olamayacağına göre, yalnız günümüz iktidarının değil, pek çok iktidarın sorumluluğu olmalı böylesi bir skandalda.
Devletin kendi müzesindeki sanat yapıtlarını koruyamaması, korumamasının ardında, ihmalin çok ötesinde, ülkenin sanat değerlerinin zerre kadar önemsenmemesi aranmalı sanırım.

‘Krizantemler’ skandalı
Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi skandalını, çok geçmeden “Krizantemler” skandalı izledi. Aslında 2008 yılına uzanan bu akıllara durgunluk veren barbarlığı 2014’ün son ayında ortaya çıktı.
Kültür muhabirimiz Aslı Uluşahin’in, resim restoratörü ve eksperi Fethi Kayaalp ile yaptığı söyleşide, 1914 kuşağı ressamlarımızdan Namık İsmail’in “Krizantemler” adlı tablosunun başına gelenler sanat çevrelerini şaşkına çevirdi.
Ankara Müzesi’nden çalınan tablo, “ekspertiz” için Kayaalp’e getirilmiş; Kayaalp de bu çok değerli resme geri döndürülemeyecek ölçüde hasar verildiğini saptamıştı. Tablodaki vazonun karnına bir bezeme bandı boyanmıştı; çiçeklerin hemen hepsi yaldızlı boyalarla rötuşlanmış gibiydi.
Bununla da kalınmamış, tablonun boyutları küçültülerek, aslında ressamın iki imzası bulunan yapıtın altındaki imza çıkarılmıştı.
İşin bir başka üzücü yanı ise yıllardır Türk resminin en değerli tablolarının korunmasına, restore edilmesine büyük katkılarda bulunmuş olan 91 yaşındaki Kayaalp’in atölyesine düzenlenen “baskın”da resim sanatımızın belleği niteliğindeki arşivine el konulmuş olmasıydı.
Oysa, Kayaalp’in “Krizantemler”deki sahtekârlığı fark ettiğinde Kültür Bakanlığı’na yazdığı rapor dikkate alınsaydı, müze hırsızlığına karışanlar çoktan bulunmuş olacaktı.

‘Kes sesini Tayyip!’ skandalı
14. Uluslararası Venedik Mimarlık Bienali’nde mimar Murat Tabanlıoğlu’nun küratörlüğünde düzenlenen “Hafıza Mekânları” sergisinde de, bir otosansür skandalı yaşandı.
Serginin, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin evrimini gözler önüne seren bölümünde, binanın Gezi Direnişi sırasındaki ön yüzünü gösteren fotoğrafta, “Kes sesini Tayyip!” afişi bir fotoşoplamayla okunmaz duruma getirilmişti.
Binanın önündeki ağaçlardan biri, üstelik acemice bir fotoşoplama ile büyütülerek “Kes sesini Tayyip!” sloganı örtülmüştü.
Türkiye’nin önde gelen pek çok şirketinin desteğini alan bir sergide böyle bir densizliğin yapılabilmesi, o şirketler açısından da “düşündürücü” olmalıydı.
İş yaşamı ile sanat yaşamı bu denli iç içe geçtiği sürece, içinde yaşadığımız baskı ortamında böylesi otosansürlere başvurulması kaçınılmazdı belki de…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları